top of page
  • Yazarın fotoğrafı: Mustafa Küçük
    Mustafa Küçük
  • 12 Eyl
  • 3 dakikada okunur
Kimi oyuncular bir role bürünür, repliğini söyler, sahneden iner. Kimi ise karakterin ruhuna dokunur, onu yaşar, yaşatır, izleyicinin kalbine yerleşir… Salih Bademci, işte o nadir oyunculardan biri. Sahneyle, kamera karşısıyla, kelimelerle ve suskunlukla derin bağlar kuran, oynadığı her rolde kendini yeniden tanımlayan bir isim. Bu röportajda, mesleğine duyduğu tutkudan hayata bakışına, içsel dönüşümlerinden Bodrum’a dair hislerine kadar, onu daha yakından tanımaya çalıştık. Samimi, gerçek ve olduğu gibi… Salih Bademci anlattı, biz dinledik.

ree

Oyunculuk sizin için bir meslekten öte ne ifade ediyor?

Oyunculuk benim için bir ifade alanı. Kendimi, insanı, hayatı anlama ve anlatma biçimi. Yani evet, bir meslek ama aynı zamanda bir tür varoluş şekli.


Sizi bugünlere getiren en önemli kişisel değeriniz nedir?

Samimiyet. Ne sahnede ne hayatta hiçbir şeyi öylesine yaşamak istemedim. Oyun oynarken de ilişki kurarken de sahici olmayı önemsiyorum.


Oynadığınız karakterlere hazırlanırken kendinizden neleri katıyorsunuz?

Her şeyimi. Hafızamı, korkularımı, utandığım anları, küçücük bir anımı... Ama sonra da karakterin hakikatini bulduğum anda kendi egomu geri çekmeye çalışırım. Çünkü asıl olan karakterin dünyası.


Şöhretle ilişkinizi nasıl tanımlarsınız? Sizi en çok zorlayan ya da besleyen yanları neler?

Ben onunla ilişkimi mesafeli ama saygılı tutuyorum. En çok zorlayan kısmı, bazen kendinle sevdiklerinle baş başa kalamamak. Ama diğer yandan seni hiç tanımayan birinin sana yürekten sarılması da çok besleyici.


Oyunculuk dışında keşfetmek istediğiniz bir sanat dalı var mı?

Müzik hep içimde. Şarkı söylemek değil sadece, müziği anlamak, dinlemek, onunla düşünmek. Onu meslegimle birleştirmek.


ree

Hayatınızın bir dönüm noktası diyebileceğiniz an nedir?

Konservatuvara girdiğim ilk gündür sanırım.


Özel hayat ve iş dengesini kurmak sizin için kolay mı? Bu dengeyi nasıl sağlıyorsunuz?

Zor. Özellikle bizim işte zaman kavramı flu. Ama eşim, kızım, ailem bu dengeyi sağlamamda çok etkili. Bazen bir kahvaltı bile günü kurtarıyor.


Hayatta sizi en çok motive eden şey nedir?

Yaptığım işin birine gerçekten dokunduğunu görmek. Bir seyircinin gözünden yaş gelmişse ya da biri “Bu sahnede kendimi gördüm” dediyse, o bütün yorgunluğa değiyor.


Seyirciyle kurduğunuz bağı nasıl tanımlıyorsunuz?

Büyülü bir bağ. O an sahnede yalnız olmadığımı hissettiriyor. Tepkileri, nefes alışları bile oyunun ritmini etkiliyor. Seyirciyle beraber yaşayan bir şey bu.


Başarılı bir oyunculuk performansının olmazsa olmazı sizce nedir?

Sahici olmak. Seyirci gercek olmayanı kabullenir. Ama sahici olmayanı asla.


Bir oyuncu olarak sahnede ya da sette en çok keyif aldığınız an hangisidir?

O anı yakaladığım an. “Şimdi oldu!” dediğim, karakterin içinden bir şeyin aktığı, benim de şaşırdığım o an. Hem çok kişisel hem de çok paylaşmaya açık.


Geçmişteki Salih’e bir cümleyle seslenme şansınız olsa ne derdiniz?

“Her şey zamanında olacak, acele etme.”


ree

Bilinçli olarak reddettiğiniz ama sonra pişman olduğunuz bir proje oldu mu?

Pişmanlık değil ama “O deneyim nasıl olurdu acaba?” dediğim işler oldu tabii. Ama her seçim bir diğerini doğurduğu için fazla takılmamaya çalışıyorum.


Hayat felsefenizi özetleyen bir motto ya da cümle var mı?

“İyilik bulaşıcıdır.” Ne verirsen dönüp dolaşıp yine sana geliyor.


Oynadığınız rollerin kendi hayatınızı değiştirdiğini düşündüğünüz oldu mu? Olduysa bir örnek verir misiniz?

Özel hayatımı değil ama oyunculuk kariyerime ivme kazandırdığını düşündüğüm çok iş var. Öyle bir geçer zaman ki bunların başında gelir mesela. Sonrasında kiralık aşk, ilk ve son, kulüp,terzi...


Son olarak “Bodrum’u herkes bir şeyle tanımlar; kimine göre bir kaçış, kimine göre bir başlangıç… Sizin için Bodrum neyin karşılığı? Hangi duyguyu ya da anıyı çağrıştırıyor?”

Bodrum benim için Türkiye’nin mavi beyaz simgesi gibi. O sebeple özgürlük ve huzur barındırması herkes gibi en büyük temennim.


“Sahici olan her şey kıymetlidir” diyen başarılı oyuncu Salih Bademci, oyunculuğa sadece bir meslek değil, bir varoluş biçimi olarak bakıyor. Sanatıyla insanlara dokunmayı, sahnede nefes alan bir bağ kurmayı ve her rolünde kendinden izler bırakmayı seviyor.
ree

Röportajdan Akılda Kalanlar:

  • Oyunculuk benim için bir ifade alanı, bir tür varoluş şekli.

  • Ne sahnede ne hayatta hiçbir şeyi öylesine yaşamak istemedim.

  • Karakterin hakikatini bulduğum anda kendi egomu geri çekmeye çalışırım.

  • Şöhretle ilişkimi mesafeli ama saygılı tutuyorum.

  • Müzik hep içimde… Onu mesleğimle birleştirmek istiyorum.

  • Konservatuvara girdiğim ilk gün hayatımın dönüm noktasıdır.

  • Sevdiklerimle bir kahvaltı bile bazen günü kurtarıyor.

  • Bir seyircinin gözünden yaş gelmişse, o bütün yorgunluğa değiyor.

  • Seyirci gerçek olmayanı kabullenir ama sahici olmayanı asla.

  • Her şey zamanında olacak, acele etme.

  • İyilik bulaşıcıdır.

  • ”Öyle Bir Geçer Zaman ki” kariyerime ivme kazandıran işlerin başında gelir.

  • Bodrum benim için Türkiye’nin mavi beyaz simgesi gibi: Özgürlük ve huzur barındırıyor.


  • Yazarın fotoğrafı: Mustafa Küçük
    Mustafa Küçük
  • 18 Şub
  • 3 dakikada okunur
Türk popunun güçlü seslerinden Ziynet Sali kariyerinin 25. yılını yeni şarkısı “Müptelanım Bilgine” ile kutluyor. Ziynet Sali, sözlerinden müziğine hatta klibine kadar buram buram nostalji kokan yeni şarkısı için “Ses rengimi, duygumu, şarkıcılığımı gösteren tam bir Ziynet Sali şarkısı oldu” dedi.

Ziynet Sali
Ziynet Sali

Ziynet Sali bir süre önce yeni şarkısı “Müptelanım Bilgine”yi yayımladı. Kıbrıs’tan İstanbul’a uzanan kariyerinde bugüne kadar ‘Ağlar mıyım Ağlamam’, ‘Beş Çayı’, ‘Daha Nasıl Sevebilirim’ ve elbette ‘Amman Kuzum’ gibi birçok hit şarkıyı yorumladı. 2024’te eserleri en çok çalınan kadın sanatçı olan Sali’yle kariyerinin kilometre taşlarını ve dijital çağla birlikte dönüşen müzik dünyasını konuştuk.


Yeni şarkınızın söz ve müziği Mabel Matiz’in. Nasıl bir araya geldiniz?

Mabel benim zaten çok uzun zamandır tanıştığım, görüştüğümüzde de böyle sarıp sarmaladığım bir arkadaşımdı. Uzun zamandır şarkı için konuşuyorduk, araya pandemi girdi. Pandemiden sonra tekrar görüştük. Sağ olsun, şarkıyı hazırladı. Ses rengimi, duygumu, şarkıcılığımı gösteren tam bir Ziynet Sali şarkısı oldu.


Şimdilerdeyse müziğin değeri dijitaldeki tıklamalarla ölçülüyor... Gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsun?

Eskiden eğer siz gerçekten içi dolu ve değerli bir şeyi yaparsanız kasetiniz, albümünüz olabilirdi ve raflara öyle konurdu. Şimdi herkes evinde, evinin odasının bir köşesinde bir şeyler yapabiliyor. Bunu küçümsediğim için söylemiyorum, kolaylaştığı için söylüyorum. Teknolojinin faydaları var ama bence müziği değersizleştirdi, içini boşalttı.


Siz nasıl bir denge kuruyorsunuz?

Kendi kumaşımızı, duruşumuzu, müziğimizi bozmadan orada var olabiliyorsak ne mutlu bize. Yapamıyorsak da birileri yapıyor. Bayhan bir şarkı yapıyor, iki günde viral oluyor. O, onun iyi ya da kötü olduğu anlamına gelmiyor. Ya da işte ‘Cıstak’ diye bir şeyin Türkiye’de bir yılda en çok dinlenen şarkı olması gerçek müzikseverler için büyük bir başarı olmayabilir ama başarısızlık da değil. Bu dönüşüm sürecinin nereye varacağını göreceğiz. Bu arada 2024’ün eserleri en çok çalınan kadın şarkıcısı oldum, TelifMetre’de (müzik endüstrisine ilişkin raporlama ve analiz yapan site) ilan edildi. Radyo, televizyonlarda yani analogda hâlâ önemseniyorum yani.


Ziynet Sali
Ziynet Sali

Kariyerinizin 25. yılı doluyor. Zirveye giden yolda basamakları çıkmak mı zordu yoksa üst basamaktaki yeri korumak mı?

Varlığı korumak, onu sürdürmek daha büyük bir çaba herhâlde. Çünkü en başında hem yaş olarak, hem enerji olarak, hem de hedef ve hayaller olarak çok daha enerjik ve tutkulusun. O heyecan, o peşinde koşma olayı bambaşka, ilktir çünkü hepsi. Bir yorgunluk da oluyor elbette 20-25 yılda.


“Artık akışa bırakmak taraftarıyım. 25. yılımda ikinci baharımı yaşamak istiyorum. Daha dingin, daha olgun, daha farkında, daha tecrübeli ve daha kaygısız bir şeyler yapmak istiyorum.”

Bundan sonra kariyerinize nasıl bir yön vermek istiyorsunuz?

Birazcık şizofrenik bir iş bizimkisi. Ozan Doğulu hep şey der, çok hoşuma gider: “Müzik iyileştirir, müzik iyileştirir deyip duruyorlar, bir yapanı iyileştirmiyor bu müzik.” Çok haklı. Artık akışa bırakmak taraftarıyım. 25. yılımda ikinci baharımı yaşamak istiyorum. Daha dingin, daha olgun, daha farkında, daha tecrübeli ve daha kaygısız bir şeyler yapmak istiyorum Bunu derken bile bilinçaltında ister istemez düşünüyorum. Bu kaygılardan kurtulduğum gün ölmüş olacağım herhâlde. Benim çocuğum da kariyerim, şarkılarım oldu, kaygılanmam normal sanırım.


ree

Dönüp baktığınızda hikâyenizden mutlu musunuz?

Mutluyum. Nisan ayında 50 yaşında olacağım. Bir kadın için çok güzel bir yaş. Sürprizlerim var... Six pack (baklava şeklinde 6’lı karın kası) ile çıkacağım karşınıza. Şaka bir yana, Boğa burcu olarak yemek yemeyi çok seviyorum ama fit olmayı da seviyorum. Dünyanın tüm lezzetlerini seviyorum, sadece yemek değil... Güzel ortam görmek, güzel bir iş dinlemek de istiyorum.


Pandemiden önce Erkan Erzurumlu’yla evlendiniz. Nasıl gidiyor evlilik?

Evet, 2019’da evlendim... Çok şükür altı sene oldu, güzel gidiyor. O da müzisyen. Çok iyi arkadaşım, zaten öyle başlamıştı ilişkimiz. Ortak şeyler çok fazlaydı. Müzik olsun, Kıbrıs olsun. Çocukluğumuz bile aynı. İngiltere’de büyüyüp oradan Kıbrıs’a, Kıbrıs’tan İstanbul’a... Çok yakındı her şey. Müzik anlamında beni çok besliyor, kafamı açıyor.


İki müzisyenin bir arada yaşadığı eviniz çok mu neşeli, yoksa aksine çok mu sessiz?

Bizimki çok hızlandırılmış bir evlilik oldu. Evlendik, pandemi oldu ve eve kapanmak zorunda kaldık. Evde de konu hep müzik ağırlıklı oluyor. Bazen zevklerimiz ortak da olmayabiliyor. O kendi tarzını anlatıp savunurken işte ben de kendi tarafımdan, kendi dünyamı paylaşıyorum. Çok güzel hayaller kuruyoruz.

  • Yazarın fotoğrafı: Özge Zeki
    Özge Zeki
  • 17 Şub
  • 3 dakikada okunur
Sosyal medya kanalları üzerinden yayınladığı içeriklerle dijital denge alanında farkındalık yaratmayı hedefleyen Tuğba Şengül Lik ile dijital bağımlılığı önlemenin yollarını konuştuk.

ree

Dijitalle çevriliyiz ve günümüzün büyük kısmı bu şekilde geçiyor. Dijitale ayırdığımız zaman gitgide artıyor mu?

Son araştırmalara göre günde yedi saatimizi internette geçiriyoruz. Bunun üç saati dijital platformlarda, sosyal medyada geçiyor. Bazen 10 dakika diye girip “Instagram’a bakıp çıkacağım” diyoruz ama sonra saatlerce içerikler tüketiyoruz. Maalesef ne içerik tükettiğimizin de farkına varamıyoruz. Aslında gerçekten çok yorgunuz. Silikon Vadisi’ndeki mühendisler bizi orada tutmak için o kadar farklı yöntemler deniyorlar ki biz de gerçekten dalıyoruz. İşte dijitalzedelik de maalesef bu farkında olmadan geçirdiğimiz saatlerin bizi tükettiğinin bir göstergesi.


Tuğba Şengül Lik
Tuğba Şengül Lik

Sizce dijitalzedelik bizi nasıl etkiliyor?

Artık hepimiz odaklanmakta zorluk çekiyoruz. Hepimiz kilo almaya başladık, hareket etmek istemiyoruz. Bir kitabın ortasında sıkılıyoruz. Bana göre bu dönemin en önemli para birimi dikkat, konsantrasyon. Şu anda da aslında izleyicilerden bunu talep ediyoruz. Dolayısıyla her şeyi hızlı anlatmaya çalışıyoruz. Bir hız çağındayız. Hepsinin olumsuz yansımaları maalesef bizi birer dijitalzedeye dönüştürmüş durumda. Ben ısrarla şunu söylüyorum; derneği kurarken de iş hayatımda da teknolojinin varlığını reddetmek kesinlikle benim istediğim bir şey değil. Teknoloji hayatımızda var olmaya devam edecek.


Bize sonsuz nimetler sunuyor ancak bilinçli kullanırsak ya da teknolojinin bizi yönetmesini değil de bizim onu yönetmemizi sağlarsak, efendisi biz olursak diyorum. O zaman teknoloji süper bir şekilde hayatımızda verimli her şeyi kolaylaştıracak.


“Biz de Aslen Buralı Değiliz: Bir Dijitalzedenin Dengeyi Bulma Rehberi” kitabınız pandemi sonrasında çıktı. Şimdi yeni kitabınız da yolda. Neler anlatıyorsunuz?

İlk kitabımda dijital göçebeliği yani dijitalle sonradan tanıştığımızda gözlemlediğimiz konuları anlatıyordum. “Biz de aslen buralı değiliz” diyordum. Tamam, biz bunun içinde doğmadık ama öğrenmeye de çalışıyoruzu anlatan bir kitaptı. Yeni kitabım çok yakında çıkacak. Orada daha çok pandemi sonrası değişen dijital alışkanlıklarımızı aktarıyorum ve homo sapiens’den homo digitus’a evrildik diyorum. Yeni nesil insanın gerçekten bu hayatta karşılaştığı, belki de biraz geçmişte kalan bazı özlemlerin de yer aldığı, karşılaştığı sorunları ama o sorunları nasıl olumluya çevirebileceği, bu dönüşüm hikâyesinde nelere tanıklık ettiğini, yeni nesil insanın nelerde zorlanacağını, gelecekte onları nelerin beklediğini anlatan yine kısa kısa makalelerden oluşan keyifli bir kitap yazdım.


Tuğba Şengül Lik
Tuğba Şengül Lik

Dijital denge konusunda farkındalık yaratmak için ne tip çalışmalar yapıyorsunuz?

Öğrenmeye, bilgiye meraklı bir sosyal girişimciyim. Neyi öğrendiysem onu paylaşmayı çok seviyorum. Bilginin paylaşılmasının çok değerli olduğunu düşünüyorum. Ben de öğrenmeye devam edeceğim. Öğrendikçe, elimden geldiği kadar bunları yazı yoluyla, YouTube kanalıyla, eğitimlerimle, kitaplarımla paylaşmaya devam edeceğim. Gerçekten bir insan değişirse herkes değişiyor yavaş yavaş. Özellikle gençler değişirse Türkiye’nin geleceği, ülkenin geleceği de değişiyor dolayısıyla bunu çok önemsiyorum.



Siz hayatınızda dijital dengeyi nasıl koruyorsunuz?

Planlı zamanlarım var. İşten eve geldiğim zaman çocuklarımla, ailemle geçireceğim zamanlarda, yemek masasında olduğumuz zamanlarda o ekranları masamıza koymuyoruz. En az yarım saat telefonlarımıza dokunmuyoruz, ekranlarla sohbetimizi bölmüyoruz. Dünya dönmeye devam ediyor. Yemek sonrası yarım saat civarında sosyal medyada vakit geçiriyorum. Nitelikli içerikler seyredip kendimi eğitiyorum. Çocuklar da aynı şekilde. Onların da bir saati var. Uyku zamanım yaklaştığında, yatmadan 30 dakika önceden ekranlarla ilişiğimi kesiyorum. Kitabımı yanı başıma alıyorum, kitabımı okuyorum çünkü o mavi ekran gerçekten sürekli beynin gündüz olduğunu zannetmesine sebep oluyor. Evet bizde de alışkanlık, yatmadan bir bakmak, uyanınca da ilk iş telefona bakmak. Dijital denge için hayatıma kazandırdığım ilk alışkanlığım, gece yatarken ve sabah uyandığımda telefona bakmamak oldu. Bu da benim için çok güzel, verimli oldu. Sabah kalkıyorum. En azından zihnim berrakken o sırada odaklanmam gereken şeylere yöneliyorum,  ekran beni bölmüyor, kesintiye uğratmıyor.


@dijitaldenge adıyla Youtube ve Instagram üzerinden dijital denge konusunda farkındalık yaratmayı sağlayan içerikleriniz de ilgi görüyor. Konularınızı nasıl belirliyorsunuz?

Şu anda kuşak sorunları, dijital zorbalık, dijital bağımlılık konuları ilgi görüyor. Dijital vatandaşlık, dijital okuryazarlık konuları da çok dikkat çekiyor. İlişkiler de açıkçası benim dikkatimi çekiyor. İlişkiler dijitalde başlıyor, dijitalde devam ediyor ve dijitalde sona eriyor artık. Kimse ilişkilerini yüz yüze bile bitirmiyor. Tamam dijitalde yaşıyoruz bu aşkı, bu ilişkiyi bari onu düzgün yaşayalım. Bu konularda uzmanlarla konuşarak tüyolar verdiğimiz içerikler de çok ilgi görüyor.

Bodrum Dergi Web Sitesi © Yabancı Ses Prodüksiyon tarafından hazırlanmıştır.

bottom of page