top of page
  • Yazarın fotoğrafı: BODRUMDergi
    BODRUMDergi
  • 3 Eki 2024
  • 2 dakikada okunur
Yaşlanma karşıtı bakım, uygulama ve ürünler, her yıl bir önceki seneye göre kendini geliştirerek ve yenileyerek ilerlemeye devam ediyor. Estetik uygulamalarının her kesime ve yaş grubuna yayıldığını belirten Dermatoloji Uzmanı Dr. Yusuf Topal “Bunun sebebi toplumun güzellik algısının değişmesi ve bilincin artmasıdır” dedi.

ree

Toplumda güzelliğe dair bilincin artması, insanları dış görünüşleriyle ilgili yaşayabileceği çeşitli sorunlar ya da deformasyonlar için üretilen çözümlere yönlendiriyor. Özellikle zamana meydan okumak isteyenler, yaşlanma karşıtı uygulamalara ve cilt bakım ürünlerine rağbet ediyor. ReportLinkerın konuya dair yayımladığı verilere göre 2023’ü 54,5 milyar dolarla kapatan yaşlanma karşıtı ürün ve hizmet pazarının, 2027’ye kadar 72 milyar doları aşması bekleniyor.


Dr. Yusuf Topal | Dermatoloji Uzmanı
Dr. Yusuf Topal | Dermatoloji Uzmanı

Cildin tedavi edilerek yenilenmesi çalışmalarının 10 yıl öncesine göre ileride olduğunu söyleyen Dermatoloji Uzmanı Dr. Yusuf Topal, sektörün dinamiklerini domine eden gelişmeleri şöyle açıkladı:


İnsanlar Artık Daha Bilinçli

“İnsanlar artık cilt bakımı konusunda daha bilinçli ve son yıllarda geçmiş dönemlere kıyasla estetik uygulamalara daha çok yöneliyor. Üstelik bu çözümler, toplumun neredeyse her kesimine ve yaş grubuna yayılıyor. Söz konusu gelişmeler, farklı danışan gruplarının oluşmasına da kapı aralıyor. Özellikle, 30 yaş ve üzeri bireylerlerden oluşan danışanlarımızın sayısı gün geçtikçe artıyor.


Doğal Yüz Hatları Kalsın İstiyorlar

2 yıldır artarak büyüyen estetik grubu, doğal yüz hatlarını koruyarak erken yaşlanmayı başkalaşmadan önlemek ve cildini tedavi ederek ilerlemek için gelen kişilerden oluşuyor. Yaşlılık karşıtı uygulamalar başta olmak üzere estetikte doğal işlemler artık öne çıkıyor. Bu gelişmenin kaynağında toplumun giderek bilinçlenmesi bulunuyor. Biz de bu mutluluk verici ilerlemeyle eşzamanlı olarak sürece geliştirdiğimiz çözümlerle hem bilimsel hem de bilinçsel düzeyde katkıda bulunuyoruz.


En Çok Yüz Dolgusu Merak Ediliyor

Danışanlarım en çok Otolog Biostimülan Yüz Dolgusu hakkında soru soruyor. Bu işlemde öne çıkan özelliklerden biri, dolgunun kişinin kendi kanından üretilmesi ve içeriğinde herhangi bir kimyasal barındırmamasıdır. Vücuttaki yaraların iyileşmesinden kanamaların durdurulmasına kadar birçok konuda çok kritik bir rolü bulunuyor ve fibrinojen açısından zengin plazma kan hücrelerini istediğimiz yapıda dolgu kıvamına da dönüştürebiliyoruz. İşlemin yapıldığı yerde dolgu efekti ile uzun dönem kalmasını sağlayarak çok hızlı bir şekilde hücresel uyarı başlatıyoruz. Doğal yoldan kolajen salımını tetikledikten sonra bağ dokusunun iyileşmesine yönelik cilde çalış, üret ve iyileş komutlarını gönderiyoruz.


Yeni Teknolojiler Kullanılıyor

Uygulamalarda kullanılan dolgunun kıvamına dair 2000’lerde başlayan bilimsel çalışmalarda başarılı sonuçlar elde edildi. Yeni teknolojileri kullanarak cildin ihtiyacına göre yoğunluğunu ayarlayabildiğimiz, cildi iyileştiren ve gençleştiren biostimülan dolgular üretebiliyoruz. Özellikle göz altı ve çevresinde kronik stres ve genetik faktörlere bağlı oluşan yorgunluk şişlikleri, mor halkalanma ve bitkin yüz ifadesiyle gelen yaşlanmış görünümün iyileştirilmesinde, kolajen kaybına bağlı kırışıklıkların temelinde yatan hücresel aktivasyonun tekrardan yapılandırılmasında, cildi aşağıya doğru sarkıtan ileri dönem sonuçların engellenmesinde kullanıyoruz.


ree

Cildin Yenilenme Döngülerine Yetişen Doğal Bir Uygulama Var

Otolog Biostimülan Yüz Dolgusu’nun, kişinin kendi kanından hazırlanan PRP (Platelet Rich Plasma) gibi mezoterapi uygulamalarıyla karıştırılmaması gerekiyor. Çünkü bu uygulamalarda PRP ayrıştırılıyor ve kalan kısmı tıbbi atık olarak çöpe gönderiliyordu. Ancak cildimizin alt derisinin kendisini 3 ila 6 ay arasında yenilemesi bir sorun yaratıyor ve işlemin tekrar yapılmasını zorunlu kılıyordu. Artan maliyetler, bu sürecin hem danışanlar hem de doktorlar açısından istenilen şekilde yürütülmesini engelliyordu. Artık cihazlı uygulamalar dışında yönetebileceğimiz, etki mekanizması kuvvetli, cildin yenilenme döngülerine yetişen doğal bir uygulamamız var. Bunlarla birlikte 10 yıl sonra çok daha bilinçli ve doğalı talep eden kitleler oluşacağını şimdiden öngörebiliyorum.”

  • Yazarın fotoğrafı: Dr. Öğr. Üyesi Turhan Şalva
    Dr. Öğr. Üyesi Turhan Şalva
  • 27 Eyl 2024
  • 3 dakikada okunur
Aşı ile önlenebilen hastalıklara yönelik uygulamalar koruyucu sağlık hizmetlerinin temelini oluşturmaktadır. Birçok hastalık bu sayede ya tamamen eradike edildi ya da toplumda görülme sıklıkları azaldı. Bu da mortalite, morbidite oranlarının ve sağlık finansman ihtiyaçlarının azalmasına yol açtı. Böylece yıllar içinde ölüm nedenleri sıralamasında birçok hastalığın gerilediğini ya da yok olduğunu görüyoruz.

ree

Dünyada servikal kanser insidansı 2020 yılı verilerine göre yüz binde 13,3 ile kadınlarda en sık görülen kanser türleri arasında dördüncü, jinekolojik kanser türleri arasında ilk sırada yer almaktadır. Doğal olarak serviks (rahim ağzı) kanseri dünyada önemli bir halk sağlığı sorunudur.


Türkiye’de ise Sağlık İstatistikleri Yıllığı 2020 verilerine göre servikal kanser insidansı yüz binde 4,3 oranı ile kadınlarda en sık görülen kanser türleri arasında dokuzuncu, jinekolojik kanser türleri arasında ise üçüncü sırada yer almaktadır. Servikal kanser vakalarının yüzde 99’u HPV (Human Papilloma Virus)’nin neden olduğu genital enfeksiyonla bağlantılıdır. Virüs aynı zamanda kadın ve erkeklerde diğer bazı kanserlerin de temel sebebi olabilir.


HPV cinsel yolla bulaşır. Çoğu kadın ve erkek hayatlarının bir döneminde virüs ile tanışır. Bu dönem çoğunlukla cinsel yönden aktif olduğu ilk yıllardır. Çoğu enfeksiyon belirti vermez ve 2 yıl içinde iyileşir. Bazı HPV türleri kansere veya genital siğillere yol açabilir. Bugüne kadar yüksek riskli ve düşük riskli 200’den fazla HPV genotipi tespit edilmiştir ve bunların yaklaşık 40’ı genital sistem epitelini etkilemektedir.


ree

Rahim ağzı kanseri neredeyse tamamen önlenebilir bir hastalıktır. Bunun için erken tanı amaçlı tarama testi veya aşı uygulaması yapılmalıdır.


HPV’den tamamen korunmak mümkün değildir. Ancak aşağıdaki iki öneri HPV’den korunmaya yardımcı olabilir.

  • Cinsel ilişki sırasında kondom kullanmak riski azaltsa da kondom tüm genital bölgeyi kapatmadığı için kesin bir korunma sağlamaz.

  • HPV aşıları serviks kanseri genital siğillere en çok yol açan HPV tiplerine karşı koruma sağlar. Ancak tüm HPV tiplerine karşı koruma sağlamaz.


HPV ile ilişkili hastalıklarda morbidite ve mortalite oranlarını azaltarak toplumdaki ekonomik ve sosyal yükün düşürülmesinde HPV’den birincil korunma önem kazanmaktadır. Birincil korunma cinsel risk faktörlerinin ortadan kaldırılması (tek eşli cinsel yaşam, ilk cinsel ilişki yaşının geciktirilmesi, bariyer yöntemlerin kullanımı) ve profilaktik HPV aşı uygulamalarını içermektedir. DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) önerileri uyarınca Türkiye’de 1992’den itibaren servikal kanser taramaları Pap Smear Testi ile yapılmaktadır.


HPV testi, serviks kanseri tarama testinin bir parçasıdır. Bu tarama erken tanı amacı ile hastalık belirtileri ortaya çıkmadan önce yapılır. HPV–Pap Smear Testi olarak bilinir. HPV tanısı için bir kan testi yoktur. Tarama sırasında serviksten küçük bir hücre örneği alınır ve HPV açısından test edilir. Tarama, 30 ila 65 yaş arası kadınlarda beş yılda bir yapılır.


HPV aşıları güvenli ve etkili olup dünya çapında çoğu ülkede rutin olarak sağlanmaktadır. HPV’nin 16 ve 18 tipleri dünya çapında rahim ağzı kanseri vakalarının yaklaşık yüzde 7’sinden sorumlu olup mevcut 2 HPV aşısı bu HPV tiplerine karşı bağışıklamada oldukça etkilidir. Bu aşılardan biri de genital siğillerin yüzde 90’ına neden olan HPV tip 6 ve 11’e karşı koruma sağlar. Üçüncü bir aşı ise bunlardan ayrı rahim ağzı kanserine neden olan 7 HPV tipine ve genital siğillere neden olan 2 HPV tipine karşı koruma sağlar.


ree

HPV aşı uygulamaları için dünyada mevcut üretilen aşıların genel kabul görmüş önerileri şu şekildedir:

49-14 yaş çocuklara 2 doz (2. doz ilkinden 6 -12 ay sonra)

415 yaş ve üzeri 3 doz (0-1-6. aylar)


Dünya Sağlık Örgütü, aşılama konusunda SAGE (Stratejik Danışma Uzmanları Grubu) 4-7 Nisan 2022 tarihinde 2 veya 3 doz aşılama programları ile tek doz aşılamanın etkinliğini değerlendirdi. Sonuçta tek doz aşılamaların, 2 doz aşılamalarla karşılaştırılabilecek kadar sağlam bir koruma sağladığı tespit edildi. Bunun anlamı özellikle düşük gelirli toplumlarda tek doz aşılama ile daha fazla kadının korunmasıdır.


SAGE’nin HPV aşılaması için önerdiği program şöyledir:

49-14 yaş arası kızlarda 1 veya 2 dozluk program

415-20 yaş arası genç kadınlarda 1 veya 2 dozluk program

421 yaş ve üzeri kadınlarda 6 ay ara ile 2 doz uygulanır.


Dünya Sağlık örgütünün hedefi 2030 yılına kadar dünya üzerindeki kız çocuklarının yüzde 90’ının 15 yaşına kadar aşılanmasıdır. Tek doz aşılama programları özellikle düşük gelirli ülkelerde bu hedefe ulaşmayı kolaylaştıracaktır.


TTB (Türk Tabipleri Birliği) ve HASUDER (Halk Sağlığı Uzmanları Derneği) HPV aşısının ülkemizde de 15 yaş altı kız çocuklarına ücretsiz yapılması için Genişletilmiş Ulusal Bağışıklama Programı’na eklenmesini önermektedir. Ayrıca Ulusal Kanser Tarama Programı’nda bulunan rahim ağzı kanseri taramasının, HPV aşısının gölgesinde kalmaması gerektiği belirtilmiştir. 30-65 yaş aralığındaki cinsel hayatı aktif kadınlara; KETEM (Kanser Erken Teşhis Tarama ve Eğitim Merkezlerinde), Aile Sağlığı ve Sağlıklı Hayat Merkezleri ile kamu hastanelerinde ücretsiz rahim ağzı kanseri taraması uygulamasına devam edilmesinin önemine değinilmiştir.


Ülkemizde bu yıl İstanbul Büyükşehir Belediyesi sosyoekonomik yoksunluk çeken 9–26 yaş aralığındaki bireylere, Ankara Büyükşehir Belediyesi ise sosyal yardım alan 15–30 yaş arası kadınlara ücretsiz HPV aşısı uygulaması başlattı. Aşılar 2 doz uygulanacak olup Sağlık Bakanlığının da en kısa sürede bu uygulamayı Genişletilmiş Ulusal Bağışıklama Programına eklemesi ve rutin uygulanan aşılar arasına da alması gerekir. Bu sırada herkese ulaşabilmek adına gerekirse Dünya Sağlık Örgütünün önerisi ile bazı yaş gruplarında tek doz HPV aşı uygulaması da değerlendirilebilir.


KAYNAKLAR:

Akalın A. Human Papilloma Virus ( HPV ) Enfeksiyonu ve HPV aşısında Güncel Yaklaşımlar, Androloji Bülteni, 2022:24, 133-139; https://doi.org/10.24898/tandro.2022.25993

Kimileri güne zinde başlamak, kimileri sosyalleşmek, kimileri işe konsantrasyon sağlamak, kimileri de yorgunluk atmak için sarılıyor kahveye. Hâl böyle olunca, modern çağın vazgeçilmezi hâline gelen kahvenin tüketimi, son yıllarda 7’den 70’e hemen her kesimde hızla arttı. Fakat günümüzde hem türleri hem de hazırlanma biçimleri ile sayısız şekilde karşımıza çıkan kahve, bazı kurallara dikkat edilmediğinde sağlığa fayda yerine çok ciddi zarar verebiliyor.

ree

Aromalar, şuruplar, tatlandırıcılar, kremalar ve aşırı sıcaklarda serinlemek amacıyla fazlaca tüketilen cezbedici soğuk karışımlar ile kahve; diyabetten obeziteye dek birçok sağlık sorununa zemin hazırlayabiliyor. Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Nur Ecem Baydı Ozman, kahveyi ölçüsüz tüketilebilecek masum bir içecek olarak görmemek gerektiğini belirterek “İçeriğindeki kafeinin fazlası; anksiyete, yorgunluk, uykusuzluk ve kan basıncında yükselme gibi olumsuz etkilere neden olabilirken bir de kahveye eklenen aromalı, şekerli şuruplar, kremalar ve süt tozları da kahveyi sağlığa çok zararlı olabilecek bir içecek hâline getirebiliyor. Bu içerikler yüksek kalori değerleri ile de kilo artışına hatta diyabet ya da obezite ile ilişkili hastalıklara davetiye çıkarabiliyor. Bu nedenle, kahve tüketirken dikkatli olmak gerekir” dedi.


Nur Ecem Baydı Ozman | Diyet Uzmanı
Nur Ecem Baydı Ozman | Diyet Uzmanı

Beslenme ve Diyet Uzmanı Nur Ecem Baydı Ozman, kahve tüketimi hakkında bilinmesi gereken dokuz noktayı anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.


Bağımlılık Oluşturabiliyor

Çoğumuz kahveyi ayılmak, daha dinç kalmak için tüketmekteyiz. Kahve içeriğindeki kafein uyanık kalmaya yardımcı olmaktadır ancak kahve sürekli tüketildiğinde tolerans gelişebilmekte yani aynı ayık ya da uyanık kalma hâlini yakalayabilmek için daha fazla miktarda kahveye gereksinim duyulabilmektedir. Bu da sizi zamanla daha fazla kahve tüketmeye ve böylece kafeinin fazlasının zararlarına maruz kalmanıza neden olabilir.


Fazla Kalori Alımına Yol Açabiliyor

Kahveden fazla kalori alabileceğinizi biliyor muydunuz? Kahve türlerinde genel olarak 100 ml yani 1 çay bardağında 2-3 kcal bulunur ve bu anlamlı bir kalori miktarı değildir. Ancak kahve tüketirken süt tozu, krema, şeker ve süt eklendiğinde kahvenin kalorisi artar. Bu ekstra kalori eklenmiş hâli ile kahve fazla tüketildiğinde vücutta yağlanma ve buna bağlı olarak obezite, diyabet gibi hastalıklara zemin hazırlayabilir.


ree

17.00’den Sonra Tüketmeyin

Kafeinin uyku kaçırıcı etkisi bilinmektedir. Bu nedenle, kafein tercihen gün içerisinde tüketilmelidir. Yapılan bilimsel çalışmalarda; uyumadan en az 6 saat önce veya 17.00’den önce kahve tüketiminin sonlandırılması önerilmektedir. Kahve tüketimi uyku saatine yaklaştıkça uyku kalitesini bozabilmekte uyku süresini kısaltabilmektedir.


Günlük 400 mg Kafein Aşılmamalı

Sağlıklı bir yetişkin için günlük maksimum 400 mg kafein tüketimi uygundur. Hamile veya emziren kişilerde ise bu miktar günde 200 mg’dır. 60 ml bir espressoda 80 mg, 1 su bardağı yani 200 ml kadar filtre kahvede ise 90 mg kafein bulunur. Bu miktarlar kahvenin türüne, yoğunluğuna göre değişebilir. Günlük kafein dozunu aşmamak için kahve dışında, çay, kakao ve diğer içeceklerden de kafein alınabileceği göz önünde bulundurularak kahve ile birlikte bu tür içeceklerin toplam tüketiminin günde üç-dört su bardağından fazla olmamasına dikkat edilmelidir.


Çocuk ve Ergenler Uzak Durmalı

Kahve çeşitliliği arttıkça, eskiden sadece yetişkinlerin içeceği olarak görülen kahve, çocuk yaşta da çok sık tüketilen bir içecek hâline geldi. Amerikan Pediatri Akademisi çocuk ve ergenlerin kafeinden uzak durmasını öneriyor.  Yapılan çalışmalarda; çocuk ve ergenlerle ilgili güvenli dozlar belirtilmemektedir. Bu nedenle, çocuk veya ergenlerin tercih etmemesi daha güvenli olacaktır.


Vücuttan Su Atımını Artırabilir

Kahve diüretik etki gösterebilir yani vücuttan böbrekler kanalıyla su atımını artırabilir. Burada önemli olan; kahve tüketiyorsak günlük yeterli miktarda su içtiğimizden emin olmamızdır. Kahve ya da çay gibi diğer kafeinli içecekler su yerine geçmez. Bu nedenle, kilomuzu 30 ml ile çarpıp çıkan sonuç kadar suyu her gün düzenli şekilde tüketmeliyiz. Örneğin 60 kg bir kişi her gün yaklaşık 1800 ml su tüketmelidir. Hem suyu az içip hem de kahveyi sık tükettiğimizde vücuttan su atılabilir ve yetersiz su tüketimi nedeni ile vücutta ödem oluşabilir. Kahvenin kendisi doğrudan ödem yapmasa da kahve tüketimi ile birlikte yeterli su içilmiyorsa bundan kaynaklı vücutta ödem oluşabilir.


Uyanır Uyanmaz Kahve İçilebilir mi?

Bazı kaynaklar sabah uyanır uyanmaz kahve tüketmemeyi, tercihen uyandıktan 1-2 saat sonra kahve tüketimini önermektedir. Çünkü sabah uyandığımızda zaten yüksek olan ve kahve içerek daha da yükselen kortizol hormonunun fazla salgılanması anksiyete, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol ve kemik erimesinin yanı sıra bağışıklık sisteminde düşüş gibi sorunlara yol açabilir. Ayrıca aç karnına kahve içmek mide sorunlarına neden olabilir. Ancak yine de burada bir karar-zarar çalışması yaparak, kişinin sabah erken saatlerde kahve içerek ayılmaya ihtiyacı varsa ve erken saatte kahve içmenin olumsuz herhangi bir etkisini hissetmiyorsa sürekli olmamak kaydıyla kişinin kararına bırakılabilir.


ree

Fazlası Kalp Damar Sağlığını Bozabilir

Kahve ılımlı düzeylerde tüketildiğinde kalp damar sağlığını koruyabilir ancak önerilen maksimum dozların üzerinde tüketildiğinde koroner kalp hastalığı riskini artırabilir. Kahve filtre edilmeden tüketildiğinde aterojenik yani kan damarlarında daralma oluşma etkisi artabilir. Bunun aksine kahve filtre edilerek tüketildiğinde bu etki azalır ve bu hâliyle kahve kalp damar sağlığı üzerinde daha olumlu etkilere sahip olur. Hâlihazırda hipertansiyonu ya da kalp damar hastalığı olan kişilerin kahve tüketim miktarı ve hazırlanması konusunda çok daha dikkatli davranmaları gerekmektedir.


Kahve Hiçbir Hâliyle Yağ Yaktırmaz

Kahveye yağ yakması için tereyağ, hindistan cevizi yağı, limon, tarçın eklemek yanlış uygulamalardır. Bunlar kahveyi yağ yakıcı bir ürün yapmaz. Yine spordan önce kahve içmek yağ yakımına anlamlı bir katkı sağlamaz. Yağ yakmak, vücutta bir kalori açığı yaratmak yani dengeli bir diyet ve düzenli egzersiz ile mümkün olabilir. Bu anlamda kahveyi zayıflamak ya da yağ yakmak için tercih ediyor olmak yanlış bir uygulama olacaktır.

Bodrum Dergi Web Sitesi © Yabancı Ses Prodüksiyon tarafından hazırlanmıştır.

bottom of page