top of page
2020’den beri faaliyet gösteren Dijital Denge Derneği’nde teknolojinin bilinçli ve dengeli kullanımı konusunda farkındalık yaratmak ve kalıcı çözümler üretmek amacıyla çalışmalar yürütülüyor. Derneğin kurucu ve yöneticisi Tuğba Şengül Lik, bu konuda farkındalık ve bilinç oluşturmayı hedefleyen içeriklerini sosyal medya platformlarında paylaşıyor. Lik, çocukların dijital dengeyi sağlamalarına yönelik içerikleriyle, özellikle ebeveynleri hedefliyor.


ree

Son zamanlarda Neflix’te izlenen Adolescence dizisi, ergenlik çağındaki çocukların dijital bağımlılıkları, dijital dil ve zorbalığa maruz kalma konularına dikkatleri çekti. Bu sayede dijital dünyanın sonuçları cinayete kadar giden olumsuz etkileri birden tekrar gündeme geldi.


Dijital Denge Derneği Kurucu ve Yöneticisi Tuğba Şengül Lik, özellikle çocuklarda dijital dengeyi korumak konusunda ailelere büyük sorumluluk düştüğünü vurguluyor. Ev içindeki görünmez yalnızlığın önüne geçmek için aile bağlarına gereken önemin verilmesini de hatırlatan Tuğba Şengül Lik, konuyla ilgili görüşlerini ve aile bağlarını kuvvetlendirmek için yapılması gerekenleri kaleme aldı. İşte yapılması gerekenler: “Dijital çağ, hayatımızın her alanını köklü bir şekilde dönüştürdü, bu dönüşümden aile yapıları da nasibini aldı. Bir zamanlar aynı sofrada toplanıp sohbet eden aile bireyleri, şimdi dünyanın dört bir yanına yayılmış durumda ve iletişim artık daha çok dijital platformlar üzerinden gerçekleşiyor. Bu yeni iletişim şekilleri bize bir yandan kolaylık sağlarken diğer yandan da ‘Aile bağlarımız dijital dünyada zayıflıyor mu’ sorusunu akıllara getiriyor. Ama endişeye gerek yok! Teknoloji; aileyi birbirinden koparmadan, doğru kullanıldığında yeni iletişim yolları sunabilir. Dijital çağın en büyük nimetlerinden biri, mesafelerin ortadan kalkması. Artık dünyanın bir ucundaki akrabalarınızla bile bir tıkla bağlantı kurabiliyorsunuz. Ancak bu kolaylık, yüz yüze etkileşimlerin azalmasına da yol açabiliyor. Eskiden akşam yemeğinde yapılan o güzel sohbetler, şimdi grup mesajlarına veya Zoom görüşmelerine taşınmış durumda. Teknoloji sayesinde fiziksel mesafeler ortadan kalksa da duygusal yakınlıkların zayıflama tehlikesi her zaman mevcut.


Bu durumda ne yapmalı?

Aile yapısının dönüşümü sadece fiziksel mesafelerle sınırlı kalmıyor, iletişim biçimleri de değişiyor. Anne-babalar çocuklarıyla WhatsApp’tan mesajlaşırken büyükanneler torunlarıyla Facetime üzerinden buluşuyor. Evet, bu yeni iletişim yolları kesinlikle pratik ama dijital iletişimin samimiyet ve derinlik eksikliği de yok değil. Haydi gelin bu durumu lehimize çevirelim: Aile WhatsApp gruplarında “günaydın” mesajı atmaktan fazlasını yapalım. Örneğin, haftalık bir “Aile Günü” belirleyip o günlerde herkesin bir araya gelmesini sağlayabilirsiniz.

Bu dijital dünyanın yeni gerçekliğine karşı güçlü bir hamle olabilir!


Teknoloji, her ne kadar yüz yüze iletişimi azaltsa da aile bağlarını güçlendirmek için de fısatlar sunuyor. Ortak bir aile WhatsApp grubu, hızlı haberleşmeyi sağladığı gibi herkesin gün içinde birbirinden haberdar olmasını kolaylaştırıyor. Bir de buna birlikte online oyunlar oynamak, sanal müze turları düzenlemek gibi aktiviteler eklendiğinde, teknoloji birden aile bireyleri arasındaki bağı güçlendiren bir araca dönüşebiliyor. Bu tür aktiviteler, özellikle kuşaklar arası bağı sağlamlaştırıp herkesin keyif alacağı eğlenceli anlar yaratabiliyor.


Dijital çağda aile bağlarını güçlü tutmanın en önemli yollarından biri de teknolojiyi dengeli ve bilinçli kullanmaktan geçiyor. Evet, WhatsApp mesajları harika, Facetime görüşmeleri süper ama bunlar gerçek buluşmaların yerini tutamaz. Mümkün olduğunca ailece bir araya gelmeyi, fiziksel buluşmalar organize etmeyi ihmal etmeyin. Hatta neden bir “teknolojisiz akşam yemeği” geleneği başlatmayasınız? Bu, herkesin dikkatini ekrandan çekip sadece birbirine odaklanmasını sağlayabilir.


Bu arada bir boomer yani teknolojinin içinde doğmayan biri olarak şunu söylemeden edemeyeceğim; saygı, sevgi, empati ve birlikte vakit geçirme üzerine kurulu olan geleneksel aile değerlerinin, günümüzde de hâlâ geçerliliğini korumasının son derece elzem olduğunu düşünüyorum. Modern dünyada maalesef bu değerler yavaş yavaş erozyona uğruyor. Çocuklar, büyükannelerinden masallar dinlemek yerine YouTube’da çizgi film izliyor. Aile büyüklerinin bilgece öğütleri, yerini internet aramalarına bıraktı. Google Amca her şeyi biliyor ne de olsa, değil mi? Ancak bu dijital alışkanlıklar, geleneksel değerlerin yerini aldıkça, aile bağlarının derinliğini de etkiliyor. Geleneksel değerlerin modern dünyada yeniden canlandırılması, ailelerin güçlü kalabilmesi için kritik öneme sahip.


ree

Bu iki dünya; geleneksel ve modern, bir arada nasıl var olabilir?

Aslında, bu iki dünya arasında bir denge kurmak mümkün. Aileler, dijital dünyanın sunduğu kolaylıkları ve imkânları reddetmeden, geleneksel değerleri yaşatmanın yollarını bulabilir. Mesela, akşam yemeği sırasında telefonları bir kenara bırakıp eski usul bir masa oyunu oynamak ya da birlikte film izleyip üzerine sohbet etmek harika bir başlangıç olabilir. Dijital dünya tamamen dışlanması gereken bir alan değil; ancak aile bağlarının güçlü kalabilmesi için bu dünyanın sınırlarını belirlemek şart. Bu dengeyi kurabilen aileler, hem modern dünyanın sunduğu imkânlardan faydalanabilir hem de geleneksel aile sıcaklığını koruyabilirler.



Tuğba Şengül Lik - Dijital Denge Derneği  Kurucu ve Yöneticisi
Tuğba Şengül Lik - Dijital Denge Derneği  Kurucu ve Yöneticisi

Kabul, modern dünyada ebeveyn olmak, geçmişe kıyasla daha zorlu bir görev hâline geldi. Dijital dünyada çocuklarını yetiştiren ebeveynler, hem geleneksel değerleri aşılamaya çalışırken hem de teknolojinin sunduğu olanakları dengelemeye çalışıyorlar. Bu dengeyi kurmak, ebeveynlerin sorumluluğunda. Çocuklarıyla sağlıklı iletişim kurmak, onlara değerleri öğretmek ve dijital dünyanın tehlikelerinden korumak, modern ebeveynlerin en büyük görevleri arasında yer alıyor. Ebeveynlerin bu sorumluluğu, aile bağlarının korunmasında kilit rol oynuyor. Yani; işin sırrı biraz daha sabır, biraz daha dikkat ve bolca sevgiyle yakından ilgilenmekte.



Sonuç olarak dijital çağda aile bağları büyük bir dönüşüm geçiriyor. Ancak bu dönüşüm, ailelerin tamamen değişmesi gerektiği anlamına gelmiyor. Geleneksel değerler, modern dünyada da varlığını sürdürebilir ve hatta bu değerler, dijital dünyanın getirdiği zorluklara karşı en büyük savunmamız olabilir. Aile bağlarının gücü, dijital dünyanın cazibesine kapılmadan, birlikte geçirilen zamanın ve paylaşılan anların değerini bilmekten geçiyor.”


  • Yazarın fotoğrafı: Seda Küçük
    Seda Küçük
  • 20 May
  • 2 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 21 May

Bahar Bodrum’a erken gelir... Toprak hafifçe uyanır, begonviller yavaştan göz kırpar, deniz ise hâlâ uykuludur… Ama güneş, her sabah biraz daha cesur doğar. Bu yıl da öyle oldu. Güneş, umutla yüreğimizi ısıtırken İstanbul’un derinlerinde sessizce biriken bir gerilimle karşı karşıyayız. Beklenen o büyük deprem… Her yeni gün, ona biraz daha yaklaştığımızı bilmek, içimizi burksa da göz ardı edemeyeceğimiz bir gerçek.

ree

Deprem; yalnızca yerin altındaki fayların değil, zihnimizdeki “bize bir şey olmaz” duvarlarının da kırılması demek. İstanbul gibi kadim bir şehrin sokaklarında yürürken geçmişin mirasıyla bugünün ihmalleri iç içe geçiyor. Her taşın altında bir hikâye, her binada bir hayat saklı… Ama ne yazık ki pek çoğumuz, depremin sadece birkaç saniyede bu hikâyeleri paramparça edebileceğini unutuyoruz. Oysa afetler unutmuyor. Hatırlamak, hazırlanmak ve önlem almak zorundayız.


Binalarımız ne kadar sağlam? Mahallelerimiz ne kadar bilinçli? Ailemizle bir afet anında nasıl buluşacağımızı konuştuk mu hiç? Belki de artık sadece “duvarların dışını” değil, içini de sağlamlaştırmamız gerekiyor. Çünkü gerçek hazırlık, bilgiyle, dayanışmayla, hatırlamakla başlar. Ve belki de en önemlisi, korkularla yüzleşerek…


Bu topraklar güzel olduğu kadar kırılgan da. Ve biz, ne kadar teknolojik çağda yaşasak da hâlâ doğaya karşı hazırlıklı olmayı tam anlamıyla başaramadık. Olası İstanbul depremi sadece bir jeoloji meselesi değil; şehir planlamasından toplumsal farkındalığa, eğitimden kent estetiğine kadar uzanan çok katmanlı bir konu. Bu sayımızda bu kırılganlığı hatırlatmak, unutmamak ve unutturmamak istedik. Çünkü bilmek, değişimin ilk adımıdır.


Ama elbette bu bahar sayısında sadece kaygılar değil, hayatın neşesi de var. Çünkü yaşam, her zaman dengede. Bir yanda Moskova sokaklarında esen bahar rüzgârı, diğer yanda dijital dünyanın aile bağlarını nasıl şekillendirdiğine dair düşündüren bir yazı… Braveheart’ın puslu İskoçya’sında kalbimize dokunan notalar, altın zincirlerde sofistike detayların zarif ihtişamı ve tatlı severleri mest edecek yeni trend: Bihter tatlısı…


Gelecek dediğimiz şey bazen bir tabakta, bazen bir ritimde, bazen de bir otomobilin sessizliğinde gizlidir. Elektrikli araçlarla birlikte fosil tüketiminin yüzde 40 azalması umut verici değil mi? Belki de bu dönüşüm sadece çevre için değil, hayatlarımızı sadeleştirmek için de bir fırsattır.


Bu sayımızda doğaya, geleceğe ve hayatın kendisine dair çok sesli bir senfoni bulacaksınız. Baharın yeni başlangıçlarını selamlarken İstanbul’a ve tüm sevdiklerimize içten bir duayla…

Bodrum Dergi Web Sitesi © Yabancı Ses Prodüksiyon tarafından hazırlanmıştır.

bottom of page