top of page
  • Yazarın fotoğrafı: Seda Küçük
    Seda Küçük
  • 21 Kas 2023
  • 3 dakikada okunur
Eşsiz kültürel yapısıyla tam bir Avrupa şehri olan Barselona İspanya’daki ikinci en büyük şehir ve Katalonya’nın başkentidir. Ününü modern sanat akımına yön veren sanatçı Gaudi’nin şehrin kimliği hâline gelmiş eserlerine ve 1900’lerden kalma ızgara planlı ilginç şehir yerleşimine borçludur. Yaygın dil olarak Katalanca konuşulmaktadır.


İdari açıdan çeşitli bölgelere bölünen Barselona’da 44 mahalle birimi vardır. Şehir, parlamenter monarşi ile yönetilmektedir. 1929-1988 Dünya Ticaret Fuarı ve 1992 Olimpiyatları’nın organizatör şehri olması 20. yüzyıla damga vurmasını sağlamıştır. Barselona kışların nemli ve yağışlı, yazların ise kurak ve sıcak geçtiği tipik bir Akdeniz iklimi kentidir. Dünyanın en güzel şehirlerinden biri olarak nitelendirilen Barselona, her yıl binlerce turisti ağırlamaktadır. Yılın hangi döneminde isterseniz gidilebilirsiniz.


Tarihçesi

İspanya’dan daha eski bir geçmişe sahip olan Barselona’nın tarihi, efsanevi kumandan Hannibal Barca’nın babası Kartacalı Hamilcar Barca’nın M.Ö 1. yüzyılda Barcino’da üst kurmasıyla başlar. Romalıların Kartacalıları yenilgiye uğratmasıyla kurulan şehir bugünkü Gotik Mahalle’nin olduğu yerde büyütülerek etrafı surlarla çevrilmiş ve adına “Barcino” denilmiştir.

Tarihte Vizigotların, Endülüs Emevi Devleti’nin, Karojen Hanedanı’nın hakimiyeti altına giren şehri, 10. ve 11. yüzyıllarda özerkleşen Barselona kontları Katalonya’nın geri kalan bölgeleriyle birlikte denetimleri altına aldı. 1137’de Aragon’la birleşen Katalonya’da ticaretle uğraşan varlıklı sınıfların siyasi gücü arttı. Kısa sürede Barselona, Akdeniz ticaretinde Cenova ve Venedik’le boy ölçüşür hâle geldi.



14. yüzyılda başlayan veba salgınları nüfusu önemli ölçüde azaltınca kent bir duraklama dönemine girdi. 16. yüzyılda ise Osmanlı İmparatorluğu’nun Akdeniz’de artan gücü ve Amerika’nın keşfi de Barselona’nın Akdeniz ticaretindeki konumunu gölgeledi. Daha sonra Napoleon’un egemenliği altında giren kent, 1808-1813 yılları arasında hızla sanayileşmeye başladı. 1832’de Buhar gücüyle çalışan ilk dokuma fabrikası açıldı ve Barselona, İspanya Krallığı’nın en önemli kenti hâline geldi.



Aktiviteler

Müzeleri, farklı kültürü ve Gaudi’nin şehre kattığı benzersiz eserleriyle Barselona’da görülmesi gereken çok yer var. Sagra da Familia, Nou Camp Stadyumu, Park Güell, Las Ramblas, Picasso Müzesi görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. Şehri detaylı gezip keşfetmek isteyenler için ise Montjuic Tepesi, Joan Miro Müzesi, Casa Mila, Casa Battlo, Marcet de La Boqueria, günümüzde UNESCO Kültür Mirası sayılan konser salonu Palau de la Musica Catalana da diğer güzel alternatifler arasında olabilir. Barselona’da görülmesi gereken çok yer var. Sagra da Familia, Nou Camp Stadyumu, Park Güell, Las Ramblas, Picasso Müzesi görülmesi gereken yerlerin başında geliyor


Sagra da Familia

Gaudi’nin üstünde kırk yıl çalıştığı “müşterim aceleci değildir” şakasını yapmasına sebep olan tamamlanmamış bazilikanın iç yapısını ayakta tutan kolonlar dallanıp budaklanan ağaçlar şeklinde tasarlanmıştır. Yapının içine girildiğinde ormanda dolaşma hissi uyanır. Gaudi’nin 1883 yılında devraldığı fakat 1926 yılında bir tramvayın altında kalarak ölmesi sonucu yarım kalan Sagra da Familia’nın yapımı hâlen devam etmektedir. Halk arasında bitmeyen kilise olarak da bilinir.



Nou Camp Stadyumu

FC Barcelona’nın eski stadı Camp de Les Corts’un daha fazla büyütülememesi nedeniyle 28 Mart 1954’te yeni stadyum Nou Camp’ın inşası başladı. Avrupa’nın en büyük, dünyanın ise kapasite bakımınden en büyük 11. stadyumu olan Nou Camp’ın resmi açılışı 1957 yılında yapıldı. İhtişamlı mimarisi ile göz dolduran bu stadyum tarihi boyunca iki kez Şampiyonlar Ligi final maçına da ev sahipliği yapmıştır.


Park Güell

Barselona’da mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri de Park Güell… Bahçelerden ve mimari unsurlardan oluşan bir kamu parkı olan Park Güell, 1900’den 1914’e kadar inşa edildi ve resmi olarak 1926’da halka açıldı. İçinde rengârenk bir oyun bahçesi bulunan Park Güell, 1984 yılında UNESCO tarafından “Antoni Gaudi’nin Eserleri” adı altında bir Dünya Mirası Alanı ilan edildi.


Las Ramblas

Barselona’nın kalbi olarak anılan, ünlü markaların mağazalarını ve şık restoranları bir araya getiren bu ünlü caddeyi gezmeden dönerseniz çok şey kaçırırsınız. Şehrin sosyal hayatının aktığı, festivallerde ve kutlamalarda milyonların buluştuğu bir cadde burası. Geceleri sokak gösterileriyle canlı bir hâle gelir.


Picasso Müzesi

Sahip olduğu 4 bin 251 eserle ziyaretçilerine kalıcı ve geçici sergiler sunan müze, Pablo Picasso hayattayken adına açılan ilk müze olma özelliğini taşıyor. Picasso Müzesi, İspanyol sanatçının en çok eserini barındıran iki müzeden biridir ve 1957 yılında yaptığı Las Meninas (Nedimeler) isimli serisi de burada sergilenmektedir.




Mutfak

Akdeniz esintileri taşıyan Barselona mutfağında sebze, deniz ürünleri, zeytin yağı ve et hemen hemen her yemekte kullanılmaktadır. Bir gün yolunuz düşerse bu güzel şehirde mutlaka yemeniz gereken birkaç lezzeti sizler için hazırladık.


Paella | Midye ve karides gibi deniz ürünleri pirinçle birlikte baharatlar eklenerek pişirilir. Etli ve tavuklu olabildiği gibi pek çok değişik lezzette de sunulabiliyor.

Pa amb tomaquet | Ekmek üzerine sarımsak, domates, tuz ve zeytinyağı karışımı sürülmesi ile elde edilen pa amb tomaquet harika bir atıştırmalık. Hem keyifli hem de lezzetli.

Escalivada | Sebze yemeği seviyorsanız eğer Escalivada’yı denemeden şehirden ayrılmayın. Sebzeler, sarımsak ve zeytinyağı ile harmanlandıktan sonra ızgarada pişirilir. Oldukça hafif bir lezzette olan bu yemeği mutlaka denemelisiniz.

Churros | Tatlısız olmaz diyenler el kaldırsın! İspanyol tatlısı diye de bilinen churros, bir tür kızarmış hamur tatlısı. Toz şekere ve çikolata sosuna ya da süt reçeline bulanarak yenen Churros’un tadına doyamayacaksınız.



Ulaşım

Tercih edebileceğiniz ulaşım seçeneği sayısı fazla olmasına rağmen sizlere en konforlu ve hızlı olan havayolu ulaşımını tavsiye ederiz. Ülkemizden Barselona’ya direkt uçak seferleri bulunmakta ve yaklaşık 3 saat 35 dakika sürmektedir.


  • Yazarın fotoğrafı: Seda Küçük
    Seda Küçük
  • 21 Ağu 2023
  • 3 dakikada okunur
Prag, tıpkı İstanbul gibi yedi tepeye ayrılmıştır. Geniş bir kitle tarafından Avrupa’daki en güzel şehirlerden biri olarak gösterilen Prag, “Altın Şehir”, “Doksanların Sol Bankası”, “Masal Şehri”, “Şehirlerin Anası” ve “Avrupa’nın Kalbi” gibi isimlerle de anılır. Prag, Franz Kafka’nın gölgesini taşımaktadır. Dönüşüm, Dava, Şato gibi dünyaca ünlü eserleri kaleme alan yazarın varlığını tüm benliğinizde hissedeceksiniz. Sadece Kafka için bile fazlasıyla turist çeken şehir, 5 Nobel Ödülü’ne sahiptir. Şehir son yıllarda turizm alanında oldukça fazla ilgi görmektedir.


Çek Cumhuriyeti’nin başkenti ve en büyük şehri olan Prag, 1000 yılı aşkın bir süre boyunca ülkenin siyasi, kültürel ve ekonomik merkezi olmuştur. Vlata Nehri’nin geniş bir kıvrımına kurulmuş olan şehir, Berlin ile Viyana’nın tam orta noktasındadır. 1992’den beri Prag’ın tarihi merkezi UNESCO Dünya Mirasları listesinde yer almaktadır.



Tarihçesi

İkinci Dünya Savaşı sırasında bombalanan Prag’da çok sayıda kişi yaralandı ve öldü. Binalar, fabrikalar ve yüzlerce tarihi yer yıkıldı. Savaşın getirdiği yıkımın etkilerini silmek kolay olmadı ancak şehir yeniden 14. yüzyılda ve IV. Charles döneminde haraketli zamanlar yaşamaya başladı. Charles, Orta, Kuzey ve Batı Avrupa’daki ilk üniversiteyi açtı. Ayrıca tarihi şehrin yanındaki Yeni Şehir de onun eseridir. Yönetimi süresince birçok yeni kilise inşa edilmiştir ve bunların arasında Charles’in Kutsal Roma İmparatoru olarak taç giydiği St. Vitus Katedrali de vardır. Şehirdeki pek çok güzel barok kilise ve saray, Prag’ın dünyadaki en güzel şehirlerden biri olmasını isteyen Charles döneminden kalmadır. 19. yüzyılda Çek halkı, Avusturya iradesinin zayıflamasıyla kendi tarihini ve kültürünü yeniden keşfetti. Kent, milliyetçiliğin uyanışına ve vatandaşlık bilincinin yeniden yayılmasına tanıklık etti. Uzun süredir suskun kalan Çek dili tekrardan resmi dil statüsü kazandı. Prag, çek sanatçılarının eserleri olan Ulusal müze, Ulusal Tiyatro, Rudolfinum gibi görkemli kamusal anıtlarla süslenerek kent bilinci yeniden canlandı.



Aktiviteler

Kafka’nın şehri olarak anılan Prag, konuklarına tarihi mimarisiyle görsel bir şölenin yanında edebi bir atmosfer sunuyor. Prag Kalesi, Aziz Vitus Katedrali, Slavia Cafe, Charles Bridge ve Kafka Müzesi mutlaka görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. Şehri detaylı gezip keşfetmek isteyenler için ise Wenceslas Meydanı, Tyn Kilisesi, Eski Kent Meydanı, Astronomik saatiyle ünlü olan belediye binası, (Her saat başı on iki havari küçük bir kapıdan çıkarak saati bildirir.) Josefov sinagogları ve yaz aylarında konserler düzenlenen Wallenstein Bahçesi de diğer güzel alternatifler arasında olabilir.


Prag Kalesi

Guinness Rekorlar Kitabı’na göre dünyanın en büyük antik kalesidir. Muhteşem yapısı ve gotik havasıyla her yıl milyonlarca turist çeken bu kale 570 metre uzunluğunda ve 130 metre genişliğindedir. Prag Kalesi’ne doğru ilerlerken yol üzerindeki evlerin üstlerinde birtakım işaretler göreceksiniz. Bunlar o evde yaşayan insanların mesleklerine göre konulan şekillerdir.


Aziz Vitus Katedrali

Prag Kalesi’nin içinde yer alan katedralin yapımı 1344 yılında başlamış, 1929’da tamamlanmıştır. Prag’ın simgelerinden olan gotik yapı pek çok kral ve kraliçenin taç giyme törenine ev sahipliği yapmıştır. Aziz Vitus’a adanmış yapıda Aziz Vitus’un dışında Aziz Wenceslas, Aziz Adalbert, Aziz John Nepomuk gibi birçok azizin kemikleri bulunmaktadır. Bu katedral mutlaka gidip görmeniz gereken yerlerden biri.


Slavia Cafe

Nazım Hikmet, Prag’da yaşadığı dönemlerde arkadaşıyla bu kafeye gelir, kahvesini içerken uzun sohbetler edermiş. Prag hakkındaki şiirlerini bu kafede yazan Nazım Hikmet’in diğer ünlü insanlar gibi duvarda bir fotoğrafı bulunmaktadır. Siz de bu harika kafede yerel müzikler eşliğinde kahvenizi yudumlayıp arkadaşlarınızla sohbet edebilirsiniz.


Charles Köprüsü

Kral IV. Charles tarafından yaptırılan köprü 516 m uzunluğunda, 10 m genişliğindedir. Günümüzde yaya trafiğine açıktır ve şehrin turistler tarafından en çok ilgi gören yeridir. Köprünün üstünde otuz tane heykel bulunuyor. Bunlardan en ünlü olanı Aziz John Nepomuk heykelidir. Diğer dikkat çeken heykel ise tespih çeken Osmanlı askerinin neşeli bir şekilde zindanın başında beklemesi ve yukarıdaki üç Aziz’in zindanın içindeki esirleri kurtarmaya çalışmasını anlatandır. O dönemde Osmanlı’ya karşı duyulan korku ve önyargılar heykelde bu şekilde resmedilmiş.


Kafka Müzesi

Müzede yazarın eserleri, fotoğraflar, el yazıları ve günlükler sergilenmektedir. Prag şehrinin dünya çapındaki en büyük marka değerlerinin başında gelen Franz Kafka’ya şehirdeki ilgi alaka oldukça fazladır. Müzede ayrıca çeşitli görsel ve işitsel etkinlikler gerçekleştirilmektedir.





Mutfak

Prag hem tarihsel dokusu hem de mutfağı ile oldukça ilgi çekicidir. Bir gün yolunuz düşerse bu güzel şehirde mutlaka yemeniz gereken birkaç lezzeti sizler için hazırladık.


Trdelnik | Prag sokaklarında gezerken sıkça karşılaşabileceğiniz lezzetlerin başında Trdelnik geliyor. Çek ve Slovak kültüründen gelen tatlının içerisine çikolata ve dondurma konularak servis edilir. Dışı yani hamuru pişerken üzeri tarçın ve şeker ile kaplanır. Bu lezzet gerçekten baş döndürücü.

Plnena Paprika | Türk dolmasına benzeyen bu yemeği görünce kendinizi evinizde gibi hissedebilirsiniz. Biber dolması görünümündeki bu lezzet, domates sosu ile servis edilir. Yanında dilim ekmek veya patates püresi de bulunur.

Smazeny | Kızarmış patates, salata ve sosu ile servis edilen Smazeny, genellikle biranın yanında tercih edilen harika bir atıştırmalık olabilir sizin için.

Pecena Kachna | Kızarmış ördek sevenler buraya… Lezzeti ile oldukça popüler olan Pecena Kachna, ızgara da nar gibi olana kadar kızartılır ve dilim ya da yarım olarak servis edilir.


Ulaşım

Türkiye’den Prag Vaclav Havel Havaalanı’na birçok farklı havayolu şirketinin uçuşlarıyla ulaşabilirsiniz. Aktarmasız uçuşlar yaklaşık 3 saat sürmektedir. Farklı Avrupa şehirlerinden Prag’a ulaşmak istiyorsanız tren ve otobüslerle de ulaşım sağlayabilirsiniz.


  • Yazarın fotoğrafı: Seda Küçük
    Seda Küçük
  • 15 May 2023
  • 5 dakikada okunur
Verona, unutamadığınız şehirler arasında kalbinizdeki yerini alırken ruhunuzda da derin izler bırakacak. Belki de bir şehri gezerken ilk defa uçmak için kanatlara ihtiyacınız olmadığını keşfedeceksiniz. Verona’nın sokaklarında dolaşıp Romeo ve Juilet’in ölümsüz aşkına şahitlik edeceksiniz. İtalya’nın Veneto Bölgesi’nde yer alan şehir aynı zamanda Milano ve Venedik’in tam ortasında yer almaktadır. Kuzey İtalya düzlüğüne doğru uzanan Adige Nehri’nin kıyısındaki Verona, Garda Gölü’ne de yakındır. Şehir; kültürel zenginliği, mimarisi ve tarihi eserleri açısından Kuzey İtalya’nın en önemli turizm merkezlerinden biridir. Verona, Unesco Dünya Kültür Mirası alanıdır. Güzel sokaklar, meydanlar, sanat eserleri ve mimari örnekleriyle çok güçlü bir karaktere sahip olan Verona, yaz ortalarına doğru kalabalıklaşır. Bu nedenle haziran ve eylül gibi daha sakin olan ayları seçmelisiniz. Ancak bu şehirde sanata ve aşka doymak istiyorsanız dünyaca ünlü iki festivali de kaçırmamanızı öneririm. 1-14 Şubat Sevgililer Günü Festivali ve Verona Arena’da her yılın haziran-eylül arasında düzenlenen Verona Opera Festivali.


Tarihçesi

II. Dünya Savaşı’nda hava saldırılarının hedefi olan şehrin Adige Irmağı’ndaki 9 köprüsü Almanlar tarafından havaya uçurulmuş ve kentteki evlerin yüzde 44’ü yok edilmiştir. Ancak şehir, mimarisine uygun bir şekilde yeniden inşa edilmiştir. Şehrin tarihi ünlü eserlerde ve binalarda açıkça görülmektedir. Verona’da Klasik Roma döneminden kalma ve Orta Çağ’da kullanılmamış birçok anıt eser bulunmaktadır. Bunların başında yaz mevsiminde opera ve tiyatro sahnelenmesi için kullanılan Arena adlı Romalılardan kalma amfi binası gelmektedir. M.S 30 civarında inşa edilen yapı, İtalya’daki üçüncü en büyük amfi tiyatrodur.

1117’deki büyük depremle Orta Çağ’da inşa edilen binaların yıkılması, şehrin Romenesk tipi mimariye dayanarak yeniden imar edilmesine ve Orta Çağ’ın son dönemlerinden kalma birçok önemli anıt yapının ve şehir meydanın bulunmasına yol açmıştır.



Aktiviteler

Romeo ve Juliet’in şehri olarak anılan Verona, konuklarına romantik ve efsunlu bir atmosfer sunuyor. Casa di Giulietta (Juliet’in Evi), Arena di Verona, Garda Gölü, Basilica of San Zeno mutlaka görülmesi gereken yerlerin başında yer alıyor. Şehri detaylı gezip keşfetmek isteyenler için ise Castel San Pietro, Porta Borsari, Arco dei Gavi, Ponte Pietra, Via Cappello diğer güzel alternatifler arasında olabilir.



Casa di Giulietta (Juliet’in Evi)

Shakespeare tarafından yaratılan kurgusal hikâyenin kahramanlarıyla bağlantısı olduğu iddia edilen taş bir balkonun nasıl büyük ilgi gördüğüne inanamayacaksınız. Verona, Romeo ve Juliet’in hikâyesinin geçtiği yerdir. Bu hikâye, hepimizin bildiği gibi ölümsüz bir aşkın öyküsüdür. Ev Cappello ailesi için inşa edilmiş. Ancak kasabada yaşayanlar, karakterin soyadı ve aileninki arasındaki benzerliği fark edince burayı Juilet’in Evi ilan etmişler.

Romeo & JulIet

İtalyan şehir devleti Verona’nın zengin ve asil ailelerinden ‘Montegue ve Capulet aileleri arasında geçmiş yıllara dayanan bir düşmanlık vardır. Bu ailelere mensup iki grup genç arasında sokak kavgası çıkar. Şehir muhafızları kavgayı durdurur ve Verona hükümdarı Prens Escalus bir daha iki grup arasında kavga çıkarsa elebaşlarının idam edileceğini söyleyerek gözdağı verir.



O günlerde Capulet ailesinin evinin bahçesinde bir maskeli balo düzenlenir. Lord Capulet, baloya kızı Juliet’e talip olan Kont Paris’i de davet eder. Montegue ailesine mensup Romeo da maskeli baloya kimliğini gizleyerek katılır. Romeo, Capuletlerin yeğenlerinden Rosaline adlı bir kıza ilgi duymaktadır ama Rosaline onu reddetmiştir. Romeo’nun arkadaşı Benvolio, kıza yaklaşıp aşkını anlatabilmesi için Romeo’nun baloya gizlice katılmasına yardımcı olur. Ancak Romeo baloda Capuletlerin kızı Juliet’i görüp ona aşık olur. Juliet de Romeo’nun duygularına karşılık verir. Yıldızlı bir gecede Juliet balkonda, Romeo balkonun altındadır. Birbirlerine olan duygularını açıklarlar. O geceden sonra Romeo, her gece sürekli Juliet’in odasına balkondan gizlice girer. Juliet’in dadısı iki sevgili arasında haberleşmeyi sağlar. Çift, evlenmeye karar verir. Rahip Laurance, iki genci gizlice evlendirir.


Kısa bir süre sonra Juliet’in kuzenlerinden Tybalt, Romoeo’nun gizlice baloya geldiğini öğrenir ve ağır hakaretlerde bulunarak onu düelloya davet eder. Romeo artık akrabası olarak gördüğü Tybalt ile kavga etmek istemese de Romeo’nun arkadaşı Mercutio, hakaretleri sindiremeyip düelloyu kabul eder. Romeo kavgayı ayırmaya çalışırken Merceuito ölümcül yara alır. Acı içindeki Romeo, Tybalt’ı öldürür. Bunun üzerine Verona prensi Escalus, Romeo’yu Mantua’ya sürgüne gönderir. Romeo kaçıp geceyi Juliet’in odasında geçirir ve sonra sürgün edildiği Mantua’ya gider.


Ailesi, Juliet’i ve Kont Paris ile evlendirme hazırlıklarına başlamıştır. Juliet, istemediği bu evlilikten kurtulmak için rahip Laurence’in yanına gider. Rahip ona kendisini kırk saat ölü gibi gösterecek bir iksir verir. Rahip, Romeo’ya durumu anlatan bir mektup yazar. Ancak, mektup Romeo’ya zamanında ulaşmaz. Juliet ise iksiri içer ve ailesi onu öldü zannederek defneder. Romeo, uşağı Balthasar’dan Juliet’in öldüğünü duyunca, kafasında Juliet’in mezarının başında kendisini öldürmeyi kurar ve yanına zehir alarak gizlice Verona’ya döner. Juliet’in mezarına gelen Romeo, burada Kont Paris ile karşılaşır. Birbirleriyle kavgaya tutuşurlar, Paris ölür. Ardından Romeo, Juliet’in yanına yatarak zehri içer ve ölür. Rahip Laurence, mezarlığa gelir, Juliet’i uyandırır. Romeo’yu ölmüş olarak gören Juliet, Romeo’nun hançerini alarak kendini öldürür.


Başından sonuna kadar olayların tek şahidi olan Rahip Laurence, ailelere tüm olanları anlatır ve bundan sonra iki aile arasındaki düşmanlık sona erer.


Arena di Verona

İtalya’daki en büyük amfi tiyatrolardan biri olan Arena di Verona, 30’lu yıllarda Romalılar tarafından inşa edilmiş. Antik zamanlarda sayısız Ludi’ye (halka açık oyun) ev sahipliği yapan arena, 30 bin izleyici kapasitesine sahip. 2026 Kış Olimpiyatları kapanış törenine ev sahipliği yapması planlanan arenada günümüzde filarmoni orkestrası tarafından konserler düzenlenmekte.


Garda Gölü

Kentin güneybatısında yer alan göl, son buzul çağında oluşmuş. 2.350 kilometrelik alanı kaplayan doğal oluşumun çevresinde birçok küçük yerleşim bulunuyor. Eğer doğal güzellikleri keşfetmekten hoşlanıyorsanız İtalya’nın en büyük gölü Garda’ya mutlaka uğramalısınız. Göle ulaştığınızda Sirmione kasabasını da ziyaret etmeden geçmeyin.


Basilica of San Zeno

Etkileyici tasarıma sahip Basilica of San Zeno, Kuzey İtalya’da Romanesk mimarinin en güzel ve en iyi korunmuş örnekleri arasında gösteriliyor. 967-1398 yılları arasında inşa edilen Bazilika, ününü mimarisi dışında biraz da Shakespeare’in Romeo ve Juliet adlı hikâyesindeki evlilik sahnesinin geçtiği yer olmasına borçlu.



Mutfak

Yemek yapmak İtalyanlar için bir aşk… Her saniyesini sevgi ile besledikleri yemekler baş döndürücü bir lezzette. Ne yaparsan yap aşk ile yap! İtalya’daki şeflerin sloganı olmak için uygun bir cümle olabilir.

Fegato Alla Veneziana | Şehrin en popüler ana yemeklerinden biri Venedik karaciğeri olarak bilinen Fegato Alla Veneziana. Kuşbaşı doğranmış ciğerin; patates ve polenta ile birlikte servis edildiği yemeği Verona’da hemen her restoranda deneyebilirsiniz.

Tortellini di Valeggio | İtalya denince aklımıza ilk sırada makarna ve pizza gelir. İtalya’nın en ünlü makarnalarından biri de elbette ki Tortellini. El yapımı makarnanın içerisine et ya da isteğe göre sebze dolduruluyor. Denemenizi mutlaka tavsiye ediyorum.

Tiramisu | Tiramisu’nun ilk yapımı ile ilgili ülkede büyük bir çekişme yaşansa da Tiramisuyu İtalya’nın her yerinde keyifle yiyebilirsiniz. Yine de küçük bir anektot olarak en iyisini Roma’da yediğimi söylemek isterim. Kahve aromalı İtalyan tatlısının içerisinde, yumurta, şeker, kahveye batırılmış mascarpon peyniri ve kakao yer alıyor.

Asiago Peyniri | İnek sütünden yapılan bu peynirin tadı parmesana benzetiliyor. Yıllarca bekletilerek istenilen kıvama getirilen bu peynir çeşidi, İtalya’daki restoranlarda salata, çorba ve makarnada kullanılıyor.


Ulaşım

Verona’ya ülkemizden direkt sefer düzenlenmiyor. Verona’ya en yakın havalimanı Venedik’te bulunuyor. Ülkemizden yaklaşık 2,5 saat süren uçuşlarla Venedik Marco Polo Havalimanı’na aktarmasız uçmak mümkün. Havalimanı, Verona’ya 125 km uzaklıkta. Dilerseniz bir araç kiralayarak 1,5 saatte Verona’ya gidebilirsiniz. Ya da havalimanından 10 dakika uzaklıktaki Mestre İstasyonu’na gidebilir, buradan 1 saat süren bir tren yolculuğu ile Verona’ya ulaşabilirsiniz.


Bodrum Dergi Web Sitesi © Yabancı Ses Prodüksiyon tarafından hazırlanmıştır.

bottom of page