top of page
Küresel emisyonların yaklaşık beşte birini oluşturan karayolu taşımacılığının karbondan arındırılması, düşük karbonlu ekonomiye geçiş sürecinde kritik önem taşıyor. Elaris İş Geliştirme Müdürü Ramazan Akyol, artan elektrikli araç sayısı ile birlikte Türkiye’nin fosil yakıt tüketiminde yüzde 40’a kadar azalma beklendiğini açıkladı.


Enerji sektöründeki toplam emisyonların yüzde 24’ü ulaştırma kaynaklı. Bunun içinde binek ve hafif ticari araçlar, doğrudan sera gazı emisyonlarının yaklaşık %15’ini oluşturuyor. Karayolu taşımacılığında “karda yürüyüş”e izin vermeyen bu oran, temiz teknolojilerle dramatik şekilde düşürülebiliyor: Elektrikli araçlar, geleneksel içten yanmalı motorlu araçlara kıyasla ortalama yüzde 70 daha az karbon salınımı gerçekleştiriyor. Uluslararası Temiz Taşımacılık Konseyi (ICCT) verilerine göre ise yenilenebilir kaynaklarla şarj edildiğinde bu fark yüzde 81’e kadar yükseliyor.



Ekonomiye Katkısı Büyük

Elaris İş Geliştirme Müdürü Ramazan Akyol, elektrikli araçların düşük karbonlu ekonomiye geçişteki kritik rolünü ve Türkiye’nin enerji bağımsızlığına katkısını şu sözlerle özetliyor: “Egzoz emisyonu sıfır olan elektrikli araçlar hem iklim hedeflerimize ulaşmamızda hem de fosil yakıt faturalarımızı düşürmemizde kilit taşı.


Elektrikli Araçta Yüzde 120 Artış

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri, Mart 2025 itibarıyla trafikteki elektrikli araç sayısının 218 bin 238’e yükseldiğini, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 120 artış kaydettiğini gösteriyor. Bu ivme, ülkemizin fosil yakıt tüketimini yüzde 40’a kadar azaltma potansiyeli barındırıyor.


Enerji Bağımsızlığına Doğru

Bu dönüşüm yalnızca çevresel bir zafer değil; aynı zamanda stratejik bir adım. Elektrikli araçlar sayesinde azalan petrole dayalı yakıt ihtiyacı, Türkiye’nin enerji ithalatını ciddi oranda aşağı çekiyor. Böylece dışa bağımlılığımız azalırken yerli ve yenilenebilir kaynakların payı büyüyor.”

Sanayide dijital dönüşüm süreci, yalnızca teknolojik entegrasyonla sınırlı kalmıyor; aynı zamanda işletmelerin vizyoner bir bakış açısıyla geleceği planlamasını da zorunlu kılıyor. Bu dönüşümün başarıyla sürdürülebilmesi için risklerin öngörülmesi, altyapı yatırımlarının doğru yönlendirilmesi ve özellikle endüstriyel haberleşme teknolojilerinin etkin şekilde değerlendirilmesi büyük önem taşıyor.


CLPA (CC-Link Partner Association) Türkiye Müdürü Önder Şenol, dijital dönüşümde sürdürülebilir başarıyı yakalamak isteyen şirketlerin bugünü değil, geleceği esas alarak hareket etmeleri gerektiğini vurguluyor.


Şenol’a göre bu süreci yönetebilen ve uzun vadeli stratejiler geliştirebilen sanayi kuruluşları, rekabetin her geçen gün arttığı küresel pazarda öne çıkacak.


Yarının İhtiyaçları Hedeflenmeli

“Sanayide dijital dönüşüm; yalnızca mevcut talepleri karşılamak değil, aynı zamanda gelecekte karşılaşılması muhtemel ihtiyaçlara bugünden hazırlıklı olmayı gerektiriyor,” diyen Şenol, dönüşüm sürecinin bir bütün olarak ele alınması gerektiğine dikkat çekti.


Dönüşüm Sürdürülebilir Olmalı Önder Şenol sözlerini şöyle sürdürdü:

“Sanayide dijital dönüşüm; riskleri yönetebilen, fırsatları önceden görebilen ve yatırımlarını uzun vadeli bakış açısıyla planlayabilen şirketlerin fark yaratacağı bir süreç. Bu nedenle firmaların yalnızca bugünkü kapasitelerine değil, gelecekteki gelişim ihtiyaçlarına da odaklanmaları gerekiyor. Endüstriyel haberleşme teknolojisine yapılacak doğru yatırımlar, dijital dönüşüm sürecinin verimli ve sürdürülebilir olmasını doğrudan etkiliyor.”



Dijitalleşmeye Yüksek Hızlı Çözüm

CLPA’nın sunduğu yenilikçi çözümler arasında yer alan CC-Link IE TSN, dijital dönüşüm sürecinde öne çıkan teknolojilerden biri olarak dikkat çekiyor. Zaman Duyarlı Ağ (Time-Sensitive Networking – TSN) teknolojisinden faydalanan bu sistem, dünyanın TSN tabanlı ilk açık endüstriyel ağı olma özelliğini taşıyor.


CC-Link IE TSN, geleneksel sistemlere kıyasla 10 kata kadar daha hızlı haberleşme sağlıyor. Bu da üretim süreçlerinde gerçek zamanlı veri akışı, daha şeffaf ve anlık kontrol imkânları sunuyor. Şirketler açısından bu, yalnızca verimlilik artışı değil; aynı zamanda daha esnek ve dirençli bir üretim yapısının temelini oluşturmak anlamına geliyor.


Şenol, “CC-Link IE TSN sayesinde üretim süreçleri dijital dünyayla senkronize biçimde ilerleyebiliyor. Bu teknoloji, sanayi şirketlerine zaman kazandırırken aynı zamanda veri iletiminde güvenlik ve hız avantajı da sağlıyor,” diyerek çözümün önemini vurguladı.


Dijital Dönüşüm, Doğru Analiz ve Stratejiyle Başarılır

Şirketlerin dijital dönüşüm süreçlerinde karşılaşabilecekleri en büyük sorunlardan birinin, dönüşümün neden ve nasıl yapılması gerektiğine dair net bir vizyon eksikliği olduğuna değinen Önder Şenol, sağlıklı bir yol haritası için mevcut durum analizinin hayati öneme sahip olduğunu belirtiyor.


“Dönüşümün başarılı olması için öncelikle neden dönüşmek gerektiği net biçimde tanımlanmalı. Ardından bu dönüşümün nasıl gerçekleşeceğine dair stratejik bir yol haritası hazırlanmalı. Mevcut durumun detaylı analizi, risk ve fırsatların doğru belirlenmesini sağlar. Böylece yatırım kararları da daha sağlıklı şekilde alınabilir,” ifadelerini kullanan Şenol, dönüşüm yolculuğunda karşılaşılabilecek engellerin zamanla değişiklik gösterebileceğini, bu nedenle geleceğe bugünden hazırlanmanın uzun vadeli başarı için bir gereklilik olduğunu ifade etti.


Önder Şenol - CLPA Türkiye Müdürü
Önder Şenol - CLPA Türkiye Müdürü

Türkiye’nin Rekabet Gücü için Dijitalleşme Şart

CLPA Türkiye Müdürü Önder Şenol, Türkiye’nin sanayide dijitalleşme yolculuğunda atacağı stratejik adımların, ülke ekonomisinin küresel pazarda rekabet gücünü artıracağını da belirtti. “Türkiye’de dijitalleşmenin hız kazanması için şirketlerin karşılaştığı engellerin doğru şekilde tespit edilip ortadan kaldırılması büyük önem taşıyor. Önü açılan yatırım süreçleri ile sanayide dijitalleşme hızla yaygınlaşabilir. Biz de CLPA olarak bu süreçte şirketlerin ihtiyaç duyduğu teknolojileri sunmaya ve sanayinin dönüşümüne katkı sağlamaya devam ediyoruz,” dedi.

2020’den beri faaliyet gösteren Dijital Denge Derneği’nde teknolojinin bilinçli ve dengeli kullanımı konusunda farkındalık yaratmak ve kalıcı çözümler üretmek amacıyla çalışmalar yürütülüyor. Derneğin kurucu ve yöneticisi Tuğba Şengül Lik, bu konuda farkındalık ve bilinç oluşturmayı hedefleyen içeriklerini sosyal medya platformlarında paylaşıyor. Lik, çocukların dijital dengeyi sağlamalarına yönelik içerikleriyle, özellikle ebeveynleri hedefliyor.



Son zamanlarda Neflix’te izlenen Adolescence dizisi, ergenlik çağındaki çocukların dijital bağımlılıkları, dijital dil ve zorbalığa maruz kalma konularına dikkatleri çekti. Bu sayede dijital dünyanın sonuçları cinayete kadar giden olumsuz etkileri birden tekrar gündeme geldi.


Dijital Denge Derneği Kurucu ve Yöneticisi Tuğba Şengül Lik, özellikle çocuklarda dijital dengeyi korumak konusunda ailelere büyük sorumluluk düştüğünü vurguluyor. Ev içindeki görünmez yalnızlığın önüne geçmek için aile bağlarına gereken önemin verilmesini de hatırlatan Tuğba Şengül Lik, konuyla ilgili görüşlerini ve aile bağlarını kuvvetlendirmek için yapılması gerekenleri kaleme aldı. İşte yapılması gerekenler: “Dijital çağ, hayatımızın her alanını köklü bir şekilde dönüştürdü, bu dönüşümden aile yapıları da nasibini aldı. Bir zamanlar aynı sofrada toplanıp sohbet eden aile bireyleri, şimdi dünyanın dört bir yanına yayılmış durumda ve iletişim artık daha çok dijital platformlar üzerinden gerçekleşiyor. Bu yeni iletişim şekilleri bize bir yandan kolaylık sağlarken diğer yandan da ‘Aile bağlarımız dijital dünyada zayıflıyor mu’ sorusunu akıllara getiriyor. Ama endişeye gerek yok! Teknoloji; aileyi birbirinden koparmadan, doğru kullanıldığında yeni iletişim yolları sunabilir. Dijital çağın en büyük nimetlerinden biri, mesafelerin ortadan kalkması. Artık dünyanın bir ucundaki akrabalarınızla bile bir tıkla bağlantı kurabiliyorsunuz. Ancak bu kolaylık, yüz yüze etkileşimlerin azalmasına da yol açabiliyor. Eskiden akşam yemeğinde yapılan o güzel sohbetler, şimdi grup mesajlarına veya Zoom görüşmelerine taşınmış durumda. Teknoloji sayesinde fiziksel mesafeler ortadan kalksa da duygusal yakınlıkların zayıflama tehlikesi her zaman mevcut.


Bu durumda ne yapmalı?

Aile yapısının dönüşümü sadece fiziksel mesafelerle sınırlı kalmıyor, iletişim biçimleri de değişiyor. Anne-babalar çocuklarıyla WhatsApp’tan mesajlaşırken büyükanneler torunlarıyla Facetime üzerinden buluşuyor. Evet, bu yeni iletişim yolları kesinlikle pratik ama dijital iletişimin samimiyet ve derinlik eksikliği de yok değil. Haydi gelin bu durumu lehimize çevirelim: Aile WhatsApp gruplarında “günaydın” mesajı atmaktan fazlasını yapalım. Örneğin, haftalık bir “Aile Günü” belirleyip o günlerde herkesin bir araya gelmesini sağlayabilirsiniz.

Bu dijital dünyanın yeni gerçekliğine karşı güçlü bir hamle olabilir!


Teknoloji, her ne kadar yüz yüze iletişimi azaltsa da aile bağlarını güçlendirmek için de fısatlar sunuyor. Ortak bir aile WhatsApp grubu, hızlı haberleşmeyi sağladığı gibi herkesin gün içinde birbirinden haberdar olmasını kolaylaştırıyor. Bir de buna birlikte online oyunlar oynamak, sanal müze turları düzenlemek gibi aktiviteler eklendiğinde, teknoloji birden aile bireyleri arasındaki bağı güçlendiren bir araca dönüşebiliyor. Bu tür aktiviteler, özellikle kuşaklar arası bağı sağlamlaştırıp herkesin keyif alacağı eğlenceli anlar yaratabiliyor.


Dijital çağda aile bağlarını güçlü tutmanın en önemli yollarından biri de teknolojiyi dengeli ve bilinçli kullanmaktan geçiyor. Evet, WhatsApp mesajları harika, Facetime görüşmeleri süper ama bunlar gerçek buluşmaların yerini tutamaz. Mümkün olduğunca ailece bir araya gelmeyi, fiziksel buluşmalar organize etmeyi ihmal etmeyin. Hatta neden bir “teknolojisiz akşam yemeği” geleneği başlatmayasınız? Bu, herkesin dikkatini ekrandan çekip sadece birbirine odaklanmasını sağlayabilir.


Bu arada bir boomer yani teknolojinin içinde doğmayan biri olarak şunu söylemeden edemeyeceğim; saygı, sevgi, empati ve birlikte vakit geçirme üzerine kurulu olan geleneksel aile değerlerinin, günümüzde de hâlâ geçerliliğini korumasının son derece elzem olduğunu düşünüyorum. Modern dünyada maalesef bu değerler yavaş yavaş erozyona uğruyor. Çocuklar, büyükannelerinden masallar dinlemek yerine YouTube’da çizgi film izliyor. Aile büyüklerinin bilgece öğütleri, yerini internet aramalarına bıraktı. Google Amca her şeyi biliyor ne de olsa, değil mi? Ancak bu dijital alışkanlıklar, geleneksel değerlerin yerini aldıkça, aile bağlarının derinliğini de etkiliyor. Geleneksel değerlerin modern dünyada yeniden canlandırılması, ailelerin güçlü kalabilmesi için kritik öneme sahip.



Bu iki dünya; geleneksel ve modern, bir arada nasıl var olabilir?

Aslında, bu iki dünya arasında bir denge kurmak mümkün. Aileler, dijital dünyanın sunduğu kolaylıkları ve imkânları reddetmeden, geleneksel değerleri yaşatmanın yollarını bulabilir. Mesela, akşam yemeği sırasında telefonları bir kenara bırakıp eski usul bir masa oyunu oynamak ya da birlikte film izleyip üzerine sohbet etmek harika bir başlangıç olabilir. Dijital dünya tamamen dışlanması gereken bir alan değil; ancak aile bağlarının güçlü kalabilmesi için bu dünyanın sınırlarını belirlemek şart. Bu dengeyi kurabilen aileler, hem modern dünyanın sunduğu imkânlardan faydalanabilir hem de geleneksel aile sıcaklığını koruyabilirler.



Tuğba Şengül Lik - Dijital Denge Derneği  Kurucu ve Yöneticisi
Tuğba Şengül Lik - Dijital Denge Derneği  Kurucu ve Yöneticisi

Kabul, modern dünyada ebeveyn olmak, geçmişe kıyasla daha zorlu bir görev hâline geldi. Dijital dünyada çocuklarını yetiştiren ebeveynler, hem geleneksel değerleri aşılamaya çalışırken hem de teknolojinin sunduğu olanakları dengelemeye çalışıyorlar. Bu dengeyi kurmak, ebeveynlerin sorumluluğunda. Çocuklarıyla sağlıklı iletişim kurmak, onlara değerleri öğretmek ve dijital dünyanın tehlikelerinden korumak, modern ebeveynlerin en büyük görevleri arasında yer alıyor. Ebeveynlerin bu sorumluluğu, aile bağlarının korunmasında kilit rol oynuyor. Yani; işin sırrı biraz daha sabır, biraz daha dikkat ve bolca sevgiyle yakından ilgilenmekte.



Sonuç olarak dijital çağda aile bağları büyük bir dönüşüm geçiriyor. Ancak bu dönüşüm, ailelerin tamamen değişmesi gerektiği anlamına gelmiyor. Geleneksel değerler, modern dünyada da varlığını sürdürebilir ve hatta bu değerler, dijital dünyanın getirdiği zorluklara karşı en büyük savunmamız olabilir. Aile bağlarının gücü, dijital dünyanın cazibesine kapılmadan, birlikte geçirilen zamanın ve paylaşılan anların değerini bilmekten geçiyor.”


Bodrum Dergi Web Sitesi © Yabancı Ses Prodüksiyon tarafından hazırlanmıştır.

bottom of page