top of page
  • Yazarın fotoğrafı: Dr. Öğr. Üyesi Turhan Şalva
    Dr. Öğr. Üyesi Turhan Şalva
  • 7 Eyl 2023
  • 3 dakikada okunur
Kızamık (Measles), çocukluk yaş grubunda daha sık olmak üzere her yaşta görülebilen bulaşıcı viral bir hastalıktır. Bağışık olmayan kişilere bulaşma olasılığı en yüksek olan hastalıklardan biridir. Hasta kişilerden damlacıkların solunması ya da burun boğaz salgılarına doğrudan / dolaylı temas ile bulaşır. Temas sonrası hastalığın gelişmesi için gereken süre 10–12 gündür. Hastalar döküntüler başlamadan dört gün öncesinden döküntülerin başlamasından dört gün sonrasına kadar bulaştırıcı olarak kabul edilirler.

ree

Kuluçka döneminden sonra öksürük, yüksek ateş, nezle ve konjunktivit gelişir. Ardından ağız içinde Koplik Lekeleri diye adlandırılan lekeler görülür. 3-4 gün içerisinde de döküntüler başlar. Komplikasyon gelişmezse 7-10 gün sonra iyileşme gerçekleşir.


Hastaların yüzde 30’unda bir ya da daha fazla komplikasyon gelişmektedir. Erişkinlerde ve bir yaşından küçük çocuklarda ciddi komplikasyon riski daha yüksektir. Yüzde 1–6 zatürre, yüzde 6 ishal, yüzde 7-9 ciddi orta kulak iltihabı görülebilir. Hastalıktan korunmanın tek yolu aşılamadır. Çocukluk dönemi aşı takviminde KKK (Kızamık, Kızamıkçık, Kabakulak) aşısı 12. ayda ve 48. ayda olmak üzere 2 doz olarak uygulanmaktadır.


Gelişmekte olan ülkelerde kızamık vakalarının yüzde 5’i hayatını kaybetmektedir. Bu yüksek mortalite oranına karşılık aşı ile önlenebilir bir hastalık olması insanlık için önemli bir kazanımdır. Hastalık ciddi bir süreç yaratmasa da komplikasyonların oluşması durumunda ciddi sorunlarla karşılaşılması muhtemeldir. 2000 yılından sonra aşılama sayesinde kızamık ölümlerinde yüzde 80 azalma meydana gelmiş ve 21 milyondan fazla ölüm önlenebilmiştir.


2018 yılında dünyada 1. doz kızamık aşılanma oranı yüzde 85 iken gerekli olan toplumsal kapsama oranı yüzde 95’in üzerinde olmalıydı. 2. doz aşılama oranı ise aynı yılda yüzde 67 idi. Aşılama oranlarının yeterli kapsayıcılık oranlarına ulaşamaması yeni kızamık salgınları için büyük bir tehdit oluşturmaktadır.


Dünya Sağlık Örgütü Nisan 2023’de Avrupa Bölgesi’ndeki 17 ülkede kızamık vakalarındaki artışa dikkat çekti. Yılın ilk 2 ayında bildirilen 900 vakanın, 2022 yılının tamamında karşılaşılan vaka sayısını geçtiği vurgulandı. Son 12 ayda Tacikistan’da 610, Türkiye’de 466 ve Rusya’da 414 vaka bildirildiği, bunun yanında Avustralya, Sırbistan, Özbekistan ve İngiltere’de de vaka sayılarında artış olduğu belirtildi. DSÖ bu konuda Covid–19 salgını sırasında kızamık aşısı da dahil aşılama programlarının aksamasını sorumlu tutarken aşılama programları, aşısı aksayan çocukların belirlenmesi konusunda ülkelerin çeşitli kampanyalar yapmasını önermiştir.


ree

Türkiye’de ise Haziran 2023’de Türk Tabipleri Birliği konuya dikkat çeken bir basın toplantısı düzenledi. 2023 yılının ilk 4 ayında 2005 kişinin incelendiği ve bunlardan 1440’ının kızamık tanısının doğrulandığı belirtildi. Tanı alanlar arasında aşısız veya eksik aşılı olanların çoğunlukta olduğu ve 1 yaş altı vakaların neredeyse tamamının, 1-4 yaş arasındaki vakaların ise yarıdan fazlasının aşısız olduğu vurgulandı.


Aynı dönemde Sağlık Bakanı Fahrettin Koca kızamık ölümleri ile ilgili iddiaları reddederken son yıllarda yurt dışından gelen vakalara bağlı olarak kızamık vakalarında artış yaşandığını açıkladı. Covid–19 salgını ve buna bağlı aşı reddi kampanyalarına rağmen kızamık aşı grubunda aşı kapsayıcılığının yüzde 95’in üzerinde olduğunu ancak Türkiye’de yaşayan yabancılar arasında bu oranın   yüzde 87-92 civarında olduğunu vurguladı. Temmuz ayındaki bir açıklamasında ise Koca, göç nedeniyle kızamık vakalarının arttığını belirtmişti.


Şimdi Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın belirttiği gibi göç etkisi Türkiye’deki Kızamık vaka sayını nasıl etkileyebilir, bunu inceleyelim.


Dünya Sağlık Örgütü 2020 yılı Dünya Sağlık İstatistiklerine göre Türkiye’de hedef nüfusun KKK aşısı yönünden yüzde 93 oranında aşılandığını görüyoruz. Bu oran hem Dünya hem DSÖ Avrupa Bölgesi ülkeleri arasında oldukça başarılı bir oran. Dünya ortalaması yüzde 70, DSÖ Avrupa Bölge ortalaması ise yüzde 91. Hatta DSÖ Avrupa Bölgesi’nde 53 ülkeden veri alınabilen 47 ülke arasında ülkemizden daha yüksek aşılama oranına sahip sadece 17 ülke bulunuyor. DSÖ Avrupa Bölgesi’ni de dünyada en yüksek bölge ortalamasına sahip 2. Bölge olarak sayabiliriz. Bu durumda Türkiye dünyanın kızamık bulaşıcılığı açısından en güvenilir ülkeleri arasındadır diyebiliriz.


Ülkemize son yıllarda yoğun bir şekilde sığınan ve sayılarının 15-17 milyon arasında olduğu söylenen sığınmacıların çoğunlukla Suriye ve Afganistan’dan geldiğini biliyoruz. Bu 2 ülke de DSÖ Avrupa Bölge ülkeleri olarak kabul ediliyorlar. Yani % 91 olan DSÖ Avrupa Bölge ortalamasına dahil olan bir popülasyondan bahsediyoruz.


DSÖ Dünya Sağlık İstatistikleri 2022 raporunda KKK aşılama oranı Suriye’de yüzde 53, Afganistan’da ise bu oran yüzde 43 olarak açıklandı. Tabii ki ülkemize sığınan kişiler arasındaki aşılanma oranları hakkında kesin bir bilgimiz yok. Ayrıca Türkiye’deki Sağlık Bakanlığı uygulamaları ile bu oranlar nasıl etkilenmiştir, bunu da bilmiyoruz.


Ancak kaba bir hesapla sığınmacıların da ülkelerindeki oranlarla göç ettiğini düşünürsek en iyi ihtimalle aramıza katılan kişilerin aşılanma yüzdesi yaklaşık yüzde 50 civarındadır. Topraklarımızda yaşayan insanlar arasında neredeyse yüzde 85 civarına gerileyen bir aşılanma oranı ile karşı karşıya durumdayız. Beklenen aşılanma oranının yüzde 95’in üzerinde olması gerçeğinden hareketle ciddi bir tehdit altında olduğumuzu söyleyebiliriz.


Bu dönemde yapılması gereken en önemli çalışma, sığınmacılara yönelik aşılama uygulamalarının radikal bir şekilde yerine getirilmesidir. Kızamık, Kızamıkçık ve Kabakulak kombinasyonu ile yapılan aşılama çalışmalarında bu tür durumlarda önerilen 3. doz aşının da rutin uygulamaya sokulması, sığınmacıların sıkı bir şekilde kayıt altına alınması, aile hekimliği sistemine entegre edilmesi, kayıt dışı sığınmacılar konusunun da özellikle bulaşıcı hastalıkları tetikleme riski yönünden de değerlendirilmesi çok önemlidir.


2019–2022 yılları arasında yaşanan pandemi ile dünya düzeninin nasıl yerle bir olduğunu hepimiz gördük. Dünyanın yeni salgınlara pek tahammülü kalmadı. Bu yüzden yeni salgınlara yol açmadan yaşam kalitemizi artırmaya çalışmalıyız. Bunun da yegâne yolu koruyucu hekimlik çalışma ve uygulamalarına hem kişisel hem de toplumsal düzeyde daha fazla önem vermektir.

  • Yazarın fotoğrafı: Prof. Dr. Mete Güngör
    Prof. Dr. Mete Güngör
  • 6 Eyl 2023
  • 2 dakikada okunur
Premenstrual sendrom (PMS) menstrüel siklüsle ilişikli şikayetler grubundan oluşan bir durumdur. Tipik olarak şikayetler adetten 1-2 hafta önce oluşur ve adetin başlaması ile birlikte şikayetler kaybolur. Her yaşta görülebileceği gibi her kadında farklı bir tablo oluşturabilir. Bazı kadınlarda premenstural sendrom ayda bir hafif rahatsızlık sebebi iken bazı kadınlar da ise gündelik hayatı durduran bir durumdur. PMS adetlerin durduğu durumda (menapoz, gebelik) kendiliğinden kaybolur.

ree

PMS’nin nedeni net olarak bilinmemektedir. Adet döngüsündeki hormonal değişimin önemli bir neden olduğu düşünülmektedir.  Bu değişiklikler bazı kadınları diğerlerine göre daha fazla etkileyebilmektedir. Beyindeki bazı kimyasalların PMS’de etkin rol aldığı düşünülmektedir. Stress veya duygu durum bozuklukları (depresyon vb.) PMS’ye neden olmasa da şikayetleri artırmaktadır.


Bunların dışında da bazı faktörler PMS nedeni olma ile ilişkilendirilmişlerdir:


  • Vitamin ve mineral seviyesinde ki düşüklükler,

  • Vücutta su tutulumunu arttıran çok tuzlu gıdalar ile beslenilmesi,

  • Alkol ve kafein gibi duygu durumu ve enerji durumunu değiştiren tüketimler.

PMS, hem fiziksel hem de psikolojik şikayetlere yol açabilmektedir. Bunlar:


  • Sivilce,

  • Göğüslerde gerginilk hissiyatı,

  • Uyku sorunları,

  • Mide ve barsak rahatsızlıkları (kabızlık,ishal,yanma vb.),

  • Sırt ve baş ağrıları,

  • Yeme değişiklikleri veya aşerme,

  • Eklem ve kas ağrıları,

  • Hafıza veya dikkat bozuklukları,

  • Gerginlik,huzursuzluk, duygu dalgalanmaları veya ağlama krizleri.


Bu şikayetler hastadan hastaya değişkenlik gösterir. Bu hastalığın sizde olup olmadığına adet öncesi gerginlik sendromu günlüğü tutarak hekiminize danıştığınızda karar verilebilir. PMS tanısı koyulabilmesi için kişinin; depresyon, aksiyete, menapoz, kronik yorgunluk sendromu, irritabl barsak sendromu ve endokrin sistem (hormonal sistem) hastalığının olmadığı netleştirilmelidir.


ree

PMS Sıklığı

PMS şikayetlerinin bir kısmı birçok kadında bulunmaktadır. Ancak kadınların yüzde 3-8’inde tanı konulacak sıklık ve yoğunlukta şikayeti bulunmaktadır. PMS; geç 20’li yaşlarda ve erken 40’lı yaşlarda, en az bir çocuğu olanlarda, depresyon açısından aile öyküsü olanlarda, geçmişinde post partum depresyon ve duygu durum bozukluğu olanlarda daha sık görüldüğü bilinmektedir.


Tedavi

PMS için birçok tedavi denenmiştir. Her tedavi her kadında aynı etkinlikte değildir. Sıklıkla tedavi 3 ana başlıktan oluşur.


ree

Hayat Tarzı Değişikliği:

Eğer şikayetler çok ağır değil ise denenebilir. Egzersiz yapma, sağlıklı beslenme (meyve sebze ağırlıklı), tuz, alkol ve kafeinden uzak durma, yeterli uykuyu alma, stress ile mücadele yöntemi geliştirme, sigara içmemenin PMS şikayetlerini azaltabileceği bilinmektedir.


İlaç Tedavisi:

Ağrı şikayetinin ağrı kesicilerle azaltılması tedavide önemlidir. Doğum kontrol hapları gibi yumurtlamayı durduran ilaçlarında etkili olduğu düşünülmektedir. Antidepresanlar PMS şikayetlerinde iyileşmeye yol açmaktadır.


ree

Alternatif Tedaviler:

Bazı vitamin ve minarellerin PMS şikayetlerinin düzeltilmesinde etkili olduğu düşünülmektedir. Bunlar:

  • Folik asit

  • D vitamini ile kalsiyum

  • Magnezyum

  • B6 vitamini

  • E vitamini


Bunların dışında bazı hastaların black cohosh, chasteberry veya evening primrose oil bitki desteklerinden fayda gördüğü de bilinmektedir. Ancak bu bitkisel desteklerin ilaçlarla etkileşebileceği unutulmamalı ve hekim kontrolünde alınmalıdır.

Aile olmanın önemi bireylerin birbirlerine; duygusal, psikolojik ve sosyal açıdan destek vermelerinden kaynaklıyor. Birbirlerinin hislerini paylaşan, zorluklara birlikte göğüs geren aile üyeleri; güven, sevgi, empati bağlarını da kuvvetlendiriyor. Ancak günlük hayatın temposu, iş stresi ve sorumluklar, aile üyelerinin birbirlerine ve kendilerine zaman ayırma dengesini zorlaştırabiliyor ve ebeveynlerin ruh sağlığı üzerinde olumsuz etkiler yaratabiliyor. Klinik Psikolog İrem Burcu Kurşun; çalışırken kendine, çocuğuna, eşine, evine ve sosyal hayata vakit ayırma kısmını dengelemenin birçok ebeveyn için zorlayıcı olduğunu belirterek bireylerin psikolojik dayanıklılığını artırmak için önerilerde bulundu.

ree

İnsanlar, duygusal ve sosyal bağlantıları olan canlılardır. Etkileşimde bulunmak, destek almak ve sağlıklı ilişkiler kurmak, aile üyelerinin ruh sağlığı için hayati önem taşıyor. Hayat içerisindeki yoğunluk, bazı durumlarda aile üyelerinin birbirleriyle iletişim kurmasını ve zaman geçirmesini zorlaştırabiliyor. Bu durumda da ebeveynler birbirlerinden uzaklaşabiliyor, iletişim kopukluğu yaşanabiliyor ve duygusal bağlar zayıflayabiliyor.


Hiwell Online Terapi Platformu Klinik Psikoloğu İrem Burcu Kurşun, tüm bu yoğunluğun arasında denge kurabilmenin ve ruh sağlığını koruyabilmenin çalışan anne ve babalar için çok değerli olduğunu ifade etti. Kurşun, çalışan aile üyelerinin bireysel kaygılarını, stres tetikleyicilerini, hangi durumlar veya olaylar karşısında depresif hissettiklerini belirlemelerinin çözümün ilk adımı olduğuna dikkat çekti. Kurşun, çalışan ebeveynlerin yaşadıkları olumsuz duyguları ve zorlandığı konuları öncelikle kendilerinin kabul etmesi gerektiğini belirterek şunları söyledi:


ree

Olumsuz Deneyimleri Kabul Edin

“Olumsuz deneyimler ve hissedilen duygular kabul edilmedikçe başka sorunlar da meydana gelebilir. Çalışan aile üyeleri kendilerinin farkına vardıkça, duygularını keşfettikçe ve ihtiyaçlarını anladıkça zor duygularla baş etmelerinin yolunu da bulacaktır. Anne-babanın ruh sağlığı, çocukla kurduğu ilişkisi açısından oldukça önemli. Ebeveynlerin ruh sağlığı iyi olursa çocuğuyla ilişkisi de çocuğun ruh sağlığı da iyi olacaktır.


Kişilik Özellikleri Psikolojik Sağlamlık Becerilerinin Bir Göstergesi

Çalışırken kendine, çocuğuna, eşine, evine ve kendi sosyal hayatına vakit ayırma kısmını dengelemek birçok birey için zorlayıcıdır. İnsanların ev ve iş hayatını dengelemeye çalışırken yaşadıkları kaygı ve stresle başa çıkmaları, kişilik özellikleriyle de yakından ilişkili. Çalışan ebeveynlerin olumsuz duygularını azaltma ve iyi oluş hâllerini artırma konusundaki kişilik özellikleri, psikolojik sağlamlık becerilerinin de bir göstergesi. Bireylerin stresli bir olaya getirdiği kişilik özellikleri o olayla nasıl başa çıkacağını da etkiliyor.


ree

Sosyal Destek, Çalışan Ebeveynlerin En Büyük Destekçilerinden Biri

Bireyin başına gelen olumsuz olaylarla işlevsel şekilde başa çıkabilmesi ve mevcut durumda kriz öncesi döneme dönebilme becerisine psikolojik sağlamlık denir.”


Klinik Psikolog İrem Burcu Kurşun çalışan ebeveynlerin psikolojik sağlamlıklarını artırmaları için şu önerilerde bulundu:


  • Öz Bakım: Bireyin kendi ihtiyaçlarının farkında olması önemli. Özellikle anneler hormonların ve toplumsal normların getirdiği şekilde çocukları için kendilerini feda edebiliyor. Bebek ağlarken ya da onu beslerken anne kendi ihtiyaçlarını erteleyebiliyor. Bu durum, annenin kendi ihtiyaçlarını görmezden gelmesi olarak anlaşılmalı. Anneler, kendi ihtiyaçlarına da vakit ayırmalı. Bu noktada eş desteği çok önemli.

  • Alternatif Bakış Açısı: Çalışan ebeveynler, yaşadıkları stresli durumların ve stres tetikleyicilerinin farkında olmalı. Kendi kaygılı düşüncelerinden tetiklendikleri ve dengelemekte zorlandıkları kısımları kabul ederek alternatif bir bakış açısı geliştirilmeli. “Yaşadığım bu durumu çözmeme yardımcı olacak başka bir bakış açısı var mı?” sorusunu sormak ve yeni cevaplar bulmaya odaklanmak gerekiyor.

  • Pozitife Odaklanmak: Zor olaylar karşısında olumlu kısmı görmek, psikolojik sağlamlığın bileşenlerinden biridir. Yaşanılan her bir olaydan çıkarılacak ders mutlaka vardır. “Ben niye bunu yaşıyorum?” demek yerine “Bu olaydan kendimle/çocuğumla ilgili ne öğrenebilirim?” sorusunu sormakta fayda var.

  • Aktif Problem Çözmek: Problem odaklı başa çıkma; kişiye zarar veren, tehdit eden ya da meydan okuyan stresli koşullar hakkında yapıcı adım atma girişimlerini içerir. Yaşanan olay, başa çıkma stratejilerini de beraberinde getirir.

  • Anlam ve Amaç Bulmak: Anne ve baba olmanın getirdiği sosyal roller bulunuyor. Bu rollerin birey üzerindeki karşılıklarını keşfetmek, yaşanılan olumsuz duygularla başa çıkma konusunda yardımcı olur.

  • Sosyal Destek: Eşlerin ihtiyaç duyduğu bir başka önemli konu ise sosyal destek. Özellikle eş desteği, çalışan bireylerin olumsuz durum ve duygularla başa çıkmasında çok etkili. Sosyal destek anneden, iş arkadaşlarından, yöneticiden veya aile üyelerinden gelebilir. Terapi de çalışan anne ve babanın yaşadığı stresle başa çıkmalarına yardımcı olacak en büyük sosyal desteklerden birisidir.

Bodrum Dergi Web Sitesi © Yabancı Ses Prodüksiyon tarafından hazırlanmıştır.

bottom of page