top of page
  • Yazarın fotoğrafı: Seda Küçük
    Seda Küçük
  • 19 Haz
  • 5 dakikada okunur
İskoçya, Galler, Kuzey İrlanda ve İngiltere ile birlikte Birleşik Krallık’ta yer alan dört ülkeden biridir. Birleşik Krallık adasının kuzeyindeki ülke, İrlanda Denizi, Atlantik Okyanusu ve Kuzey Denizi ile çevrelenmiştir. Düzenlenen bağımsızlık referandumu ile İskoçya, Birleşik Krallık’tan 18 Eylül 2014’de çıkarılmıştır. Tam anlamıyla bağımsız bir ülke olmamasına rağmen, kendine özgü bayrağı, parlamentosu ve başkenti mevcuttur. Üç tarafı denizle çevrili olan İskoçya, Highlands, Central Belt ve Southern Uplands olmak üzere üç bölgeye ayrılmıştır. Ülkenin iklimi, Britanya ortalamasına göre oldukça sert ve soğuktur. Gulf Stream etkisinde olduğu için yağış oranı Londra’dan biraz daha fazladır. Temmuz ve ağustos ayları ortalama hava sıcaklığı 15-20 °C, ocak ve şubat aylarında ise 5-7 °C derece arasında seyretmektedir.

ree

ree

İskoçya, Harry Potter’ın yazarı J.K. Rowling’le, erkeklerin giydiği kilt adı verilen eteklerle, ismine gayda dedikleri ulusal çalgısıyla, viskisiyle, Robert Burns’un şiirleriyle, Braveheart filminin efsanevi kahramanı William Wallace ile, penisilini keşfeden Alexander Fleming, telefonu icat eden Alexander Graham Bell ve daha nice önemli bilim insanlarıyla tanınıyor.


ree


Tarihçesi

Eski adı Kaledonya olan İskoçya, bugünkü adını İrlanda’dan göçen Scotia (İskoç) kabilesinden aldı. İskoçya, Kral I. David (1124–53) ve sonrasında Kral III.Alexander (1214-1249) döneminde bağımsız, birleşik ve zengin bir krallık hâline geldi. İngiltere ile arasında süregelen dostça ilişkiler uzun bacak lakaplı Kral I.Edward döneminde bozuldu. Edward 1296 yılında İskoçya’yı işgal ederek büyük bir katliam gerçekleştirdi. İskoçya’da yaşanan bu gelişmeler İskoç kahramanı William Wallace’ın da ortaya çıkmasına ve tarihteki yerini almasına neden oldu. Wallace, adamlarıyla birlikte yaklaşık 50 İngiliz askerini öldürdü ve kaçtı. Bunun üzerine Heselrig, askerleri ile Wallace’ın sevdiği kadın Mario’yu öldürdü. Haberi duyan Wallace, adamları ile birlikte tekrar şehre dönerek İngiliz komutan Heselrig’i öldürdü. Muhafızlarla girilen çatışmalarda o gece 240 kadar İngiliz askeri öldürülmüştü. Yaşanan bu çatışma İskoç isyanının da başlangıcı oldu. 11 Eylül 1297’de Wallace, Stirling köprüsünde gerçekleşen savaşta İngiliz ordusunu bozguna uğrattı. Wallace, “İskoçya’nın koruyucusu ve ordularının lideri” ilan edildi. 1 Mayıs 1298’de Falkirk’te Kral I.Edward’ın başında bulunduğu İngiliz ordusu ile bir kez daha karşı karşıya gelen Wallace, savaştan yaralı olarak kaçtı. Wallace 5 Ağustos 1305’te yakalandı. Mahkemede krala ihanet ettiği iddiasına “Ona bağlı kalacağıma dair hiçbir zaman yemin etmedim,” şeklinde karşılık verdi. Wallace, mahkeme salonundan çıkarıldıktan sonra işkence edilip asıldı. Bütün işkencelere rağmen yine de kraldan af dilemedi. Wallace idam edildikten sonra başı Londra Köprüsüne asıldı. Vücudunun diğer parçaları ise Newcastle, Berwick,Perth ve Stirling’e gönderildi. Wallace’ın bu şekilde öldürülmesi İskoçya’da isyanı ateşledi ve Wallace bir özgürlük savaşçısı olarak İskoç bağımsızlığının sembolü hâline geldi. 16. yüzyılın sonu ve 17. yüzyıl boyunca İngilizler ile İskoçlar arasında yine birçok savaş meydana geldi. Ancak bu kez savaşların önemli sebeplerinden biri mezhep ihtilafı ve İskoç kilisesinin bağımsızlığı idi. 1702’de İngiltere tahtına geçen Kraliçe Anne, 1706’da iki krallığı birleştirmek için önemli bir adım attı. İngiltere’den ve İskoçya’dan temsilcilerin bulunduğu bir kurul oluşturdu. Üzerinde anlaşılan tasarıya göre, birleşen iki krallık tek bayrak altında ve tek bir parlamentoyla yönetilecekti. Bu Birleşme yasası ile Büyük Britanya resmen kurulmuş oldu ve varlığını günümüze kadar sürdürdü.


ree

Aktiviteler

İskoçya denince elbette akla gelen en önemli şey victoria döneminden kalan neo-gotik yapılar. İskoçya’nın başkenti Edinburgh’da yer alan Scott Anıtı ve St Giles Katedrali bunlara en güzel örneklerden. Bir masal diyarı olan İskoçya’da spor ve eğlence de çok önemli. Futbolun popüler olduğu ülkede golf, tenis ve rugby de oldukça sevilmekte. Ayrıca dans, klasik müzik, tiyatro ve operanın nabzı her yıl ağustos ayında İskoçya’nın başkentinde atar. Yemyeşil doğada büyük bir ahenkle yer alan Edinburgh, festival zamanı bir başka güzel. Bu ülkede görülmesi gereken çok yer var. Edinburgh Kalesi, Holyrood Sarayı, Lomaond Gölü, Lonch Ness görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. Şehri detaylı gezip keşfetmek isteyenler için ise Skye Adası, Callanish Taşları, Scott Anıtı, St Giles Katedrali, Glasgow, Arthur’s Seat, Aziz Adrews Katedrali de diğer güzel alternatifler arasında olabilir.


Edinburgh Kalesi

Kayaların üstüne kurulu olan kale, tarihi şehirle, şehrin ana caddesi olan Royal Mile’e hâkim bir konuma sahip. Kentin Castle Rock bölgesinde bulunan Edinburgh Kale’si, önceleri cadıların idam edildiği bir yerken şimdilerde İskoçya’nın en ünlü turist bölgesi. Edinburgh’un simgesi olan yapı, yaklaşık 1000 yıldır yıkılmadan ayakta kalmayı başaran dünyanın nadir kalelerinden biri. Kale, muazzam kent manzarası haricinde içerisinde çok önemli bir yapı olan St. Margaret’s Chapel’ini de barındırıyor.

Holyrood Sarayı

Holyrood Sarayı Britanya kraliyet ailesinin İskoçya’daki rezidansıdır. Royal Mile’nin güney ucunda bulunur ve oradan yukarıya Edinburgh Sarayı’na kadar uzanır. 1128 yılında buraya Holyrood Abbey adı verilen ve “Abtei” tabir edilen bir kilise hücresi inşa edildi. Bir zamanlar “Abtei”’ın misafirhanesi olan bölüm adım adım genişletildi; ayrıca 1528-1532 yılları arasında arazinin kuzey batısında birçok şeyin yanında bir ikamet kulesi oluştu. Saray, bugünkü şekliyle 17. yüzyılda inşa edildi. Tarihe geçişinin en önemli sebebi ise içinde zaman zaman ikamet eden Mary Stuart sayesindedir.


Lomond Gölü

Büyük Britanya adasındaki göller arasında öne çıkan Lomond Gölü’nün önemi tatlı su kaynağı olmasıdır. Fiyordu andıran bir yapıda olduğundan İskoç dilinde bu yapıdaki göllere verilen genel bir ad olan Loch ile nitelendirilmiştir. Göl, bünyesinde 60 civarında ada barındırmaktadır. Loch Lomond ve Trossachs Millî Parkı sınırları içerisinde yer alan göl, kendine has ekosistemi ile koruma altına alınmıştır. Gölün çevresi bakımlı ve temiz. Yarım saatlik mesafelerde piknik maslarının konulduğu çok keyifli duraklar var. Gölün ardında yükselen dağları, gölbaşı evleri ve yeşilin her tonuyla görülmesi gereken bir yer.

Losch Ness

Loch Ness, İskoçya’nın Highlands bölgesinde yer alan bir vadi set gölüdür. Oldukça derin ve geniş olan Loch Ness, deniz seviyesinden 15,8 metre yukarıdadır. 5 adet nehirle beslenen gölün yüzeyi 56.4 kilometrekaredir. Gölün en uzun aralığı 40 kilometre, en derin noktası ise 230 metredir. Gölde yaşadığı ileri sürülen efsanevi bir deniz canlısı vardır. Loch Ness Canavarı diğer adıyla ‘Nessie’ birkaç insan tarafından görüldüğü söylenmektedir. Varlığına dair herhangi bir kanıt olmamasına rağmen, hâlâ aranmaktadır. Elde sadece birkaç tartışmalı fotoğraf ile sonar taramaları mevcut. Fotoğraflar incelendiğinde, bunların çoğu sadece benzetim yoluyla kanıt olarak sunulmuştur. Fotoğraflara daha dikkatli bakıldığı zaman bu benzetmelerin genelde su üzerinde yüzen cisimler olduğu görülmektedir. Gölde yüzen bir kütük de buna bir örnektir. Bu canlıya “Canavar” kelimesi ilk defa 1933 yılında bölgede bulunan memur Alex Campbell tarafından konulmuştur. Bu yıllardan itibaren gördüğünü iddia edenler bu canavarı bir su yılanı, ejderha ya da bir canavar balığı olarak tanımlamış ve genelde küçük bir baş ile uzun bir boyuna sahip olduğu söylemiştir.


ree

Mutfak

Yemeklerini kızartma olarak pişiren İskoçlar, yemeklerinde baharat kullanmayı sevmeyip fazla tercih etmezler. Klasik et tabaklarına patates, bezelye ve yabani orman meyveleri eşlik etmektedir. Lomond gölünün enfes sazanları İskoçya’nın en meşhur balık ekmekleri arasındadır. Ayrıca Istakoz, karides, midye, yengeç gibi deniz ürünleri de oldukça çok sevilmekte ve tüketilmektedir. İskoçya denilince akla gelen ilk içecek muhakkak viski. Bu içecek yüksek oranlarda üretilmekte ve tüketilmektedir. Aynı zamanda ihraç edilen bu viskiler dünyanın en bilinen viskileridir. İçimi sert olan bu içeceklerin yanında tereyağlı tarifler, şekerli kurabiyeler ve İskoç ekmeği tercih edilir. Bir gün yolunuz düşerse bu güzel ülkede tatmak isteyebileceğiniz değişik birkaç lezzeti sizler için hazırladık.


Haggis Sakatat Yahnisi | Kıyılmış koyun kalbi, karaciğer ve akciğer ile soğan, baharat, yulaf unu, tuz ve et suyu karışımının koyun midesinde birkaç saat haşlanmasıyla yapılan Haggis, İskoçya geleneksel yemeklerinden biri. Bu yemeği pek çok ana yemeğin yanında patates ve turpla beraber sunuyorlar. Haggis’in servisi yapılırken işkembeden ayrı olarak yapılıyor.


Cullen Skink | Mezgit balığı, patates ve soğandan yapılan bu zengin aynı zamanda lezzetli çorba, ülkedeki önemli çorbalar arasında. Geleneksel İskoç yemeklerinde başlangıç olarak servis edilir ve oldukça doyurucudur.


İskoç Yumurtası | Hintlilerin ünlü nergis köftesi yemeğinden esinlenerek yapılmış ve İskoçya mutfağının vazgeçilmezleri arasında yerini almıştır. Aperitif olarak yenen İskoç yumurtası, domuz kıyması etine sarılıp galeta ununa bulandıktan sonra kızgın yağa atılarak pişiriliyor.


Shortbread | 18.yüzyıldan kalma bir reçetesi olan Shortbread ününü hâlâ koruyor. Özellikle Noel ve yılbaşı zamanları tüketilen kurabiyeye o özel lezzeti veren İskoç tereyağı. Bir İskoç klasiği olan kurabiyeyi çok seveceksiniz.


Dundee Cake | Dundee Cake, doğum günü kutlamalarının vazgeçilmez tatlısıdır. Birçok versiyonu bulunan Dundee’yi tatlandırmak için malt viski kullanılır ve kekin yüzeyi beyazlatılmış badem halkalarıyla süslenir. Zengin meyve çeşitleri ile birlikte hazırlanan tatlı ülkede çok sevilenler arasında.


ree

Ulaşım

İskoçya’ya havayolu ulaşımı ile gitmek isterseniz Glasgow International Airport (GLA), Edinburgh Havaalanı (EDI) ya da Aberdeen Havaalanı’nı kullanabilirsiniz. Bunun dışında ülkeye gitmek için İngiltere üzerinden pek çok yerel uçuş imkânı da var. Bu seçenek diğerlerine göre biraz daha hesaplı. Bir diğer ulaşım imkânı ise İskoç Demiryolları ile birleşen İngiltere Demiryolları BritRail hattıdır. Hem uçağa göre daha uygun hem de yol boyunca harika manzaranın tadını çıkarabilirsiniz.


  • Yazarın fotoğrafı: Seda Küçük
    Seda Küçük
  • 20 May
  • 2 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 21 May

Bahar Bodrum’a erken gelir... Toprak hafifçe uyanır, begonviller yavaştan göz kırpar, deniz ise hâlâ uykuludur… Ama güneş, her sabah biraz daha cesur doğar. Bu yıl da öyle oldu. Güneş, umutla yüreğimizi ısıtırken İstanbul’un derinlerinde sessizce biriken bir gerilimle karşı karşıyayız. Beklenen o büyük deprem… Her yeni gün, ona biraz daha yaklaştığımızı bilmek, içimizi burksa da göz ardı edemeyeceğimiz bir gerçek.

ree

Deprem; yalnızca yerin altındaki fayların değil, zihnimizdeki “bize bir şey olmaz” duvarlarının da kırılması demek. İstanbul gibi kadim bir şehrin sokaklarında yürürken geçmişin mirasıyla bugünün ihmalleri iç içe geçiyor. Her taşın altında bir hikâye, her binada bir hayat saklı… Ama ne yazık ki pek çoğumuz, depremin sadece birkaç saniyede bu hikâyeleri paramparça edebileceğini unutuyoruz. Oysa afetler unutmuyor. Hatırlamak, hazırlanmak ve önlem almak zorundayız.


Binalarımız ne kadar sağlam? Mahallelerimiz ne kadar bilinçli? Ailemizle bir afet anında nasıl buluşacağımızı konuştuk mu hiç? Belki de artık sadece “duvarların dışını” değil, içini de sağlamlaştırmamız gerekiyor. Çünkü gerçek hazırlık, bilgiyle, dayanışmayla, hatırlamakla başlar. Ve belki de en önemlisi, korkularla yüzleşerek…


Bu topraklar güzel olduğu kadar kırılgan da. Ve biz, ne kadar teknolojik çağda yaşasak da hâlâ doğaya karşı hazırlıklı olmayı tam anlamıyla başaramadık. Olası İstanbul depremi sadece bir jeoloji meselesi değil; şehir planlamasından toplumsal farkındalığa, eğitimden kent estetiğine kadar uzanan çok katmanlı bir konu. Bu sayımızda bu kırılganlığı hatırlatmak, unutmamak ve unutturmamak istedik. Çünkü bilmek, değişimin ilk adımıdır.


Ama elbette bu bahar sayısında sadece kaygılar değil, hayatın neşesi de var. Çünkü yaşam, her zaman dengede. Bir yanda Moskova sokaklarında esen bahar rüzgârı, diğer yanda dijital dünyanın aile bağlarını nasıl şekillendirdiğine dair düşündüren bir yazı… Braveheart’ın puslu İskoçya’sında kalbimize dokunan notalar, altın zincirlerde sofistike detayların zarif ihtişamı ve tatlı severleri mest edecek yeni trend: Bihter tatlısı…


Gelecek dediğimiz şey bazen bir tabakta, bazen bir ritimde, bazen de bir otomobilin sessizliğinde gizlidir. Elektrikli araçlarla birlikte fosil tüketiminin yüzde 40 azalması umut verici değil mi? Belki de bu dönüşüm sadece çevre için değil, hayatlarımızı sadeleştirmek için de bir fırsattır.


Bu sayımızda doğaya, geleceğe ve hayatın kendisine dair çok sesli bir senfoni bulacaksınız. Baharın yeni başlangıçlarını selamlarken İstanbul’a ve tüm sevdiklerimize içten bir duayla…

  • Yazarın fotoğrafı: Seda Küçük
    Seda Küçük
  • 6 Mar
  • 3 dakikada okunur
Her kitap, yeni bir yolculuktur. İster okuyun ister dinleyin, o an nerede olduğunuzun bir önemi yoktur. Kitap, sizi astral bir yolculuğa çıkarır; bazen kendi iç dünyanızda derinleşirken bazen de başkalarının hayatlarına savrulursunuz. Okurken mekânları ve karakterleri zihninizde canlandırır, onların hikâyesine kapılırsınız. Bazen bir öğretinin içinde kendinizi test eder, bazen de hayatın anlamını yeniden keşfedersiniz. Okudukça hayata yeni anlamlar yükler, yenilenmeye duyduğunuz ihtiyacı fark edersiniz...

ree
Unutma Dersleri

Nermin Yıldırım

“Bir yanlışı, sırf güzel olduğu için sevebilir insan.” Aşk acısıyla boğuşan Feribe, canını yakan hatıralardan kurtulmak için soluğu Mazi İmha Merkezi’nde alır. Ne var ki burada verilen unutma derslerinde unutmanın temel şartlarından birinin hatırlamak olduğunu öğrenince tadı kaçan kahramanımız, bir de aklının köşesinden bile geçmeyecek yepyeni sorunların devreye girmesiyle büsbütün çıkmaza sürüklenir. Kişisel ve toplumsal bellek ekseninde yazdığı romanlarla tanıdığımız Nermin Yıldırım, Unutma Dersleri’nde okuru geçmişin oyunbaz gölgeleri arasında dolaştırırken, bir yandan da hayat karşısındaki çaresizliğimizi muzip bir dille gözler önüne seriyor. İnsan kandırılmaz, kanmak istediği için kanar. Öyle ya da böyle yoldan çıktığıma göre, demek ben de kendimi kaybetmeye teşne, bulmamam gereken yerde aramaya meyyaldim. İşte bu yüzden diyorum ya, başıma gelen her şeyi hak ettim.



ree
Gece Açan Çiçekler

Tarık Tufan

“Hapsoldukları yerde gözlerini kapıya dikmiş son bir umutla birilerinin gelmesini bekliyorlardı. Istırap yüklü ruhlarının tek kurtuluşu buydu. Hayatlarının o en uzun gecesinde hikâyelerini anlatmayı seçtiler. Çünkü insan ölünce bedeni çürür, geriye yalnız hikâyesi kalır ve bütün hikâyeler gece anlatılır.” İstanbul’un Vefa semtinde ayakta kalan son ahşap konaklardan biri; Canfeda Konağı, namı diğer Uğursuz Konak. Konağa hapsolmuş genç bir kadın; Halide. Yıllardır konaktan uzakta hayatlar süren kardeşleri; Cihangir, Zeliha ve Nihal. Annelerinin ölümünün ardından, konağın satışı için son kez bir araya gelen kardeşlerin talihsiz alınyazılarının gizemini çözecek sadece bir geceleri var. Geçmişle yüzleşirken, konağın senelerdir kilitli tutulan odasının kapısı aralanınca, ailenin günahları ve suçlarıyla konağın sakladığı sırlar ortaya dökülür. Osmanlı’dan günümüze akan dokunaklı bir aile hikâyesi.



ree
Hiç

Markus Zusak

“19 yaşındayım, taksi şoförüyüm. Sadece bu işe yarıyorum, bir de arkadaşlarımla kâğıt oynamaya. Başka hiçbir uğraşım, isteğim, hedefim yok. Bir ev arkadaşım var, adı Kapıcı. Kendisi aynı zamanda köpeğim olur ve karşılıklı kahve içmekten büyük keyif alırız. Kısacası sıradanlığın mihenk taşıyım ve bundan şikâyetçi değilim. Ama bir gün posta kutumda bulduğum iskambil kartının, çerçevedeki bu resmi değiştireceğini nereden bilebilirdim ki? “Hiç” oluşum, kimliği belirsiz birini rahatsız etmişe benziyor ve belli ki benimle oyun oynamak istiyor. Neden sorusunun cevabı aslında çok basit: umursamak için. Peki o hâlde, oyuna hazırım!”





ree
Casuslar Sahili

Tess Gerritsen

“19 yaşındayım, taksi şoförüyüm. Sadece bu işe yarıyorum, bir de arkadaşlarımla kâğıt oynamaya. Başka hiçbir uğraşım, isteğim, hedefim yok. Bir ev arkadaşım var, adı Kapıcı. Kendisi aynı zamanda köpeğim olur ve karşılıklı kahve içmekten büyük keyif alırız. Kısacası sıradanlığın mihenk taşıyım ve bundan şikâyetçi değilim. Ama bir gün posta kutumda bulduğum iskambil kartının, çerçevedeki bu resmi değiştireceğini nereden bilebilirdim ki? “Hiç” oluşum, kimliği belirsiz birini rahatsız etmişe benziyor ve belli ki benimle oyun oynamak istiyor. Neden sorusunun cevabı aslında çok basit: umursamak için. Peki o hâlde, oyuna hazırım!”





ree
İkiyüzlü Öyküler

O. Henry

Hayatı boyunca Amerika’nın farklı bölgelerinde bulunan O. Henry, yaşadığı yerlerde karşılaştığı sıradan insanların hikâyelerini anlatıyor bize. Öykülerindeki karakterler çoğunlukla hayata yeni atılan gençlerden, evsizlerden, suçlulardan, yeniyetme sanatçılardan ve âşıklardan oluşuyor. Bu karakterlerin başlarına gelen olaylar neredeyse her zaman beklenmedik bir şekilde sonlanıyor. Bazı öykülerinde yoksulluğu, ölümü, aşkı dramatik bir tonla ele alan yazar, zaman zaman yalnızca güldürüyor. Ancak tüm öykülerinin ortak özelliği, yazarın her şeye yansıtmayı başardığı ironik tutumu ve insanlara karşı olan eleştirel hatta alaycı bakışı. İkiyüzlü Öyküler, şaşırtıcı bir yazarın ustalık dolu kısa öykülerini bir araya getiriyor.



ree
Yitik Adanın Öyküsü

Jose Saramago

İber Yarımadası anlaşılmaz bir şekilde anakaradan ayrılmıştır. Dünyanın her yerindeki gazeteler Yarımada’nın o tarihi fotoğrafını kocaman manşetlerle yayınlarken birbirinden ilginç rastlantılarla bir araya gelen beş kişinin her biri de bu kopuşun kendi davranışlarının sonucu olduğunu düşünmektedir. İki atla bir köpeği de yanlarına alarak koyuldukları serüvende, bir karaağaç dalı ile toprağa şekiller çizen Joana Carda, yerin sarsıldığını duyan Pedro Orce, sürekli sığırcıklar tarafından takip edilen José Anaiço, çok ağır bir taşı denize attığının nasıl görüldüğüne bir türlü akıl erdiremeyen Joaquim Sassa ve tavan arasında bulduğu bir çorapla uğraşıp duran Maria Guavaira, bizi hayali bir dünyaya doğru yola çıkartırken bir yandan da yaşamla ilgili pek çok gerçekle yüzleştiriyor.

Bodrum Dergi Web Sitesi © Yabancı Ses Prodüksiyon tarafından hazırlanmıştır.

bottom of page