top of page
  • Yazarın fotoğrafı: Mustafa Küçük
    Mustafa Küçük
  • 15 Ara 2023
  • 4 dakikada okunur
Gerçek hayat hikâyelerinin izini sürerek romanlarının çatısını kuran; İncir Kuşları, Piruze, Aşk Başka Evde gibi ses getiren romanların yazarı Sinan Akyüz, hayattaki en önemli başarının insan kalabilmek olduğunu belirterek, “Ama öyle zalim insanlardan biri olarak değil, merhamet sahibi insanlardan biri olarak kalabilmek. Galiba bu hayatta yazılması en zor olan hikâyenin adıdır merhamet!” dedi. ‘Ben, Amir / Savaşın Unutulan Çocuğu” Bosna’daki soykırımı anlatan üçlemenin son kitabıyla raflardaki yerini alan Sinan Akyüz, Bodrum Dergi’nin konuğu.

Sinan Akyüz | Yazar
Sinan Akyüz | Yazar

Biraz kendinizden bahseder misiniz, Sinan Akyüz kimdir?

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunuyum. Aynı zamanda eski bir gazeteci ve fotoğrafçıyım. Uzun yıllar çeşitli gazete ve dergilerde çalıştıktan sonra gazetecilik mesleğini bırakıp emekliye ayrıldım.


Peki yazmaya olan ilginiz ne zaman başladı? Sizi yazmaya yönlendiren, esinlendiğiniz isimler oldu mu?

Doğrusu gazetecilik yaptığım dönemde başladı. Yaptığım haberlerden ve yazdığım köşe yazılarından zevk almamaya başlamıştım. Çünkü o günlerde bir şeyi fark ettim. O da şuydu: ‘Yaptığım her haber ve yazdığım her köşe yazısı suyuna tirit yazılardı!’ Yani, bu yazılar ölümsüz değildi. Bugün vardı ama yarın yoktu. Mesleki çıkmaza girdiğim o dönemde baş ucumda duran kitaba birden gözüm takıldı. Kitabın kapağında ‘William Shakespeare, Romeo ve Juliet’ yazıyordu. Galiba o an bir aydınlanma yaşadım ve şunu fark ettim: Aslında Shakespeare’i ölümsüz kılan şey yarattığı bu güçlü karakterlerdi. Romeo ve Juliet. O gün anladım ki Shakespeare ölümsüz biriydi ve bu ölümsüzlüğün kapısını da Romeo ve Juliet’le aralamıştı. Ben o gün bu gerçeği fark eder etmez suyuna tirit yazılar yazmayı bıraktım ve böylece kalıcı eserler üretmeye başladım.


Çoğu sanat dalında olduğu gibi yazarlar için de motivasyon önemli bir nokta. Çalışırken sizi motive eden şeyler nelerdir?

Bu soruya iki kelimeyle cevap verebilirim: Disiplin ve sabır! Bir roman yazarının motivasyonunu bence bu iki şey sağlıyor. Disiplin çünkü roman yazmak maraton koşmaya benzer. Ancak o disiplin içinde zamanı verimli kullanabiliyorsunuz. Sabır çünkü roman yazmak çok sabır gerektiren son derece sıkıcı bir iştir. Bir de şunu belirtmek isterim ki ben bazı yazarların aksine ilhama inanan biri değilim. İlham dediğiniz şey ya şarkı sözü yazarları ya da şairler için geçerli olabilir ancak. Altı yüz sayfa roman yazan bir yazarın herhâlde ilhamdan daha başka şeylere ihtiyacı var.

Ben, Amir / Savaşın Unutulan Çocuğu
Ben, Amir / Savaşın Unutulan Çocuğu

Ben, Amir / Savaşın Unutulan Çocuğu, Bosna’daki soykırımı anlatan üçlemenin son kitabı. Ben, Amir’in hikâyesi okuyucuya ne vadediyor ve sizi bu üçlemeyi yazmaya yönelten şey neydi?

Bosna üçlemesinin ilk kitabı İncir Kuşları, ikincisi de Meyra’ydı. Ve şimdi üçlemenin son kitabı olan Ben, Amir’i okurlarıyla buluşturuyoruz. Böylece Bosna hikâyesi her yönüyle tamamlanmış oluyor. İlk iki kitap Bosna’da yaşanan savaşı gözler önüne seriyordu. Üçlemenin son romanı Ben, Amir ise savaşı değil, aksine savaşın yarattığı ve geride bıraktığı enkazı anlatıyor. Son kitap aslında Bosna Savaşı’nın izlerinin bir insanda nasıl can bulduğu hâli diyebiliriz. Sırplar savaş zamanı o kadar kötülük yaptılar ki kadınlara ve çocuklara… İşte Ben, Amir o kötülüğün can bulmuş hâli. Sorunuzun diğer kısmına gelirsek… Bosna üçlemesini yazdım çünkü birilerinin çıkıp o dönemde yaşanan iğrençlikleri bütün çıplaklığıyla anlatması gerekiyordu. Tabii vicdan ve merhamet sahibi birilerinin.


Yaptığınız araştırmalarda sizi en çok şaşırtan şey ne oldu?

İnsanların nasıl acımasız olabildiklerini görmek beni hem çok şaşırttı hem de çok üzdü. O gün anladım ki meğerse hayvanlar bu insanlardan daha merhametliymiş. Beni şaşırtan diğer bir şey de meğerse savaşların asıl kurbanı kadınlar ve çocuklarmış. Erkekler şanslı çünkü bir kurşunla hayatları son bulabiliyor. Peki ya savaş zamanında tecavüze uğrayan kadınlara ne demeli?


Sinan Akyüz | Yazar
Sinan Akyüz | Yazar

Bilgisayarın başında değilken, zihninizi üzerinde çalıştığınız projeden uzakta tutabiliyor musunuz?

Asla hayır. Nedeni ise yeni bir hikâyeye başladığım zaman tek başıma eve kapanırım ve hikâye bittiğinde o evden dışarı çıkarım. Tabii bu aylar süren bir tren yolculuğu gibi benim için.


Ülkemizde yazar olarak yaşamanın zorlukları nelerdir?

Bu soruya iki şekilde cevap verebilirim. Birincisi, maddi zorluklar! İkincisi de manevi zorluklar! Türkiye’de ne yazık ki yazarların ikinci bir işi olmalı. Hem de gelir getiren iyi bir işi. Kitap yazıp da zengin olan insan sayısı çok azdır ülkemizde. Bu, işin maddi tarafı. Bir de manevi tarafı var. Bence yazarlar ülkemizde hak ettiği değeri görmüyor. Sosyal medya fenomenleri daha kıymetli gibi bu ülkede. Onlara gösterilen ilginin onda biri yazarlara gösterilmiyor.

Sinan Akyüz | Yazar
Sinan Akyüz | Yazar

Diğer yazarlarla arkadaşlık etmenin entelektüel açıdan canlandırıcı bir etkisi olduğu söylenir. Bunun bir yazar için önemli olduğunu düşünüyor musunuz?

Elbette. Bir kere ortaya çok keyifli sohbetler çıkıyor bir araya geldiğimizde. Bir tarih yazarından geçmişi dinlemek, bir şairin ağzından mısraları duymak muhteşem bir duygu. Ayrıca işin şöyle bir güzelliği de var, besleniyor yazar bu sohbetlerde!


Sinan Akyüz’ün bir yanı yazar diğer yanı ise eş, baba, evlat ve kardeş… Bunların hepsine birden nasıl yetişiyorsunuz? Hayatı ıskaladığınızla ilgili zaman zaman kendinizi sorguluyor musunuz?

Bu hayatta ‘keşke’leri az olan bir insanım. Çünkü hayatı olduğu gibi kabullenmiş biriyim. Aslında mükemmel biri olmaya çalıştığınızda ıskalıyorsunuz hayatı ve kendiniz dâhil hiç kimseyi mutlu edemiyorsunuz. Ben mutlu eden değil, mutlu olmaya çalışan biriyim. Böyle olunca da etrafınızdaki herkes mutlu oluyor. Çünkü sizin yüzünüz gülüyor.


Bir evcil hayvanınız var mı? Varsa onunla ilişkiniz nasıl?

Geçen yıla kadar evimizde ‘guinea pig’lerimiz vardı. Ve bütün ev halkı onlarla duygusal bir bağ kurmuştu. Sonra tek tek ölmeye başladılar. O süreç hepimizi çok etkiledi ve üzdü. İnanın günlerce ağladığımızı biliyorum. Sonra evde hayvan beslememeye karar verdik. Çünkü başlarına bir şey geldiğinde insan üzüntüden perişan oluyor. En çok da çocuklar.

Yazmak dışında zamanınızı nasıl geçirmeyi seviyorsunuz?

Yazmak mesleğim, okumak ve gezmek hobim. Bol bol okurum, gezerim. Ayrıca müzikle uğraşıyorum. On yıldır klarnet eğitimi alıyorum ve deyim yerindeyse artık öttürüyorum.


ree

Hayat felsefeniz nedir? Hayatla eğlenen bir yapınız mı var yoksa ciddiye mi alırsınız?

Gençken ciddiye alıyordum ama şimdi eğleniyorum. Çünkü uzun bir süre önce şöyle bir gerçeğin farkına vardım: Artık hiçbir arkadaşıma ‘Allah sana bol kazanç versin’ demediğimi fark ettim. Peki bunun yerine ne mi diyorum? Şunu: ‘Allah sana sağlık versin!’ Şimdilerde böyle dememim nedeni de çevremdeki dostlarımın hastalık ve ölüm haberlerini alıyor olmamdan kaynaklanıyor. Yaş elliyi geçince hayat felsefem şöyle şekillendi: Az ye, çok gez, sağlıklı yaşamaya bak!


Küresel ısınmayla birlikte doğa, doğal hayat ve dolayısıyla dünyanın geleceği oldukça risk altında. Sizin bu konuyla ilgili düşünceleriniz neler?

Bu hayatta bildiğim bir şey var ki insanoğlu zalim ve yıkıcı! Doğa da işte insanoğlunun bu zalimliğini kaldıramıyor artık. Bunca yıl bu zalimliğe göğüs gerdi ama o da ‘yeter artık, ne hâliniz varsa görün,’ dedi. Ama insanoğlu bu… Doğaya karşı gözleri kör, kulakları sağır! Hâlâ görmezden ve duymazdan geliyor. Bakalım bu durum nereye kadar sürecek böyle?


Sizin için hayattaki en önemli başarı nedir?

İnsan kalabilmek! Ama öyle zalim insanlardan biri olarak değil, merhamet sahibi insanlardan biri olarak kalabilmek. Galiba bu hayatta yazılması en zor olan hikâyenin adıdır merhamet!


IDEA Universal - Uluslararası Kalkınma ve Çevre Derneği’nde Proje Direktörü olarak çalışan Evrim Aykan, daha iyi bir dünya için harekete geçmenin önemine değiniyor. Kendisiyle gönüllülük yolculuğunu ve Afrika’da sahada çalışma sürecinde yaşadıklarını konuştuk.

ree


Evrim Aykan, IDEA Universal - Uluslararası Kalkınma ve Çevre Derneği’nde Saha Koordinatörü göreviyle Afrika’da birçok akıllı köy projesinin hayata geçmesini sağladı. Gönüllülüğü hayatının merkezine alan yaklaşımıyla suyu ve gıdası olmayan pek çok bölgede sürdürülebilir dönüşüm sağlanmasına yardımcı oldu. Özellikle Afrika gibi zorlu bir coğrafyada projeleri hayata geçirirken güçlü bir bedene ve sağlıklı bir ruh hâline sahip olmak gerektiğinin altını çiziyor ve ekliyor, “Büyük sabır ve adanmışlık gerektiren bir iş yapıyoruz.”


ree

Eğitiminiz endüstri ürünleri tasarımı üzerine, sizi tanıyabilir miyiz?

1980, Artvin doğumluyum. 8 yaşından sonra İstanbul’da büyüdüm. Bütün eğitim ve çalışma hayatım İstanbul’da geçti. 2007 yılında, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden bir Endüstri Ürünleri Tasarımcısı olarak mezun oldum fakat meslek hayatıma bir mekân ve çevre tasarımcısı olarak devam ettim. 2010 yılında, 1 yıl Avustralya’da yaşadıktan sonra geri geldim. Acısıyla tatlısıyla hayatı doya doya yaşamayı, seyahat etmeyi, yeni insanlar, yeni mekânlar görmeyi, yeni deneyimler edinmeyi çok seviyorum. 2017’den beri, bir kalkınma ve çevre derneği olan IDEA Universal’ın Afrika’daki saha sorumlusuydum. 2023 yılının ortalarında ise sahadan biraz çekildim. Fakat hâlâ derneğimizin İstanbul’daki merkez binasında Proje Direktörü olarak görevime devam ediyorum.


ree

Gönüllü olma hikâyesi ve birlikte gelen farkındalık ne zaman nasıl başladı?

2016-2017 yılları arasında geçirdiğim bir buhran beni hayatın içinde yeni anlamlar aramaya itti. Ciddiye aldığım, düzenli gidip geldiğim yaratıcı bir işim vardı. Ürün ve mekân tasarımları yapıyordum. Bazen de küçük hikâyeler tasarlıyordum. Çok okuyor, çok yazıyordum ve her fırsatta geziyordum. Çünkü sahip olduklarım ve yaptıklarım bana yetmiyordu. Sanırım her şeyden önce kendi varoluş kimliğimi tasarlamaya çalışıyordum. Oysaki varoluş tasarlanan bir şey değildi, kendiliğinden oluverirdi. Neydi olamadığım bilemiyorum ama hep bu bir şeyler olma hâli beni çok yoruyordu. Kimseye ne faydası olan ne de zararı olan kendi hâlinde bir hayatım varken bir gün fark ettim ki tıpkı Lalalar’ın şarkı sözlerinde olduğu gibi: “Yalnız ölü balıklar akıntıyı takip ederdi.” Bu farkındalık bana bir kez daha bir şeyleri değiştirmenin vaktinin geldiğini hatırlattı. Bu yüzden konfor alanımdan çıkıp yaşadığım evi, seçtiğim mesleği ve kendimi değiştirdim öncelikle. Eğer ihtiyaç içinde yaşamayacak kadar şanslıysak, ihtiyaç duyan başkalarına yardım etmek doğal bir içgüdüdür. Ben de bu doğal içgüdüyü takip etmeye başladım. Kooperatif yetiştiricilik. Yani sadece anne tarafından değil, baba, büyükanne, büyük dede, kardeş ve diğer aile efradı tarafından elbirliğiyle yetiştirilen insan gibi türlerde, diğerlerini düşünme ve yararlarını gözetme alışkanlığı daha fazla görülüyor. Ben de sekiz yaşına kadar köyde ve kalabalık bir aile ile birlikte büyümüş bir birey olarak koskocaman bir şehrin ve hayatın ortasında yaşadığım yalnızlıktan ve bireyci bencilliklerden sıkılmıştım. Sahip olduğum her şeyden vazgeçebileceğim bir noktaya gelmiştim. Fakat bir zaman sonra fark ettim ki aslında sahip olduğumu düşündüğüm hiçbir şeye aslında sahip değildim. Materyaller dünyası büyük bir illüzyondu. Doğanın kuvveti karşısında yaşayacağımız ufacık bir sarsıntı hayatlarımızı kökten değiştirebilirdi. Bu nedenle “Minimalist” bir çevreci olarak hayatımı yeniden düzenledim. Önce sigarayı bıraktım. Sonra insan bağımlılığı, eşya bağımlılığı, yemek bağımlılığı, fikir bağımlılığı, toprak bağımlılığı derken tüm bağımlılıklarımdan kurtuldum ve en sonunda da her şeyi terk edip yola çıkmaya ve dünyanın herhangi bir yerindeki gönüllü projelerde çalışmaya karar verdim. Fakat tek başıma yapacağım bu yolculuğun ne zaman ve nereye evrileceğini planlamamıştım.

IDEA Universal ile yollarınız nasıl kesişti?

Ben Türkiye’deki STK’ları araştırırken IDEA Universal’ı internette gördüm. O zamanlar ‘volunteering/gönüllülük’ vurgusu daha baskındı web sitelerinde. İsminin anlamını ve açılımını bilmeden bende yarattığı düşünce; evrensel bir fikre ve iyilik yapma hareketine gönüllü olarak

ree

katılabilecek bir networke sahip oldukları idi. Bu yüzden büyük bir merak içinde ‘o’ evrensel fikrin ne olduğunu öğrenmek için peşlerine düştüm. Uzunca bir süre sosyal medya hesaplarını takip ettim. Hayri Dağlı’nın 2017’de İstanbul’da düzenlediği ya da davet edildiği her konferansa ve seminere katıldım. Bir yıllık takip ve araştırmadan sonra ‘gerçekçi, yenilikçi ve dürüst bir politika’ izlediklerine ikna olup onların gönüllü ekibine katılmaya karar verdim ve Hayri Dağlı’ya mail attım. Uzunca bir süre yanıt alamadım. Fakat vazgeçmedim ve sanırım o da benim kararlı olduğumu görünce bana olumlu bir dönüş yaptı. Bir önceki sorunuzda cevaplamaya çalıştığım farkındalık süreci aslında benim yolumu IDEA Universal ile kesiştirdi. Kendimi yaratma sorumluluğu ve varoluşsal sorunlarım beni bu arayışa itmeseydi belki de hiç Hayri Dağlı ile tanışmayacak ve yolum hiç Afrika’ya düşmeyecekti.


Neden Afrika ve neden özellikle temiz su projeleri?

Ben derneğin gönüllü ekibine katılmaya karar verdiğim sırada İstanbul’daki evimi kapatıp yola çıkmak için hazırlıklara başlamıştım fakat bu seyahatin nereden başlayacağı kararını henüz

ree

vermemiştim. Hayri Dağlı eğer beni gönüllü ekibine kabul ederse o anda o neredeyse ben de seyahatime oradan başlamalıyım diye düşünmüştüm. Ve öğrendim ki o sırada Hayri Dağlı Tanzanya’da projeler yürütüyordu ve beni ekibe birkaç aylığına kabul etmişti. Ben de bunun üzerine planlarımı Afrika üzerine yaptım. Ve o günden sonra da Afrika benim miladım oldu. Suya erişme ya da temiz suya erişme problemi özellikle Afrika’daki en ciddi sorunlardan biri. Afrika’ya yardım etmek için nereden başlarsanız başlayın, eğer bu temel problemi çözmezseniz yaptığınız hiçbir yardım, hiçbir çaba işe yaramayacaktır ya da geçici çözümler olarak kalacaktır. Oysaki bu temel sorunu çözdüğünüzde, bu çözümle beraber gelen diğer değişimler Afrika insanın hayatını kökten ve kalıcı olarak değiştirip, dönüştürüyor. Suya kavuşan bir topluluk öncelikle sağlık problemlerinden kurtulur, sonrasında tarım yapma şansı elde eder ve gıdaya erişim probleminden kurtulur, su bulabilmek için harcadıkları (güneşin altında minimum günde 4-5 km yürüyorlar su kaynağına erişebilmek için) zamanı ve enerjiyi onlara geri kazandırırsınız. Bu yüzden IDEA Universal’in temiz su projeleri hayati bir öneme sahiptir ve ben de bu vesileyle bu projelerin içinde yer almaktan her zaman onur duydum.


ree

Özellikle sahada çalışırken ne gibi zorluklarla karşılaştınız?

Büyük sabır ve adanmışlık gerektiren bir iş yapıyorum. Güçlü bir bedene ve sağlıklı bir ruh hâline sahip olmanız gerekiyor. Evinizden, ailenizden, dostlarınızdan çok uzakta ve size tamamen yabancı, unutulmuş coğrafyalarda daha adaletli bir dünya için çalışıyorsunuz. Biyolojik olarak ağır iklim koşullarına ve yeme alışkanlıklarına adapte olmanız gerekiyor. Dinlerine, dillerine, yaşam biçimlerine saygı duymanız gerekiyor. Çalışma sisteminize sadık ve disiplinli olmanız gerekiyor. Çalıştığınız kurumun manifestosundan ve prensiplerinden ödün vermemeniz gerekiyor. Derneğe yapılan bağışların doğru zamanda, doğru yerlere ve doğru şekilde ulaşmasını sağlamak başlı başına en büyük sorumluluğunuz. Beraber çalışmak zorunda olduğumuz devlet kurumlarının ya da tedarikçilerin hantallığı ve yetersizliği en büyük sorunlardan biri. “Beyaz bir kadın” olarak Afrika’da varlık göstermenin problemlerini de göreceli olarak ister ilk sıraya isterseniz son sıraya koyabilirsiniz.


ree

Hiç korktuğunuz ya da boşa kürek çektiğinizi düşündüğünüz oldu mu?

Yollar! Afrika’da tır ve kamyon şoförleri hiçbir kurala uymuyorlar ve çılgınca araç kullanıyorlar. Araba tamirleri ve hatta hiçbir şeyin tamiri doğru düzgün yapılmıyor bu ülkede. Siz ne kadar dikkat ederseniz edin, karşı tarafın dikkatsizliği ve umursamazlığı yüzünden trafik kazaları beni en çok korkutan şeylerden biri. Bunun dışında korktuğum bir şey olmadı. Boşa kürek çektiğimi ise hiçbir zaman düşünmedim. Elbette bazen enerjimin düştüğü ve yorgun hissettiğim zamanlar oluyor, özellikle devlet kurumlarının umursamazlığını ve gelir adaletsizliğinin en büyük yaşandığı bölgelerdeki sefaleti görünce çaresiz gibi hissediyorum fakat ne zaman ki bir köyü suya kavuşturup hep beraber danslar edip şarkılar söylüyoruz ve sonraki süreçlerde toplulukların nasıl iyileştiğini ve yaptığımız işlerin topluluklara ne büyük faydalar getirdiğini görüyorum o zaman tüm zorlukları unutuyorum. Böyle günlerde enerjimi ve umudumu geri topluyorum.


ree

En büyük motivasyon kaynağınız ne oldu?

En büyük motivasyonum “çocuklar”. Çok masum ve çok saflar. Bu coğrafyalarda onlarla iletişim kurabileceğim hiçbir dili bilmiyorum. Genellikle kendi kabile dillerini konuşuyorlar fakat sevgi dili tüm engelleri kaldırıyor. Çocukları kandıramazsınız, onlara rol kesemezsiniz. Çünkü onlar her şeyi tüm saflığıyla görür ve hissederler. Sizi sever ve ilginç bulurlarsa hiçbir çıkar ve beklentileri olmadan sizinle bağ kurarlar. Onlarla beraberken çok mutlu oluyorum. Bir de temiz suya kavuştukları “o ilk an” benim en büyük motivasyonum. Çoluk çocuk, kadın erkek, genç yaşlı hepsinin gözlerinde aynı ışıltıyı ve dayanışmayı görüyorum.


ree

Duygusal tatmini en çok ne zaman hissettiniz?

Daha önceki yıllarda gönüllü olduğum dönemde, Tanzanya’da bir köyü ziyaret etmiştim ve oradaki temiz su projesini oranın devlet politikaları yüzünden hayata geçirememiştik. İlk ziyaretimde Anotolia isimli yaşlı bir teyze yaşadıkları su sıkıntısı yüzünden çok sitem etmişti ve “Siz de politikacılar gibi gelip bize söz verip hiçbir şey yapmadan gideceksiniz değil mi?” diye haykırmıştı. Ben ne dediğini öğrendiğimde onu sakinleştirmek için ama aslında kendimi sakinleştirip ağlamamak için ona sımsıkı sarılmıştım. Ona hiçbir söz vermedim o gün ama kendime bir söz verdim; gücüm yettiğince ihtiyacı olan herkese elimden geleni yapacağım ve asla pes etmeyeceğim dedim. Bu sabrın sonucunda Anatolia ile geçen yıl yollarımız tekrar kesişti ve sonunda onun da köyüne temiz su ulaştırabildik. O zaman duygusal bir rahatlama ve tatmin yaşamıştım. Anatolia teyzeyi ve bana yaşattığı bu hissi hiç unutmuyorum bu yüzden.


Pandemiyi Afrika’da geçirmek nasıldı?

Pandemi başladığında İstanbul’daydım fakat pandemi başladıktan 6 ay sonra Hayri, Tanzanya’da bir saha görevlisine ihtiyacı olduğunu söyledi ve benim de koşullarım o an tam olarak bu göreve uygun olduğu için işi kabul ettim. Çalıştığım tasarım ofisi pandemi sürecinden dolayı kapanmak üzereydi ve ben de bu bunaltıcı süreci Türkiye’de geçirmek istemiyordum. Riskliydi ve zordu elbette bu kararı almak fakat Tanzanya ile ilgili birçok deneyimim vardı ve orayı çok seviyordum. Tanzanya hiçbir zaman sınır kapılarını kapatmadı. Pandemi ile ilgili izlediği politika tüm dünyanın tersine idi fakat her şeye rağmen pandemi süreci orada çok hafif geçti. Ve tam tersine ben kendimi orada dünyanın herhangi bir yerinde hissedebileceğimden çok daha güvende ve mutlu hissettim.


Tüm bu süreç size neler öğretti ve nasıl bir kadına dönüştürdü?

Çok güçlendim. Ama maskülen bir güçten bahsetmiyorum. Kırılgan ve savunmasız olmayı kabul etmenin getirdiği bir güç bu. Birbirimize ne kadar ihtiyacımız olduğunu kabul etmenin getirdiği bir güç. Çünkü birlikte çok güçlüyüz. Benim sahadaki faaliyetlerimin başarıya ulaşması için arka planda da muhteşem bir ekip çalışıyor. Bu birlikteliğin kuvveti dünyayı değiştirmeye yetiyor. Fakat bu değişimin her şeyden önce kendimizden başlaması gerektiğini öğretti bana bu süreç. Kendine ve başkalarına karşı çok daha şefkatli olmayı öğrendim. Esnemeyi, toleranslı olmayı fakat öz-değerimden ödün vermemeyi öğrendim. Sadeleştim, özgürleştim. Tam anlamıyla; ruhuyla, fikriyle, bedeniyle özgür ve korkusuz bir kadına dönüştüm. Daha doğrusu korkularıma rağmen, korkularımla beraber özgürleştim. Özgürleşirken yaşadığım hayatı ve bu gezegeni daha çok sevdim. Dünyayı birçok konumdan, birçok farklı rotadan, birçok hâliyle görme şansım oldu. Gezegen senden, benden farklı bir şey değil, benimle beraber nefes alan bir organizma. Bu yüzden göbek bağıyla bağlıyız birbirimize. Bu kadim bilgiyle devam ediyorum artık hayatıma.


ree

Daha iyi bir dünya için hayal kuran fakat nereden başlayacağını bilemeyenler için tavsiyeleriniz neler olur?

Sadece hayal kurmayın! Harekete geçin! Benim hayatın içinde bu kadar çok yol almamın tek nedeni “eylem” insanı olmam. Yola çık, harekete geç arkadaşım! Ne olur en fazla? Denemekten asla korkma! En kötü karar bile kararsızlıktan iyidir bana göre. Bu yüzden arada kalmaktan, fikirler, hayaller, insanlar ve mekânlar arasında sıkışıp kalmaktan hoşlanmıyorum. Bir de dünyayı değiştirmek ne haddimize! Öncelikle memnun olmadığın kendini bir değiş önce, gerisine bakarız. Çünkü sen değişirsen dünya değişiyor. Sen iyi olursan dünya daha iyi bir yer olur. İnan buna! Kendini besle, ruhunu besle, aklını besle. Ama tüketme! Öğren, çok öğren, çok oku, çok gez. Üret ve karşılıksız paylaş elinde olanları. O zaman çoğalıyoruz hayallerimizle beraber.


Bundan sonra ne gibi projelerde yer almayı hedefliyorsunuz?

Hayatı olduğu gibi yaşayıp yolun beni nereye götüreceğini görmek istiyorum. Hayata ve kendime daha çok güveniyorum artık. Beni utandırmayacak ve bıktırmayacak bir noktaya taşıyacağından eminim. Afrika’nın en doğusundan en batısına, Tanzanya, Gambiya, Senegal ve Uganda’da ve Türkiye’de yüzlerce su, tarım ve eğitim projeleri hayata geçirdim. Ömrüm izin verirse bu deneyimi aktarmak ve kalıcı bir şeylere dönüştürmek istiyorum. Elbette yaratmaya, üretmeye devam edeceğim. Belki bir ekolojik çiftlik kurarım, belki bir tarlaya deneyim ekerim, belki bir çocuğun tazecik aklına bir fikir ekerim, belki bir kitap yazarım, belki bir film olurum, belki bir umut… Bilemiyorum. Yaşayıp göreceğiz.

  • Yazarın fotoğrafı: Özge Zeki
    Özge Zeki
  • 21 Kas 2023
  • 4 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 8 Ara 2023

Saç bakım ürünlerine olan ilgisi Buse Alpdoğan’ı kendi Janne Care markasını kurmaya yönlendirmiş. Hem bakım yapan hem de besleyen formülleriyle saçları sağlığına kavuşturmayı hedefliyor. Kendisiyle marka hikâyesini ve yeni ürünlerini konuştuk.

ree

Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

1977 yılında Gaziantep’te doğdum. Eğitim hayatımı da Gaziantep’te tamamladım. Üniversite sonrasında dört yıl boyunca fizik öğretmenliği yaptım. Ancak evlendikten sonra ikiz bebeklerim dünyaya geldi ve onlarla daha yakından ilgilenmek istediğim için kariyerime ara verdim. İkizler büyüdükten sonra iş hayatına geri dönmeye karar verdim. Zihnimde her zaman girişimcilikle ilgili planlar vardı ve bu nedenle sürekli araştırmalar yapmaya devam ettim. İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından desteklenen dijital pazarlama eğitimi aldım ve kendi işimi kurmaya karar verdim. Kozmetik sektörü her zaman benim ilgi alanımdı ve özellikle doğal, sağlıklı, inovatif ürünler dikkatimi çekiyordu. Pandemi sırasında online olarak Kurtsan’dan tıbbi aromatik eğitimi aldım. Araştırmaktan ve deneyimlemekten epey keyif aldığım için kozmetik sektörüne yöneldim ve Janne Care’i kurdum.


Buse Alpdoğan | Janne Care Kurucusu
Buse Alpdoğan | Janne Care Kurucusu

Saç ürünlerine nasıl yöneldiniz?

Saç bakımı benim için her zaman önemli olmuştur. Hem zamandan tasarruf etmeme hem de saçlarımın daha yumuşak ve sağlıklı olmasına yardımcı oldukları için normal saç kremleri yerine durulanmayan saç kremlerini tercih ederim. Birçok ünlü markanın ürünlerini denedim ancak hiçbiri ihtiyacımı tam anlamıyla karşılayamadı. Tam da bu noktada kendi saç ürünlerimi geliştirmeye karar verdim. Haziran 2022’de deneyimli bir ekip ile saç ürünleri üzerine kapsamlı bir çalışma başlattık. İlk olarak hangi ürünleri geliştireceğimize karar verdik. Zamandan tasarruf ettiren, inovatif ve kolay kullanımlı saç ürünleriyle başlamaya karar verdik ve iki farklı ürün için Ar-Ge çalışmaları başlattık. Ürünleri, deneyimlemek ve geliştirmek için bir yıl boyunca ben, kızım ve kız kardeşim saçlarımıza uyguladık. En iyi ve en etkili formülasyonu bulmak için sürekli çalıştık ve nihayet bu yıl haziran ayının sonunda ürünleri sizlerle buluşturduk.


Markanızın ismi nereden geliyor?

Babaannemin ismi “Cennet” ama ona “Canne” diye seslenirdi çevresi. Yeşil sabunla yıkadığı kınalı, çok güzel, upuzun saçları vardı. Küçük bir çocukken babaannemin saçlarını ahşap bir tarakla ve özenle taramasını seyretmeyi çok severdim. Saç bakımı konusunda bana küçüklükten beri ilham verdiği için markamın adını Janne Care koydum.


Ürün gamında neler var?

Şimdilik ‘Yoğun Onarıcı Durulanmayan Saç Kremi’ ve ‘Yoğun Onarıcı Saç Serumu’ var. Saç kreminin ağırlaştırmayan formülü; yoğun nemlendirme sağlarken zorlu saç tiplerinde bile tarama kolaylığı sağlıyor. İpeksi yumuşaklık ile yıpranmış saçların sağlığını yeniden kazandırıyor. Yoğun Onarıcı Saç Serumu, ultra hafif yağ formülü; kuru ve yıpranmış saçları onarıyor, derinlemesine besliyor ve çevresel stres faktörlerine karşı koruma sağlıyor. Yeni ürünlerimiz ise Ar-Ge aşamasında.


ree

Yoğun Onarıcı Durulanmayan Saç Kremi nasıl kullanılıyor?

Duştan sonra ıslak saça da uygulanabiliyor nemli veya kuru saça da. Çok gür saçların yağlanmaması ve bukle oluşturmak için kuru da uygulanabiliyor. Ben genelde ıslak saça uyguluyorum. İnce telli ve boyalı saçlarımı herhangi bir şampuan hatta yeşil sabunla bile yıkasam bu ürünle kolaylıkla açabiliyorum ve saçlarım anında yumuşacık oluyor. Oldukça etkili ve konsantre bir ürün olduğu için de fındık büyüklüğünde uygulamak yeterli oluyor.


İçeriğinden bahseder misiniz?

Ürünlerimizde özel olarak Güney Afrika’da çöl koşullarında yetişen ve dayanıklılığıyla bilinen Diriliş Otu (Myrothamnus Flabellifolius)’nu tercih ettik. Bu mucizevi bitki, ciltte ve saçlarda yaşlanma etkilerini azaltma konusunda son derece etkili. Bunun yanı sıra E vitamini ve diğer kullandığımız kaliteli ham maddeler ile besleyici, güneşin zararlı etkilerine ve ısıya karşı koruma sağlayan, saçlara ipeksi yumuşaklık kazandıran ürünler geliştirdik. İnovatif, temiz ve faydalı içeriklere sahip ürünlerimiz Sağlık Bakanlığı onaylıdır ve ÜTS kayıtları yapılmıştır.


Janne Care Yoğun Onarıcı Saç Serumu nasıl kullanılıyor?

Tercihinize göre hem ıslak hem de kuru saçta kullanabilirsiniz. Saçın kabarmasını kontrol etmek, canlılık katmak ve yumuşaklık sağlamak için az miktarda ürünü; saç boylarından uçlarına doğru uygulamalısınız. Uçucu bir yapıya sahip olduğu için saçı yağlandırmaz ve ağırlaştırmaz. Fakat konsantre yapısı sayesinde yoğun bir kıvama sahip olduğundan ölçülü bir şekilde kullanmak önemlidir aksi takdirde saça ağırlık yapabilir.


Buse Alpdoğan | Janne Care Kurucusu
Buse Alpdoğan | Janne Care Kurucusu

Peki, iki ürünün farkı nedir?

Aslında her ikisi de saç bakımında benzer etkilere sahip ancak işlevsel olarak farklılık gösterirler. Durulanmayan saç kremi, saçı derinlemesine nemlendirmek ve yumuşatmak için tasarlanmış bir üründür, bu yüzden genellikle saç açıcı olarak düşünülür. Diğer yandan, E vitamini destekli saç serumu, saç tellerini anında onarır ve besler aynı zamanda parlaklık kazandırır. Ben bazen yarım fındık büyüklüğünde saç kremi ile yarım pompa saç serumunu karıştırarak kullanmayı tercih ediyorum. Bu kombinasyon, saçım kuruduğunda hem kolay açılmasını sağlıyor hem de parlak ve canlı bir görünüm kazanmasına yardımcı oluyor.


Hedefleriniz neler?

Her insanın saç bakım rutini ve ihtiyaçları farklıdır. Aslında, her rutine hitap eden saç bakım serisi oluşturmak istiyorum. Şu anda, şampuan ve saç kremi üzerinde Ar-Ge çalışmalarımız devam ediyor. Markamın odak noktası şimdilik sadece saç ürünleri olsa da gelecekte farklı kişisel bakım ürünleri de ekleyebilirim. Bu yüzden markamın adında saç bakımı geçirmedim. Anti-aging güneş kremi, kirpik besleyici ürünler veya el kremi gibi farklı kategorilerde ürünler sunma potansiyeline ve motivasyonuna sahibim diyebilirim.


ree

Ürünlere nasıl ulaşılabiliyor?

Ürünlerimize, online olarak www.jannecare.com ve Trendyol üzerinden ulaşabilirsiniz. Ekim ayı itibarıyla ise Trio Kuaför Akasya Şubesinin raflarında yerimizi aldık. Ayrıca, zaman zaman bazı festival veya organizasyonlarda da buluşabiliriz.


Geri dönüşler nasıl?

Kullanıcı dönüşleri son derece olumlu ve bizim deneyimlerimizle paralel. Ürünlerimizin kalitesi, yerli bir markanın da inovatif, etkili ve kaliteli ürünler üretebileceğini gösteriyor. Herkesin bir kere denemesini içtenlikle öneririm. Bazı insanlar, yabancı markaların olmazsa olmaz olduğuna dair bir algıya sahip, ancak bu yanlış bir düşünce. Yerli markalar arasında gerçekten harika ürünler var. Yalnızca keşfetmek gerekiyor.

Bodrum Dergi Web Sitesi © Yabancı Ses Prodüksiyon tarafından hazırlanmıştır.

bottom of page