top of page
  • Yazarın fotoğrafı: Seda Küçük
    Seda Küçük
  • 7 Ara
  • 4 dakikada okunur
Atlantik’in serin rüzgârlarıyla kucaklaşan Portekiz, ilk adımda kalbinize dokunan bir sıcaklıkla karşılar sizi. Lizbon’un yokuşlu sokaklarında yankılanan Fado ezgileri, taş duvarlara sinmiş hüzünle umut arasında salınırken; pastel tonlara boyanmış evler, güneşin her vuruşunda bambaşka hikâyeler anlatır. Porto’nun köprülerinden Douro Nehri’ne bakan bir fincan kahve, deniz tuzu ve kavrulmuş çekirdeklerin kokusuyla hafızanızda iz bırakır.

ree

Bu ülke, yalnızca bir coğrafya değil; denizcilerin cesaretiyle, şairlerin melankolisiyle, sofraların cömertliğiyle yoğrulmuş bir ruhtur. Tarihi sokakların taşlarında keşfin heyecanı, her limanda başka bir zamanın yankısı gizlidir. Güneşi batarken turuncuya boyanan Atlantik kıyısında, Portekiz size bir şeyi hatırlatır: Yaşam; bazen bir melodi, bazen bir rüzgâr, bazen de sadece bir gülümsemedir.


ree

Tarihçesi

Portekiz’in tarihi, cesaretle yazılmış bir yolculuk gibidir. 12. yüzyılda bağımsızlığını kazanan bu küçük ülke, 15. ve 16. yüzyıllarda dünyayı keşfetmeye koyuldu. Vasco da Gama, Bartolomeu Dias gibi denizcilerle yeni kıtalar buldu, ticaret yolları açtı ve bir dönem dünyanın dört bir yanında sömürgeler kurdu. 1755’teki büyük Lizbon depremi ülkeyi yıkıma uğratsa da Portekiz her defasında küllerinden doğmayı başardı. 20. yüzyılda uzun süren Salazar döneminden sonra gelen Karanfil Devrimi, ülkenin yeniden özgürlükle tanıştığı an olarak hafızalara kazındı. Bugün Portekiz, geçmişin izlerini taşırken geleceğe umutla bakan bir Avrupa ülkesidir.


ree

AKTİVİTELER

Küçük yüzölçümüne rağmen çeşitliliğiyle büyüleyen Portekiz’i gezmek, aslında bir ülke görmekten fazlasıdır; her şehirde farklı bir ruhla tanışır, her köşede hayatın başka bir ritmini duyarsınız.


Portekiz’de yapılacak aktiviteler bitmez; çünkü burada her gün biraz başka geçer. Akşamları Lizbon’un Alfama semtinde bir Fado dinlerken müziğin hüznüyle karışan sıcaklığı hissedersiniz. Gündüz ise Douro Vadisi’nde bir şarap tadımı yapabilir, dünyaca ünlü Porto şarabının ardındaki emeği görebilirsiniz. Sörf tutkunları için Nazaré dev dalgalarıyla bir efsanedir. Daha sakin bir gün isteyenlerse 28 numaralı tramvayla Lizbon’un yokuşlarında nostaljik bir tur atabilir. Madeira Adası’nın yürüyüş rotaları ve Azorlar’ın volkanik doğası da doğaseverler için birer cennet.


ree

Lizbon

Portekiz’in başkenti Lizbon; pastel renkli binaları, nostaljik sarı tramvayları ve her köşesinden deniz görünen tepeleriyle bir film sahnesi gibidir. Belém Kulesi, Jerónimos Manastırı ve Alfama semti kentin tarihini anlatırken, Tagus Nehri kıyısında yürüyüş yapmak ya da bir Fado gecesine katılmak şehri hissetmenin en güzel yollarındandır. Lizbon hem hareketli hem duygusal; tıpkı Portekiz’in kendisi gibi.


Porto

Douro Nehri kıyısına kurulu Porto, adını verdiği ünlü şarabıyla tanınır ama sadece bununla sınırlı değildir. Ribeira bölgesindeki renkli evler, I. Luis Köprüsü’nden görülen manzara ve nehir üzerindeki Rabelo tekneleri kente eşsiz bir karakter kazandırır. Dar sokaklarda gezerken, taş duvarların arasında müzik sesleri duyulur. Bu şehir hem romantik hem de canlı bir ruha sahiptir.


Sintra

Lizbon’a sadece yarım saat uzaklıktaki Sintra, masalsı sarayları ve gizemli atmosferiyle büyüler. Rengârenk Pena Sarayı, bulutların arasında bir peri kalesi gibi durur. Quinta da Regaleira’nın tünelleri ve kuyuları ise mistik hikâyelere ilham verir. UNESCO Dünya Mirası listesindeki bu kasaba, sanki zamanı unutmak için yaratılmıştır.


Evora

Alentejo bölgesindeki Evora, Roma döneminden kalma kalıntıları, beyaz badanalı evleri ve taş sokaklarıyla geçmişin izlerini taşır. Diana Tapınağı ve Kemik Şapeli şehrin tarihi dokusunun parçalarıdır. Evora’da zaman yavaş akar; burada bir kafede oturmak bile tarihle baş başa kalmak gibidir.


Madeira & Azorlar

Anakaradan uzakta, Atlantik’in ortasında yer alan bu iki takımada doğaseverlerin hayalini süsler. Madeira, çiçekleri ve sarp dağlarıyla ‘yüzen bahçe’ olarak anılırken Azorlar volkanik gölleri ve yemyeşil vadileriyle bambaşka bir dünya sunar. Burada yürüyüş yapmak, balinaları izlemek ya da sadece doğanın sessizliğini dinlemek bile başlı başına bir deneyimdir.



MUTFAK

Portekiz mutfağı, denizle dost bir halkın samimi lezzetlerini taşır. Portekiz mutfağı sadece karın doyurmaz; insanı evindeymiş gibi hissettirir.


Caldo Verde: Portekiz’in “kale” adı verilen bir tür lahana çeşidi ile hazırlanır. Bu yeşillik, ince ince doğranarak patates, soğan ve zeytinyağıyla birleşir ve ortaya ipeksi bir kıvamda bir çorba çıkar.


Bacalhau: Tuzlanmış morina balığı, neredeyse ulusal gururdur. Bu geleneksel yemek, tuzlanmış morina balığının ince ince didiklenip yumuşacık patates kızartması ve çırpılmış yumurtayla buluşmasıyla hazırlanır. Zeytinyağı, soğan ve sarımsak gibi malzemeler yemeğe ekstra bir derinlik katarken üzerine serpilen siyah zeytinler ve ince doğranmış maydanoz bu yemeği tam anlamıyla tamamlar.


Francesinh: Porto’nun bol soslu efsane sandviçidir. Tost ekmeğinin arasına genellikle biftek, sosis, jambon ve diğer şarküteri etleri yerleştirilir. Üzeri, eritilmiş peynirle tamamen kaplanır ve baharatlı, domates bazlı özel bir sos ile servis edilir. Sandviç genellikle yanında patates kızartması ile sunulur ve lezzeti artırmak için bir adet kızarmış yumurta ile tamamlanabilir.


Sardinhas Assadas: Sardalyalar, Portekiz mutfağında özel bir yere sahip. Sardinhas Assadas, genellikle az miktarda zeytinyağı, deniz tuzu ve limonla marine edildikten sonra mangalda pişirilir. Bu yöntem, sardalyaların doğal lezzetini ön plana çıkarır. Pişirme esnasında sardalyaların çıtır çıtır derisi, dumanın hafif is kokusuyla birleşerek unutulmaz bir aroma yaratır. Bu yemek, genellikle yanında haşlanmış patates, ızgara sebzeler veya sadece taze ekmekle servis edilir.


Pastel de Nata: Dışı çıtır çıtır ve kat kat milföy hamurundan yapılır. İçi ise krema kıvamında, yumurta sarısı ve şekerle hazırlanan ipeksi bir dolgu ile doldurulur. Pişerken üzerinde hafif bir karamelize tabaka oluşur ve bu tatlıya benzersiz bir lezzet ve aroma katar. Kahvenin yanında Pastel de Nata yemeden dönmek olmaz.


ree

Ulaşım

Portekiz’e gitmek de içinde dolaşmak da oldukça kolaydır. Lizbon, Porto ve Faro havaalanlarına Avrupa’nın pek çok şehrinden direkt uçuş bulunur. Ülke içindeyse tren ve otobüs ağları gelişmiştir; manzaralı rotalar sayesinde yolculuklar bile keyfe dönüşür. Lizbon’un sarı tramvayları ve Porto’nun nehir kıyısı metrosuyla ya da Algarve’de araç kiralayarak kıyı kasabalarını gezmek, seyahatinizin en keyifli anlarını yaratacaktır.

Sonbahar geldiğinde doğa sessizce değişir. Ağaçlar, bir zamanlar büyük bir hevesle büyüttükleri yaprakları usulca bırakır. Rüzgâr dalların arasından geçerken sanki fısıldar: “Bırak gitsin…” Belki sizin de bir süredir taşıdığınız şeyler vardır; tamamlanmamış cümleler, içte kalmış sözler, kapanmamış hesaplar… Sonbahar, işte tam da bunlarla vedalaşmanın mevsimidir. Bir tür ruh detoksu aslında. İçinizi sadeleştirmenin, kalbinizi biraz havalandırmanın zamanı. Doğa bırakırken hafifliyor; belki biz de öyle yapmalıyız.

ree

Hafiflemenin Sessiz Gücü

Dolabınızı düzenlerken “artık bunu giymem” deyip bir kıyafeti elinizden bıraktığınız o anı hatırlayın. Nasıl da ferahlık hissetmiştiniz, değil mi?


Ruh da bazen tam olarak o hissi ister. Kendinize sorun: “Hayatımda hâlâ tuttuğum ama artık bana iyi gelmeyen ne var?” Belki bir ilişki… Belki içten içe taşıdığınız bir kırgınlık… Ya da sürekli peşinden koştuğunuz o onaylanma isteği… Ne olursa olsun, hepsine teşekkür edin. Çünkü bir zamanlar size bir şey kattılar, bir şey öğrettiler. Ama şimdi mevsimleri doldu. Ve artık gitmelerine izin vermek, kendinize iyi davranmanın en zarif hâli.


ree

İlişkilerde Sonbahar Dengesi

İlişkiler de ağaç kökleri gibidir; bazıları derine uzanır, bazılarıysa yüzeyde kalır. Sonbahar, bu köklerin ne kadar sağlam olduğunu görmek için güzel bir zamandır. Konuşmadan da anlaşabildiğiniz, yanında susarken bile huzur bulduğunuz insanlar kimler? Ve sizi sürekli yoran, içinizi daraltan bağlar hangileri?

Bazen bir ilişkiyi onaran şey, daha çok konuşmak değil, biraz sessizliktir. Bazı konuların kendi mevsiminde çözülmesine izin verin. Çünkü sevgi, bazen sadece “olmasına izin vermek” kadar sade ve güçlüdür.


ree

Ruhunuz İçin Minik Ritüeller

Ruhun arınması büyük değişimler istemez. Küçük ama içten dokunuşlar yeterlidir.

  • Sabahları sadece beş dakika derin nefes alın. Hiçbir şey düşünmeyin, sadece var olun.

  • Haftada bir akşam, tüm ekranları kapatın. Sessizliğin sesini hatırlayın.

  • Bir defter açın ve kapağına ‘Teşekkürler’ yazın. Her gün bir cümle ekleyin; küçük bir şey bile olabilir.

  • Günün sonunda kendinize sorun: “Bugün içimi ne hafifletti?”


Bu minik ritüeller, kalbinizi yeniden sizinle tanıştırır. Zamanla fark edersiniz: daha huzurlu, daha dengeli, daha siz olmuşsunuzdur. Ve içinizdeki bu dinginlik, ilişkilerinize de sessizce yansır. Çünkü kendisiyle barışan insan, sevgiyi en temiz yerden verir.


ree

Bırakmak da Bir Sevgi Hâlidir

Bir yaprak, düşerken ağlamaz. Çünkü bilir ki toprağa düşmek yok olmak değil, yeniden doğmaktır. Belki sizin de artık düşmesi gereken bazı yapraklarınız vardır; bazı insanlar, bazı anılar, belki de çoktan dolmuş beklentiler… Hepsine birer teşekkür edin. Size kattıkları, öğrettikleri için. Ve sonra sessizce bırakın gitsinler. Bırakmak sevgisiz olmak değil, sevgiyi olgunlaştırmaktır.


Ruhun da Mevsim Değiştirir

Bu sonbahar; yalnızca doğa değil, siz de dökülün. Fazla düşünceleri, eski korkuları, alışkanlıkla sürdürdüğünüz ilişkileri bırakın. Hepsini toprağa emanet edin; çünkü yeni bir bahar ancak toprak hava aldığında filizlenir.

  • Yazarın fotoğrafı: Seda Küçük
    Seda Küçük
  • 16 Kas
  • 2 dakikada okunur
Düşünsenize… Dünyada üretilen her üç tabak yemekten biri çöpe gidiyor. Henüz sofraya bile ulaşamadan milyonlarca ton gıda, atık hâline geliyor. Bu sadece açlıkla mücadele eden insanlar için değil; doğa, iklim ve geleceğimiz için de büyük bir kayıp demek. Ama güzel haber şu: Bu tabloyu değiştirmek bizim elimizde! Üstelik dev adımlar atmaya gerek yok. Mutfakta, buzdolabında, hatta marketteki o küçük kararlarımızla bile fark yaratabiliriz. Çünkü gıda israfını önlemek; sadece “bir şeyleri atmamak” değil, emeğe, doğaya ve geleceğe saygı göstermek anlamına geliyor

ree

Alışverişi Akıllıca Planlayın

Hepimizin başına gelmiştir: Aç karnına markete gidip sepeti doldurmak. Gözümüz doyar, ama dolabın bir köşesinde unutulan sebzeler pek uzun ömürlü olmaz…


Basit bir çözüm: Alışverişten önce evde neler olduğunu kontrol edin, bir liste yapın ve sadece gerçekten ihtiyacınız olanları alın. Unutmayın; en çevreci alışveriş, torbaya hiç girmeyen üründür.


ree

Tarihlere Takılmadan, Bilinçle Bakın

Son kullanma tarihiyle tavsiye edilen tüketim tarihi arasındaki farkı çoğumuz karıştırıyoruz. SKT (Son Kullanma Tarihi) geçtiyse ürünü tüketmemek gerekir. Ama TETT (Tavsiye Edilen Tüketim Tarihi) farklıdır; o tarihten sonra da ürün genellikle güvenle tüketilebilir. Yani hemen çöpe atmak yerine; koklayın, tadına bakın, kontrol edin. Her çöpe giden lokma aslında boşa harcanmış su, enerji ve emek demektir.


ree

Artan Yemekleri Yeniden Keşfedin

Biraz ekmek, biraz sebze, kalan pilav… Hepsi çöpe gitmek zorunda değil! Biraz yaratıcılıkla hepsi ikinci bir şans bulabilir: Bayat ekmekten kruton yapın, sebzeleri çorbaya dönüştürün, artan pilavla dolma içi hazırlayın. Mutfakta ‘artık’ diye bir şey yoktur; sadece yeniden doğmayı bekleyen malzemeler vardır.


ree

Doğru Saklayarak Uzun Yaşatın

Her gıdanın bir ‘mutlu yeri’ vardır.

  • Elmalar muzlarla yan yana durduğunda muzlar daha çabuk olgunlaşır.

  • Marulları yıkamadan saklarsanız daha uzun süre taze kalır.

  • Kuru gıdaları hava almayan kavanozlarda tutmak,

  • Buzdolabındaki yiyecekleri doğru bölmelere yerleştirmek.

Bu gibi küçük detaylar, büyük farklar yaratır.


ree

Porsiyonları Göz Kararıyla Ayarlamayın

Bazen gözümüz midemizden büyük olur. Oysa tabağa ihtiyacımız kadar almak hem bedenimiz hem de gezegenimiz için en güzeli. Artarsa dert değil ama baştan azla başlamak israfı önlemenin en kolay yolu.


ree

Paylaşmanın Bereketini Deneyimleyin

Evde fazla yemek mi var? Komşunuzla paylaşın, sokak hayvanlarına uygun olanları değerlendirin, yerel gıda paylaşım ağlarına destek olun. Unutmayın, bir tabak yemek paylaşıldığında küçülmez, büyür.


Gıda israfı sadece çevre sorunu değil bir farkındalık meselesi. Her lokma; toprağın, suyun, çiftçinin emeğini taşır. Ona hak ettiği değeri vermenin yolu; çöpe değil, hayata katmaktır. Küçük bir alışkanlığınızı değiştirin ve büyük bir iyiliğin parçası olun. Çünkü kurtardığınız her lokma, gezegenin nefesini biraz daha uzatır.

Bodrum Dergi Web Sitesi © Yabancı Ses Prodüksiyon tarafından hazırlanmıştır.

bottom of page