top of page
  • Yazarın fotoğrafı: Mustafa Küçük
    Mustafa Küçük
  • 2 Şub 2022
  • 7 dakikada okunur

ree

Adı Cevat Genç... Henüz 40 yaşında... Kuyumun kalbi Kapalıçarşı’da alaylı olarak yetişmiş. Tam 22 yıldır 24 ayar altına hayat veriyor; tasarlıyor, kendi elleriyle üretiyor, ruh katıyor ve sonra da vitrine çıkarıyor. Vitrin dediğimiz de cam vitrin değil Amerika ve Uzak Doğu pazarı...

Kendi gibi 24K altının son ustalarından olan ortağı Uğur Koç ile birlikte 10 yıl önce “Yetenek Okulu” anlamına gelen Cevherun’u kurmuşlar. Kısa sürede ilk 30 ihracatçı arasına girmişler. Şimdilerde ise bambaşka bir heyecan yaşıyorlar. İki elin parmaklarını geçmeyecek kadar az olan 24 ayar saf altın ustası yetiştirmek için kolları sıvamışlar. İstanbul Ticaret Üniversitesi ile imzaladıkları protokolle her ay 32 öğrenciye mesleğin tüm inceliklerini öğretip kendileri gibi yeni ustalar yetiştirecekler.


Kuyumculukta en son parlatma, cilalama işlemi vardır. Biz ürünlerimizde cila kullanmıyoruz. Çünkü bizim ürünümüz, ürünü satın alan kişinin kullanımına bağlı olarak kendi cilasını, kendi patinasını oluşturuyor. Mesela, bir yüzük 3 senede, kullanan kişinin parmağında doğal cilalanmasını tamamlar. Böylece o insandan da artık bir parça taşımış oluyor. Sadece bizim ürettiğimiz bir yüzük değil kullanan insanın da etkileşimi o ürüne geçtiği için çocuklarına, torunlarına seve seve bırakabilecekleri bir ürün hâline geliyor. Her kullananın ruhundan bir parça ona işlemiş oluyor.

ree

Cevherun; 24 ayar saf altını işleyip eşsiz takılara dönüştüren tasarımlara imza atan bir şirket. Kurucuları, kuyumculuk atölyelerinde çalışırken tanışan ve nesli tükenmek üzere olan 24K altın ustalarından Cevat Genç ile Uğur Taş. 10 yıl önce Cevherun’la yola çıkan markanın kurucularından Cevat Genç, bu sayıda BodrumDergi’ye konuk oldu. “Para bizim için ikinci planda” diyen Cevat Genç’in en büyük hayali bir Türk markası olarak Cevherun’u dünyada en çok bilinir markalardan biri hâline getirmek. Cevherun’u 10 yıl gibi kısa bir sürede, ihracatta ilk 30 şirket arasına sokan Cevat Genç; başarı yolculuğunu ve gelecekle ilgili planlarını şöyle anlattı:


ree

17 yaşında 1999 yılında mesleğe adım attım. 22 yıldır kuyum sektöründeyim. Kapalıçarşı’da alaylı olarak yetişen gruptan bir insanım. 10 yıl bir firmada çalıştıktan sonra 2010 yılında ortağım Uğur Taş’la birlikte Cevherun’u kurduk. O da sektörde yaklaşık 25-30 yıllık deneyime sahip bir usta.


ree

Cevher ve Enderun kelimelerini birleştirerek Cevherun’u ortaya çıkardık. Cevher hem mücevher hem de yetenek anlamına geliyor. Enderun’da Osmanlı’da şehzadelerin eğitim gördüğü özel okul. İkisinin birleşiminden Cevherun’u türettik.

11 yıldır da bu sektörde elimizden geldiğince hizmet vermeye, adımızı duyurmaya çalışıyoruz.

24 ayar saf altından, tamamen elde üretim yaparak mücevherleri yapıyoruz. Eski Antik dönem takılarını da günümüze modernize ederek uyarlıyoruz. Bunları üretirken eski tekniklerin bazılarını da kullanıyoruz. Bazen bir yüzüğü tamamlamamız 15-20 günümüzü alabiliyor.


ree

Altının saf hâli olduğu için yumuşak bir maden. Bu nedenle 24 ayar saf altını işlemek ayrı teknikler gerektiriyor. Bugün, “Biz 24 ayardan yüzük yapıyoruz ve bu yüzüklerde; pırlanta, safir, yakut ve zümrüt kullanıyoruz” dediğimizde sektörün içinde yıllarını geçirmiş insanlar bile bize inanmıyorlar. Diyorlar ki “Mümkün değil. 24 ayardan yüzük mü olur?” Ama biz Cevherun olarak 11 yıldır sırf 24 ayar altın ve değerli taşları kullanarak mücevher üretiyoruz.


ree

24 ayarın kendine has bir rengi var. Saf bir maden… Bu renkle uyuşabilecek ve güzelliğine inandığımız bütün materyalleri kullanıyoruz. Bunun çok değerli olması gerekmiyor. Daha önce müşterilerimizin siparişleri doğrultusunda, kendilerine ait manevi değeri olan materyalleri getirdiler. Demir olan da vardı ahşap olan da. Bunlarla müşterimize özel tasarımlar yapıp kendilerine teslim ettik. Çok memnun kaldılar.


24 ayarı işlemek biraz farklı ve bunun ustaları gerçekten az. Bu nedenle yerli büyük firmalar 24 ayar üretimine müdahil olmadılar. Biz iki ortak 24K altın işleme alanında az sayıdaki ustalardan ikisiyiz. Bu da bizim avantajımız oldu. Büyük firmalarla rekabet etmek zorunda kalmadık. Bizim en büyük sermayemiz ustalığımız ve emeğimiz. Biz firma olarak kendi kalitemize güveniyoruz. Kendi çizgimizi belirledik ve o alanda yürüyoruz. Biz 24 ayar konusunda yeterli bilgi ve birikime sahip olup, gerekli taşları gerekli yerine koyduğumuz için kısa sürede ciddi bir yol aldığımızı düşünüyorum.

Kullandığımız ana madde zaten çok değerli. 24 ayar saf altın. Buna yakışabilecek, tasarladığımız ürünü bir adım yukarıya taşıyabilecek her türlü taşı, nesneyi kullanabiliyoruz. Sektörde bilinirlik açısından zümrüt, safir ve yakut önde geldiği için bunlara biz de değer veriyoruz. O taşları da seçerken özellikle ben çok hassas davranıyorum. Kendi beğenmediğim ya da inanmadığım hiçbir taşı ya da ürünü bitirip vitrine koydurmuyorum. Bazen 20 gün uğraşıp bir ürün bitiriyoruz ama finalde Uğur Bey’le oturup bakıyoruz. “Vitrinimize yakışmaz” dediklerimizi komple bozup yeniden başlıyoruz...

Yaşadığımız şehir olan İstanbul bizim için başlı başına ilham kaynağı. Binlerce yıl burada pekçok medeniyet yaşamış. Bizim atölyemiz Kapalıçarşı’nın hemen dibinde. Tamamıyla tarihi mekân ve dokuyu yaşıyoruz. Antik dönem takıları yaptığımız için, yolda yürürken gördüğümüz bir taş bile bize ilham kaynağı olabiliyor. Bunun dışında da eski mücevher katalog koleksiyonumuz var. Buralardan esinleniyoruz. Bazen müzede orijinalleri olan ürünleri günümüze modernize edip kullanılabilir hâle getiriyoruz. Bunları 24 ayar altınla ustalarımızla işleyip modernize edip tekrar gün yüzüne çıkarıyoruz.

Ürün skalamızda çok geniş bir yelpazemiz var. Yaklaşık bin farklı çeşit ürünümüz bulunuyor. Bunlar 150 Dolar’dan başlayıp 150 bin dolara çıkan ürünler. Fiyat skalamız da çok geniş. Her kesime hitap edebilecek bir fiyat skalamız var. Ağırlıklı olarak 40 yaş üstü kadın kesim özellikle bizim ürünlerimizi tercih ediyor. Ama Uzak Doğu’da daha genç bir müşteriye portföyüne sahibiz.

Son dönemlerde en çok satan ürünlerimizden biri Afrika Güneşi. Özel teknikle ürettiğimiz bir ürünümüz. Üretimi çok dikkat ve ince bir işçilik gerektiriyor. Afrika Güneşi’nde çok ciddi talep görüyoruz.


Topraktan çıkmış dümdüz bir altını alıp sizin kafanızda uyarladığınız, tasarladığınız bir şekle dönüştürüyorsunuz. Finalde o kafanızdaki tasarımı canlı olarak önünüzde görünce apayrı bir haz veriyor. Hoşunuza gidiyor. Bir yerden sonra bunu insanlarla paylaşırken bile bir kıskançlık oluşuyor. Çok sevdiğim birkaç tasarımım oldu. Birini eski çalıştığım firmada Coca Cola’nın ortağına satmıştım. Cevherun’un koleksiyonu içinde benim için çok özel olan tasarımlarım var. Onlara müşteri çıktığında işin açıkçası satmamak için nazlanıyorum. Çünkü bizim için her ürün çocuğumuz gibi. Onları çok seviyoruz. Dönem dönem çıkarıp ürünlerimizi kontrol ederiz ne durumdalar diye.


Gerçekten farklı ve özel bir ürün almak istiyorsanız, sanat ve zanaatı seviyorsanız, tamamen elde üretilen bir mücevher sahibi olmak istiyorsanız ve en önemlisi ilerde çocuklarınıza kuşaktan kuşağa aktarılacak bir miras bırakmak istiyorsanız bizi tercih edebilirsiniz.


Kuyumculukta en son parlatma, cilalama işlemi vardır. Biz ürünlerimizde cila kullanmıyoruz. Çünkü bizim ürünümüz, ürünü satın alan kişinin kullanımına bağlı olarak kendi cilasını, kendi patinasını oluşturuyor. Mesela, bir yüzük 3 senede, kullanan kişinin parmağında doğal cilalanmasını tamamlar. Böylece o insandan da artık bir parça taşımış oluyor. Sadece bizim ürettiğimiz bir yüzük değil kullanan insanın da etkileşimi o ürüne geçtiği için çocuklarına, torunlarına seve seve bırakabilecekleri bir ürün haline geliyor. Her kullananın ruhundan bir parça ona işlemiş oluyor.


Firma olarak bizden ürün alan herkese şunu söylüyoruz: ‘Seve seve, güle güle kullanın. Allah sattırmasın. Ama olur da satmanız gereken bir durum olursa öncelikle bizimle irtibata geçin.’ Biz her zaman ürünümüzün arkasındayız. Öyle bir durumda da biz müşterilerimizi mümkün olduğunca zarara uğratmadan yardımcı olmaya çalışıyoruz. Tabii ki bir işçilik farkı olduğu için belli oranda kayıplar mutlaka oluyor.


Tasarımları, firma ortakları olarak Uğur Bey ve ben yapıyoruz. Müşterilerimizle sohbet ettikten sonra onların karakterlerine uygun tasarımları koleksiyonumuzdan çıkarıp sunuyoruz. Bazen müşteri direkt talebini söylüyor. Kişiye özel tasarımlar da yapıyoruz. O tasarımlar tamamen o kişiye özel oluyor. Kesinlikle daha sonra bunu bir başka müşteriye üretmiyoruz.


Hedef Çin Pazarı

Anı yaşamayı tercih eden bir firmayız. Hedeflerimizi daha çok yapmak istediklerimiz üzerine kuruyoruz. Bir firmanın ayakta kalabilmesi için satış, ticari tarafı mutlaka gerekiyor ama biz onu ikinci planda tutuyoruz. Rakamlar bizde kalitemizden ve işimizin gerektirdiğinden daha sonra geliyor. Çok samimi söylüyorum, önümüzdeki yıl için bile bir hedef ciromuz yok.


ree

Biz Cevherun olarak ihracat odaklı çalışan bir firmayız. Hong Kong ve New York ofislerimiz bulunuyor. Ağırlıklı olarak Amerika ve Uzakdoğu’ya ihracat yapıyoruz. İhracat sıralamasında da ilk 30’da bir firmayız. Öncelikle işimizi çok seviyoruz. Yaptığımız işe inanıyoruz ve güveniyoruz. Tabii ki ticari döngü olması lazım ama bizim için öncelik işimizin kalitesi ve markamızın ismi. Para kazanmaktan ziyade kalitemizi bozmadan, üretimimizi aynı şekilde devam ettirip bütün çalıştığımız müşterilerimize, girdiğimiz pazarlarda kalitemizi ve karakterimizi öne çıkarmak istiyoruz. Bunun doğrultusunda da bunu anlayan insanlardan ciddi talep görüyoruz.


Böylelikle 10 yıl gibi kısa bir sürede ciddi pazarlara ulaştık. Ciddi yatırımlar yaptık. Kendimizi daha yolun çok başında görüyoruz. Markamızı duyurup, dünyada Türk markasını öne çıkarmak için atabileceğimiz daha çok adım var. Her geçen gün kendimizi geliştirip, ekibimize yeni arkadaşlar katıp bu yolda yürümek için çalışmalar yapıyoruz.


ree

Amerika’da 5 yıldır bir televizyon kanalından satış ağımız var. Oradan satışımız devam ediyor. Şu an e-ticaret sitemizde aktif satışlarımız yapılıyor. Amerika’dan, Uzakdoğu’ya kadar müşterilerimiz bize ulaşıp ürünler satın alıyor ve siparişler veriyor. Orada da geri dönüşler çok iyi. Sosyal medya üzerinden reklamlarımızı yapmaya, markamızı duyurmaya devam ediyoruz.


Kısa vadede pandeminin bir an önce bitip bütün dünyada seyahat kısıtlamalarının kaldırılmasını bekliyoruz. Çünkü yurt dışındaki ofislerimize gidemiyoruz. Yurt dışında ciddi bir pazarımız var. Oradaki sektörel fuarlara katılamıyoruz. Müşterilerimizle yüz yüze gelemiyoruz.


Çin’de bir ofis açmayı planlıyoruz. Çin’in içinde daha aktif olmayı planlıyoruz. Amerika’da yine showroom tarzında bir yer düşünüyoruz. Bunlar önümüzdeki 1 yıllık dilimde hayata geçirmeyi düşündüğümüz planlarımız. Eğitim programımızı çok hızlı bir şekilde hayata geçirip, sektörün açığını buradan eğitilen arkadaşlarla bir nebze olsun kapatmak istiyoruz.

Sektöre Yeni Ustalar Geliyor

ree

Kuyum sektörüne kalifiye eleman yetiştirmek amacıyla Cevherun Kuyumculuk ile İstanbul Ticaret Üniversitesi arasında “Sertifika Programı” iş birliği anlaşması imzalandı. Üniversitenin Sütlüce Yerleşkesi’nde gerçekleştirilen imza törenine, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Abdül Halim Zaim ile Cevherun Kuyumculuk Kurucusu Cevat Genç katıldı. Prof. Dr. Abdül Halim Zaim, bu iş birliği ile dünya çapında markalaşmaya katkı sağlayarak sektöre de yetişmiş eleman kazandıracaklarını söyledi. Cevat Genç ise ‘yetenek okulu’ anlamına da gelen markalarının nesli tükenmekte olan 24 ayar altın işleme ustaları yetiştireceğini belirterek şunları söyledi:

“Biz burada bir farkındalık yaratmak istiyoruz. İsmimizin hakkını vermeye geldik. Cevherun’u ‘Yetenek Okulu’ olarak görüyoruz. Bu işi ileri taşıyacak, bu işe gerçekten gönül vermiş insanları eğitmek, bütün bilgi ve birikimlerimizi onlara aktarmak istiyoruz. Bu anlamda da bir sertifika programı başlattık. 1 aylık eğitimi tamamlayan öğrencilerimize İstanbul Ticaret Üniversitesi ve Cevherun Mücevherat olarak ortak bir sertifika vereceğiz. Böylelikle bu mesleği gelecekte birilerinin devam ettirmesini sağlamayı hedefliyoruz. Bunun için ciddi yatırımlar yaptık. Önümüzdeki süreçte ilk eğitim sınıfımızı açıp hayırlısıyla eğitim vermeye başlayacağız. Bu eğitim için özel bir yer tahsis ettik. Tamamen üretim odaklı ve tezgâhta öğrenilmesi gereken bir iş olduğu için bizim kendi yerimizde olacak. Bu işi normal tezgâhımızda çalışan ustamız gelip öğretiyor gibi değil, bütün formasyonları tam olan profesyonellerle yapacağız.

Sektörde şu an ciddi bir personel eksikliği olduğunu bildiğimiz için eğitimin hızlı olmasını hedefledik. Eğitim alacak insanları çok sıkmadan, onları bir an önce sahaya geri sürmek adına haftada 3 gün olmak kaydıyla bir aylık eğitim programı hazırladık. Bu eğitimi şu şekilde düşünebilirsiniz; ehliyet kursuna gittiğinizde arabayı nasıl kullanacağınızı teorik olarak öğretiyorlar ama siz kullanarak sürücülüğünüzü geliştiriyorsunuz. Bir aylık eğitimimizin sonunda buradan ayrılacak arkadaşlarımız, tezgâhta üretim anlamında bütün bilgilere sahip olabilecekler. Daha sonrasında kendileri üstüne koyarak gelişim sağlayabilecekleri bir eğitim yapacağız. Bu dersler için iki sınıf ayırdık. Eğitimin kalitesini yüksek tutmak için sınıflarımız maksimum 8 kişilik olacak. Şu anda ciddi bir talep var. Ayda 32 kişiye eğitim verebileceğiz. Pandeminin koşullarının iyleşmesiyle birlikte yurt dışından da bu eğitimlere katılım bekliyoruz.”


Cevherun; 24 ayar altın takı devrine geçişi temsil ediyor

ree

Geçmişin simgeleri olan özel an koleksiyonları, Cevherun tarafından tespit ediliyor ve değerlendiriliyor. Bu bir anı, bir söz, bir armağan veya bir zamanlar nerede olduğumuz ile nereye gideceğimiz arasında bir köprü olabilir. Mücevher bize kim olduğumuzu, hikâyemizi, geçmişimize ve kişiliğimize göz atan bir haberciyi temsil eder. Hayatlarımız tesadüfi değildir, takıları da sadece kendimizi süslemek için seçmeyiz. 24 ayar altın takı, bu ruhu her benzersiz tasarım için size öğretmeyi vaad ediyor.

  • Yazarın fotoğrafı: Mustafa Küçük
    Mustafa Küçük
  • 2 Şub 2022
  • 5 dakikada okunur

Sahra 10 yaşında… İstanbul, Özel Burçak Eyüboğlu Ortaokulu 5. sınıfta okuyor. Tatillerde annesi Yasemin Hanım’la birlikte soluğu Bodrum’daki evlerinde alıyor. Uzun zamandır bir köpek sahiplenmek istiyormuş ama bir türlü o isteğine kavuşamamış. Pandemi sürecinde; bir gün annesiyle sadece fikir edinmek için köpeklere bakmaya gitmişler. Ve o gün, 8 Kasım 2020’de tanışmışlar. Aslında Poodle cinsi bir köpeği sahiplenmeye karar vermiş ama o gün Morkie cinsi henüz 2.5 aylık yavru köpeği görünce, “İşte bu, Bingo” demiş ve adını da Bingo koymuş. O günden sonra da en iyi arkadaşı Bingo olmuş.



ree


Bingo’yla ilk karşılaşmanız nasıl oldu?


Sahra: Bir sürü köpek ve kedi vardı orada ama onunla aramızda çok özel bir iletişim kurduk. Bingo, benimle ilgilenmeye çalıştı. Ama bir yandan da ürkek davranıyordu. Daha önce ne yaşadı bilemiyoruz. İlk kucağıma aldığımda korkuyordu ama buna rağmen kafasını bana dayadı ve sakinleşti. O an kendimi çok mutlu hissettim. İlk defa bir hayvanım olacaktı. O yüzden çok başka duygular hissediyordum. İlk günümüz çok güzel geçti.


İsmini nasıl koydunuz?


Sahra: Köpek sahiplenmeye karar verdiğimizde annemle isim konusunda çok düşündük. Bir sürü isim üstünde durduk… Fakat köpek sahiplenmek için gittiğimiz gün, onu ilk görüp kucağıma aldığımda, “Anne işte bu… Bingo” dedim. İsmini de böyle koydum.


ree

Neden bir evcil hayvan sahiplenmek istediniz?


Sahra: Aslında bütün hayvanları çok seviyorum. Neredeyse bütün arkadaşlarımın bir evcil hayvanı vardı. Ben de çok istiyordum ama sadece benim istememle olmuyor, annemin de buna onay vermesi gerekiyordu.


Karar vermeden önce, evde bir hayvanla yaşamanın nasıl bir şey olduğuna dair bir fikriniz var mıydı?


Sahra: Aslında hiçbir fikrim yoktu. Bir köpeği sahiplenmek istiyordum. Bu içten gelen bir duyguydu ve ben de bu duygu-mun peşinden gittim.


ree
Bingo’nun aileye katılmasından sonra hayatınız nasıl değişti?

Sahra: İlk eve geldiğimizde çok korkuyordu. Sahiplendiğimiz yerden bize, “İlk iki hafta büyük bir kafese koyun, aksi taktirde her yere tuvaletini yapabilir” dediler. O yüzden ilk iki hafta kafese koyduk. Yatağını, kafesini, mama ve su kaplarını da kafese yerleştirdik. Kafese girer germez yatağına gidip oturdu. Çok ürkekti. İkinci günden itibaren bize alışmaya başladı. Sonrasında da normalleşti.


Bir yavru köpeğin tuvalet eğitimi alması ne kadar sürüyor?


Sahra: Köpekten köpeğe değişebiliyor. Bingo’nun tuvalet eğitimi 2 ay sürdü. Biraz uğraştırdı bizi.


Geriye dönüp baktığınızda o günkü verdiğiniz kararı bugün nasıl değerlendiriyorsunuz?


Sahra: Tabii ki verdiğim kararın arkasındayım. Pişman değilim, çok mutluyum. Hatta şartlar uygun olsa yeni bir hayvanı daha sahiplenmek isterim.


Köpek sahiplenmek için nasıl karar verdiniz?

ree

Yasemin: Pandemi süresince evdeydik ve yalnızdık. Okul online olduğu için yapacak çok fazla bir şey, gidecek pek fazla bir yer yoktu. Hazır yalnızız ve evcil hayvanla ilgilenebilecek zamanımız da olduğu için dedik ki “Şu anda tam zamanı…” Bingo’yu sahiplendiğimiz gün, ben sadece “Bir bakalım, bir fikir edinelim, iyice bir düşünelim” diye yola çıkmıştım. Sonuç itibarıyla bir canlıyı daha hayatımıza dahil edecektik ve bu o kadar kolay verilebilecek bir karar değildi. Bir tanıdığımızın tavsiyesiyle köpek sahiplendiren bir yere gittik. Orada köpek ve kediler vardı. Bakacağız diye gittik fakat Sahra, Bingo’yu gördüğü gibi “Anne, işte bu” dedi. Kucağına almak için izin istedi ve sonra kucağına aldı. O an karar vermişti. Aslında başka bir cins köpek istiyordu ama o an fikrini değiştirdi.


Evcil hayvan almaya karar verdiğinizde yaşamınızda ve evinizde ne tür değişiklikler oldu?


Yasemin: Bu kararı verirken, şunu iyi biliyorduk, hayatımız eskisi gibi olmayacaktı. Hayatımızda nelerden fedakârlık yapacağız, bunları düşündük. Benim çok sık yurt içi ve yurt dışı iş seyahatlerim oluyordu. Sahra’yı da beraberimde götürüyordum. Okuldan birkaç gün izin alıp birlikte gidiyorduk. Ayrıca her yıl Avustralya’ya gidiyorduk Sahra’nın babası ve kardeşlerini görmeye… Onlar buraya geliyordu. Bunun dışında yaz tatili için bir yerlere gidiyorduk. Pandemiden sonra durumlar çok değişti… Evcil hayvan almaya karar verirken dedik ki “Bütün bunların hepsini unutacağız.”


Sonuçta bu bir eşya değil. Her yere emanet de edemeyiz. Otele bırakmak mümkün ama yine de bir sürü problem yaşanabiliyor. Çok kolay bir durum değil.


“Bunlardan vazgeçebilecek miyiz” diye sordum. Sahra’nın cevabı “evet” oldu. Dedim ki “Yemesi ve eğitimiyle sen ilgileneceksin. Tabii ki ben de sana destek olacağım.” Sahra tüm bunları kabul etti. Sonrasında internetten araştırma yaptı. Nasıl eğitilir, tuvalet eğitimi nasıl verilir gibi…


Çok uzun bir süre düşündük. Sonuçta evlat ediniyorsunuz ve karar verdikten sonra bunun dönüşü yok. Sahra’nın “İşte bu… Bingo” demesinden sonra ben de “Bu kadar insan bunu becerebiliyorsa biz de yapabiliriz” dedim ve Bingo’lu günlerimiz başladı.


Eve geldikten sonra sizin hayatınız nasıl değişti?


Yasemin: Tuvalet eğitimi olana kadar evdeki halılar kalktı. Henüz bir bebek, ne zaman nereye ne yapacağını o da bilmiyor, biz de. İlk başta tuvaletini pede yapmayı öğrensin diye iki hafta büyük bir kafeste kaldı. Nitekim de öğrendi. Sonrasında kafes dışına çıkınca kimi zaman pede tutturdu kimi zaman tutturamadı. O dönemde bir halı gitti. Evin düzeni tamamen değişti. Ortada halılar yok, bazı yerlere bariyer yaptık. Pandemi kısıtlamaları bittikten sonra ben işe Sahra da okula gitmeye başlayınca yani hayat normalleşince Bingo evde yalnız kalmak zorunda. Sahiplendiğimizin ikinci gününden itibaren buna alışsın diye ara ara bahçeye çıkıp onu evde yalnız bıraktık. Yalnız bırakırken yemeğini, suyunu, oyuncağını hazırlıyorduk. Beyefendinin iki yatağı var. Biri bizim yatak odamızda biri de koridorda üşümesin diye… Benim düzenim gitti artık Bingo’ya odaklı bir düzenimiz var.


Birlikte uyumaya izin var mı?


Sahra: Her zaman yok. Çarşaflar değişeceği zaman üçümüz birlikte yatak keyfi yapıyoruz.


Dışardayken Bingo’yu düşünüyor musunuz? Eve gelince sizi nasıl karşılıyor?



ree

Sahra: Okuldayken aklımın bir köşesinde hep Bingo var. Eve yaklaşırken heyecanlanıyorum. Kapıyı açınca beni iki ayak üstünde karşılıyor. Bacağıma sarılıyor, gel diyor. Hemen yanıma yatıyor sev beni diyor. Yalıyor…


En belirgin özellikleri nedir?


Sahra: Bizi çok seviyor. Bir de sürekli yalıyor… “Dur”, “Bekle” ve “Hayır” komutunu biliyor. Diğer komutları öğretmedik.


Bir şey isteyeceği zaman bunu size nasıl anlatıyor?


Yasemin: Gece bazen susuyor. Köpeklerin çok geç saatlerde su içmemesi lazım çünkü tuvaletle ilgili sürprizler yapabiliyorlar. Gidip su kabına patisiyle vurup ses çıkarıyor. Biz de az da olsa veriyoruz. Susuzluğunu gideriyoruz. O zaman uyuyor.


Bingo’nun türünün özellikleri nedir?


Yasemin: Muhteşem. Morkie bir evde bakılabilecek en rahat köpek cinslerinden biri. Kesinlik tavsiye ediyorum. Çok uyumlu, alerjik değil, tüy dökmüyor, komuttan anlıyor, şımarık değil ve eğitilmesi inanılmaz kolay. Tüyleriyle birlikte 2.5 kilo ve bundan daha fazla büyümüyor. Bir kedi kadar. Çok tatlı ve uysal. Hep beni sevin istiyor. Hayır dediğimizde sınırlarını biliyor. Gelip ayağımızın dibinde yatıyor. Evimizin neşesi oldu. Dışarı çıkmaya başladığından beri tuvaletini dışarıda yapıyor.


Bu yaşta bir canlının sana muhtaç olması senin hayata bakışını nasıl değiştirdi?


Sahra: Bingo’yla olan ilişkim sayesinde empati kurabiliyorum.


Bir evcil hayvanın aylık masrafı nedir?


Yasemin: 4.5 aylığa kadar çok sık aşısı var. Toplamda 10’a yakın aşı oldu. O dönem masraflı. İlk dönemde, yatağı, maması, oyuncağı vb. Ondan sonra çok fazla veterinerlik bir işi yok. Sadece bir maması var. O da aylık 300-400 liralık kadar bir masrafı var. Köpek sağlığı açısından sadece hazır mama ve ödül maması vermek gerekiyor. O mamaların içinde köpeklerin ihtiyacı olan her türlü vitamin ve mineraller mevcut.


Evcil hayvan sahiplenmek isteyenlere bir mesaj vermek ister misin?


Sahra: Kesinlikle bir köpek sahibi olmalarını tavsiye ediyorum. Ama bir evcil hayvanı sahiplendiklerinde hayatlarında belli fedakârlıklar yapacaklarını bilmeliler. Mesela biz eskiye göre çok fazla seyahat edemiyoruz. Tatile gidemiyoruz. Çünkü otellerin büyük bölümü evcil hayvan kabul etmiyor.




Yasemin: Bir hayvan sahiplenmeden önce çok iyi düşünmek lazım. Bir evlat ediniyorlar. Bir canlı sahipleniyorlar. Çocuk doğurmak gibi bir şey. Sıkılınca bırakmak, yaramazlık yaptığında sokağa atmak mümkün değil. Çok iyi düşünülüp verilmesi gereken bir karar. Bir hayvana yapılabilecek en büyük kötülük onu bir aile ortamına alıştırıp sonra da sokağa bırakmaktır.

Güncelleme tarihi: 3 Tem 2023

Yaptığı iş yatçılık olsa da aslında on parmağında on marifeti olan, girdiği her ortama neşe getiren tam bir yaşam insanı o... Çocukluğu Sürmene’de gençlik yılları ise İstanbul’da geçti. Sonra ver elini Bodrum... Tam 40 yıldır o Bodrum’a değer kattı Bodrum da ona... Ege ve Akdeniz sularında ayrıcalıklı bir mavi yolculuk yapmanın 1 numaralı adresi kuşkusuz Cobra Yacht... Ve ünü Türkiye sınırlarını aşan bu markanın yaratcısı yaşayan efsane Samim Baki.


ree

Mottosu, “Hayatı keyifle yaşa” olan Samim Baki, ilham veren yolculuğunu BODRUMDergi'ye anlattı:


"Sürmeneli’yim. İlkokulu orada okudum, sonra İstanbul’a geldim. Kendi kendime davul, saz, gitar çalmayı öğrendim. 15-16 yaşlarımda amatör tiyatroya başladım. Fatih’te bir kahvehanenin altında tiyatro yapıyorduk. Kemal Sunal, Ercan Yazgan, Hikmet Karagöz. Sonra hepsi meşhur oldu."

Para tatlı geldi okulu bıraktım

Maçka Teknik’te, elektronik okurken makine ithalatına başladım. Kullanılmış makineleri alıp yenileyip fabrikalara satıyorduk. O zaman üretim yok Türkiye’de... Para tatlı gelince son sınıfta okulu bıraktım.



ree

Çiçek Bar bir okuldu

20’ye geldiğimde, sene 74-75, ben para kazanmakla meşguldum. Bizim meşhurlar, çok para kazanamıyordu o dönem. Şimdiki gibi diziler filan yoktu... Çiçek Bar vardı Beyoğlu’nda, Çiçek Arif’in yeri... Orada takılırdık. Çiçek Bar bir okul gibiydi. Orada hep sanatçılarla tanışıyordum. Onlardan çok şey öğrendim. Bir gün baktım bütün yakın dostlarım sanatçı olmuş...





ree

15 yaşımdan beri çalışıyorum

Makine ithalatı işi tutunca, bir arkadaşımla ortak akümülatör fabrikası açtık. Bir süre sonra işçiler kurşun zehirlenmesi yüzünden tek tek hastaneye yatmaya başladı. Baktım günlerim hastanede geçiyor, fabrikayı ortağıma bıraktım. Babamla anlaşamıyordum, onunla da iş yapmak istemedim. Neredeyse 15 yaşından beri çalıştığım için, iyi para biriktirmiştim. Bu paranın ömrümün sonuna kadar bana yeteceğini düşünüyordum.









ree

ree

İlk teknemde zımpara yaptım

Harika’yla henüz nişanlıydık, ‘Bodrum’a yerleşeyim, hayatımı yaşayayım’ dedim. 1981’de buraya geldik. Bodrum’a gelir gelmez. Rahmetli Orhan vardı, No:7 restoran. Müşterileri hep İstanbul’un varlıklı, tanınmış simalarıydı. Baktım, hepsi tekne yaptırıyor.








ree

Karadenizli’yiz, “Ben de bir tekne yaptırayım” dedim. Harika’yla evlenip o tekneyle balayına çıkmayı hayal ediyorum kafamda. Teknede zımpara yaptık karı koca. O zaman ufacık bir teknenin yapımı iki-üç sene sürüyordu. Tekne, anca oğlumun doğumunda suya indi.





ree

ree

Cobra Yacht’ı krediyle kurduk

Birkaç sene sonra, paralar suyunu çekmişti. Bu işte açık gördüm. Bir sürü paralı adam tekne yaptırmak istiyor ama o süreçte sefil oluyorlardı. Önce teknemizi kiralamaya başladık, sonra banka kredisiyle Cobra Yacht’ı kurup, ikinci bir teknenin yapımına başladık. O gün bu gündür, tekne yapıyorum, satıyorum, kiralıyorum. Tam 40 yıl oldu.



ree

Yapım süresini 1 yıla indirdik

İşçi sayısını artırıp, teknelerin yapım süresini bir yıla indirdim. Ustalar da para kazandıkça daha hızlı çalışıyordu. Her kabine duş-tuvalet koyan ilk yatçıyım. Cobra King’i tasarlarken Ayşe Polat bize yardımcı oldu. Maun mobilyaların yerini meşeler aldı. Yatlarımız, 12-13 milyon Euro’ya el değiştiriyor.


ree

İlk teknemi, Trabzonspor’un eski başkanlarından Sadri Şener’e sattım. Sonra Malezya’nın en zengin adamına sattık. Adnan Polat’a yaptığımız, 38 metrelik, üç katlı, “Maisha” isimli, okyanus aşırı yol yapabilen thrawler tekne çok ilgi çekti.


ree

Yatçılık Oscar’larına aday oldu

Adnan Polat’a yaptığımız Maisha, yatçılık sektörünün Oscar’larına iki dalda aday oldu. Bu kadar büyük tekneler uluslararası iş yapan insanlar için çok büyük bir prestij. O misafirler daha sonra bize müşteri oluyor. Mesela Arsenal Kulübü’nün Başkanı Adnan’ın tekneyi ziyarete gelmişti, sonra bize tekne sipariş etti. Adnan Polat’a bana güvendiği için minettarım. Maisha yaptığım ilk thrawler tipi çelik tekneydi ve Monaco Fuarı’nda ziyaretçi rekoru kırdı. 2009’da Amerikan Boat Show dergisinin düzenlediği, yatçılık sektörünün Oscar’larına 2 dalda aday oldu. En iyi motoryat ve en iyi müşteriye özel motoryat dalında...





10 ayda 9 ameliyat oldum

“Sliding Doors” filmi vardır. Hani kız metroyu kaçırır... ‘Metroyu kaçırsaydı hayatı nasıl olurdu, kaçırmasıydı nasıl olurdu’ onu izleriz filmin devamında. Benim başıma gelen de aynen bu. Rolex’in İsviçre’deki sahibi Patrick ve Lina bizim çok yakın arkadaşlarımız. O hafta sonu bizi Sardunya’ya Rolex Cup’a davet ettiler... Maisha’yı da denize indireli birkaç gün olmuştu. Adnan işlerinden dolayı gelememişti. Sonra aradı “Geliyorum” dedi.


Şimdi adam teknesine ilk kez binecek. Biz olmasak olmaz. Aradım Patrick’i, yarışların ikinci periyoduna katılacağımızı söyledim. Neyse çıktık hep beraber Maisha’yla... Fransız kaptan tekneyi açığa bağladı. Adnan da Türk usulü kıçtan karaya bağlanmayı sever. Uyardım, dedi ki “Patron açıkta istiyor.” “E iyi” dedim. Birkaç saat geçti. O gün, Ermenistan Türkiye maçı var. Telefon anteninin ayarı bozulmuş. Tamirci dedi ki, “Bunun ayarını yapmak için teknenin kıçtan karaya düz bir şekilde bağlanması lazım.” Aynı anda arkadaşım Mustafa Oğuz aradı, yan teknedeymiş. Hadi dedim, bir ona uğrayayım. Ben jet skiyi indirip Mustafa’ya gideceğim. Jet ski de yeni model, marşın yeri değişmiş. Onu bulayım derken, jet ski devrildi, teknenin altına düştüm. O sırada tekne kıçtan karaya bağlanmak için harekete geçmişti. Beni gördüler ama koca tekne bir anda durmuyor. Diyorum ki alnıma yazılıymış bu kaza... Tekne karaya ilk söylediğimde bağlansaydı bile olmayacaktı. 10 ay boyunca 8-9 ameliyat oldum. Şimdi iyiyim, ameliyat izleri kaldı bir tek.


ree
Soldan Sağa: Eren Baki, Harika Baki, İlker Küre, Elif Baki Küre, Samim Baki, Çisem Buyan Baki, Çağan Baki.

Hayata bakışım hiç değişmedi

Kaza hayata bakışımı çok değiştirmedi. Kişiliğim gereği bu tür olayları kolay atlatabiliyorum. Kaza sonrasında çocuklar da Bodrum’a döndü. Kurumsal olarak da çok büyüdüğümüz için ailede herkes işin bir ucundan tuttu. Tasarım olarak tarzımızın dışında inşaa ettiğimiz Infinity teknesi oğlum Eren’in fikriydi. Çok başarılı oldu ve çok takdir topladı. Eşim teknelerin iç dizaynıyla kızım da müşteri ilişkileriyle ilgilendi. Ben de işleri çocuklara bıraktım. Yarı emekli olarak işe yukardan bakmaya başladım. Geldiğimiz noktada, güzel işler yapıyorlar.


ree

Tekne sayısı çok düşük

Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke olarak yat sayımız nüfusumuza, koylarımıza göre çok düşük. Mesela Bodrum Marmaris arası 2 bin tekne bağlı. Bu sayı en az 20 bin olmalı. Ben 20 bin lüks yat olmalı demiyorum, irili ufaklı tekneleri kastediyorum. 6 metre sandal da olabilir bu. Önemli olan denizde olmak. Bizdeki mantık ‘En iyi tekne arkadaşımın teknesi...’ Tabii, ciddi lüks bir yandan. Bir alınca sevinirsin, bir satınca... Sağa çekip park edemiyorsun. Marina kirası, kaptanı, bakımı derken az buz para gitmiyor. Ama iki araba alabilecek maddi güçte olan insanlar, çok rahat tekne de alabilirler. Akıllarına gelmiyor.




ree

Müşterilerimiz arasında; Cem Boyner, Sezen Aksu, Hülya Avşar, Warner Bross’un ortağı Warren Bross, Gucci Ailesi, İngiliz Kraliyet Ailesi, Tunus Kralı... Kim istersen var. Yaptırdıkları tekneler tamamen kendi zevklerine göre oluyor.


ree

Sahneleri çok seviyorum

Arkadaşım Most Production Mustafa Oğuz bir şey olabileceğimi düşünmedi herhâlde ki, hiç benim üzerime eğilmedi. Elimden tutsa meşhurdum şimdi... Sezen Aksu hâlâ “Gel albüm yapalım sana” diyor. Ama ben de tembelim, üşeniyorum.









Samim’s farklı bir boyut getirdi

1995’lerde açtım “Samim’s”i. Bizim Sadri Şener dedi ki “Burada iyi restorana, bara ihtiyaç var. Sen de sosyal tipsin, çevren var, tutar.” Olur mu, olmaz mı derken, Sadri mekânı kiralamış bile... Alt kat yemek, üst kt bardı. Sonra baktık yemek işi yavan gidiyor ama bar dolup taşıyor. Bara ağırlık verdik biz de... Türkçe müzik çalıyorduk ama özelliği galiba bendim. Nasıl başladı bilmiyorum ama insanlar beni her akşam sahnede görmek istiyordu. Meraklı olduğum için, kaptım mikrofonu, kendimi ortaya attım. “Kendi yerim, parayı harcıyorum, bari şarkı söyleyeyim” dedim, tuttu. Millet bıkmasın diye her akşam 2-3 şarkı söylüyordum o kadar... Ama insanlar eğlenirken masaları filan kırıyordu, o derece. Eğlencenin dozu çok yüksekti.

İki sene sonra devrettim. Sağlığım bozuldu, yoruldum. Bir yandan çalışıyoruz, bir yandan da insanları eğlendirmek için küfe gibi içiyoruz. Devrettikten sonra eğlencenin türü değişti. Gitmedik bir daha... Sanırım bizim müşteriler de yorulmuştu, onlar da bir süre sonra elini ayağını çekt



Filmlerde bir kaç dakika oynadım

Şener Şen’le çok sevişiriz. Hatıra olsun diye Gönül Yarası’nın finalinde de oynamıştım. Kabadayı çekilirken Şener Şen “Tam sana göre bir rol var. Oynar mısın?” dedi. “Oynarım” dedim. Yapımcılara sordu. Onlar da tanıdıktı. Tanıdık işi oldu biraz. Barmen rolündeydim.

Birkaç dakika göründüm ama çekimler bir hafta sürdü. Çok eğlendim tabii.


ree

Yardım konseri verdim

Bir kez yardım konseri verdim. Bizim Dilara Endican organize etti, biletleri de yüksek paradan satmış. İstanbul sosyetesi oradaydı, ben de çok şaşırmıştım.


ree

Ben Bodrum’dan çok şey öğrendim Bodrum’da benden. Bodrum önemli bir merkez, bir kasaba gibi görünse de bir çok büyük şehirden daha hareketli. Bodrum, pek çok sanatçı, işadamı, yerli ve yabancı turistin tercihi. Geldiği noktada ülkemizin turizm markası olan Bodrum, yerel yönetimin kaynaklarıyla yönetebileceği bir yer olmaktan çıktı. Merkezi yönetimin Türkiye’nin bir markası olan Bodrum’a destek olması gerekiyor.



Bodrum Dergi Web Sitesi © Yabancı Ses Prodüksiyon tarafından hazırlanmıştır.

bottom of page