top of page
  • Yazarın fotoğrafı: BODRUMDergi
    BODRUMDergi
  • 18 May 2023
  • 2 dakikada okunur
Dijitalleşmenin yaygınlaşıp alışkanlıkların çevrimiçi platformlara kayması hareketsizliğe yol açarken ulaşım alternatiflerinin çeşitlenmesi yürüme ihtiyacını dahi ortadan kaldırıyor. Bunlara sağlıksız ve düzensiz beslenme de eklendiğinde aşırı kilo ve obezite sorunları ortaya çıkıyor. Birçok kişi hızlı ve ve pratik bir şekilde kilo vermenin yollarını araştırırken biorezonans terapisi ameliyatsız ve kolay bir yöntem olarak öne çıkıyor.

ree

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından paylaşılan son tahminler, 2020 ila 2030 arasında neredeyse yarım milyar kişinin, fiziksel hareketsizlikten kaynaklı bir hastalığa yakalanacağına işaret ediyor. Giderek daha fazla dijitalleşen bir dünyada, insanların hareketleri azalıyor. Buna ulaşım alternatiflerinin artması, sağlıksız ve düzensiz beslenme gibi unsurlar eklendiğinde, aşırı kilo sorunları ortaya çıkıyor. Obeziteye çözüm için Fiziksel Aktivite Küresel Eylem Planı oluşturan DSÖ, bu kapsamda hazırladığı raporda, dünya genelinde her dört yetişkinden birinin ve ergenlerin yüzde 81’inin yeterince fiziksel aktivite yapmadığına dikkat çekiyor.


İştahı Baskılıyor

Diyetisyen Elif Nur Kılıç, hem sağlığını korumak hem de güzel görünmek isteyen pek çok kişinin, fazla kilolarından kurtulmak istediğini belirterek şunları söyledi: “Aralarında ameliyatın da bulunduğu pek çok yönteme başvurabiliyorlar. Myza Rezonans olarak, biorezonans terapisiyle kişinin iştahını baskılıyoruz. Böylece hastalar iştah, sindirim ve metabolizmalarına göre hızlı ve sağlıklı şekilde kilo veriyor.Birçok hasta artık daha kolay ve hızlı kilo verebilmek için farklı yöntemlerin arayışına giriyor. Biorezonans ise hem sağlıklı hem de pratik bir alternatif oluyor. Bu uygulama vücuda dışarıdan verilen titreşimlerle gerçekleştiriliyor. Vücudun etkileşime girmesi ve enerjetik doğasında değişiklik yaratılması sağlanıyor. Biorezonans uygulamasıyla danışanlarımızın özellikle karbonhidratlara karşı iştahını baskılıyoruz. Böylece diyeti bozma isteklerini engelliyoruz.


ree


Kişiye Özel Program

İştahın baskılanmasıyla birlikte zararlı gıdalara karşı da isteksizlik duyuluyor. İlk adımda kilo vermek isteyen hastalarımızla 15 ila 30 dakika bir ön görüşme yapıyoruz. Vücut analizini, kompozisyonlarını ölçen cihazlarımızla detaylı bir değerlendirmede bulunuyoruz. Böylece danışanımızın kaç seansta istediği kiloya ulaşabileceğini kararlaştırıyoruz. Ardından ise kişiye özel diyet listesi hazırlıyoruz. İlk seans genellikle 45 dakika sürüyor, sonraki seanslar ise kişinin iştah, sindirim, metabolizma hızına göre 60 dakikaya kadar çıkabiliyor.


Sigarayı Bırakma Oranı Yüzde 95’e Kadar Çıkıyor

Biorezonans terapisi sadece kilo vermek için değil, sigara, alkol, kumar bağımlılıklarında, ağrılı hastalıklarda, psikolojik ve alerjik rahatsızlıklarda da uygulanıyor. Farklı bağımlılıklar için biorezonans terapisi uygulayabiliyoruz. Bu terapi ile sigarayı bıraktırmada yüzde 70 ile yüzde 95, alkolü bıraktırmada ise yüzde 90 civarında başarı kaydediyoruz. Sigarayı bırakmakta zorlanan danışanlarımız için ücretsiz destek seansı yapıyoruz.


ree


Kişinin Kararlı Olması Önemli

Biorezonans terapileri epilepsi hastalarına, kalp pili olanlara ve hamilelere uygulanamıyor. Bu terapi yönteminde istenilen sonuca ulaşmak için birçok faktörün bir araya gelmesi gerekiyor. Biorezonans terapisini yaptıracak kişinin kararlı olması, biorezonans cihazının kaliteli olması, terapi ortamının uygun koşullara sahip olması ve biorezonans uygulayıcılarının yetkin bireyler olması gibi çok önemli. 5 yıllık tecrübemizle ve uzman kadromuzla şu ana kadar binlerce danışanımızı sağlıklı ve mutlu bir şekilde uğurladık. Obezite için bıçak altına yatmak, bağımlılıklardan kurtulmak için kutu kutu ilaç içmek yerine biorezonans terapisiyle sonuca ağrısız, sancısız, yan etkisiz ulaşabilmek mümkün.

  • Yazarın fotoğrafı: Dr. Öğr. Üyesi Turhan Şalva
    Dr. Öğr. Üyesi Turhan Şalva
  • 14 May 2023
  • 4 dakikada okunur
İnsani Gelişmişlik Endeksi; ekonomi, eğitim ve sağlık boyutlarından oluşan ve her bileşenin kendi konusunu etkileyen birçok alt bileşenin etkilerini barındıran bir endekstir. Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse, İnsani Gelişmişlik Endeksi; yaşam uzunluğu, okuryazarlık oranı, eğitim düzeyi ve ekonomik yaşam düzeyini gösteren ölçümlerin birlikte değerlendirildiği bir endekstir.


ree

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), 22 Kasım 1965 tarihinde Birleşmiş Milletler Özel Fonu ve Teknik Yardım Genişletilmiş Programı (EPTA) ortaklığı ile kurulmuştur. Küresel kalkınma ağı oluşturmak için kurulmuş bir programdır. 166 ülkede ofisleri bulunmaktadır. Binyıl kalkınma hedeflerine ulaşmak ve küresel kalkınmayı desteklemek için yoksulluğun azaltılması, demokratik yönetişim, enerji ve çevre, sosyal kalkınma, kriz önleme ve atlatma konuları üzerinde çalışır. Aynı zamanda insan haklarının korunmasını ve kadının güçlendirilmesini de destekler.


Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, bu amaçlarına ulaşmak için Birleşmiş Milletler üyesi ülkeleri birçok yönden değerlendirerek çeşitli endeksler yayınlamaktadır. İnsani Gelişmişlik Endeksi (İGE), Çok Boyutlu Fakirlik Endeksi gibi endeksler geliştirerek ülkelerin farklı alanlarda geldikleri düzeyleri değerlendirmektedir.


İnsani Gelişmişlik Endeksi; ekonomi, eğitim ve sağlık boyutlarından oluşan ve her bileşenin kendi konusunu etkileyen birçok alt bileşenin etkilerini barındıran bir endekstir. Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse İnsani Gelişmişlik Endeksi; yaşam uzunluğu, okuryazarlık oranı, eğitim düzeyi ve ekonomik yaşam düzeyini gösteren ölçümlerin birlikte değerlendirildiği bir endekstir. (Şekil-1)


İnsani Gelişme Endeksi (İGE)
İnsani Gelişme Endeksi (İGE)

Çoklu bileşenlerin tek bir formülde değerlendirildiği bu tür endeksler iyi okunursa, belirli bir zaman diliminde ülkelerin gelişme durumlarına ışık tutarlar. Elde edilen ipuçları ile gelecek dönem politikalarına yön verebilirler. Biz de bu yazıda, Türkiye’nin bu endeksin hesaplanmaya başladığı 1990 yılından bugüne kadar farklı boyutlarda kat ettiği mesafeyi inceleyeceğiz.


İnsani Gelişmişlik Endeksi, 0 ile 1 arasında bir değerdir. Değer 1’e yaklaştıkça insani gelişmişlik artar, 0’a yaklaştıkça insani gelişmişlik azalır. Ülkelerin insani gelişmişlik değerlerine göre Düşük, Orta, Yüksek ve Çok Yüksek olarak gruplandırılırlar. İnsani Gelişmişlik Endeks değeri 0,550’den küçük ise Düşük Gelişmişlik, 0,550 – 0,699 arasında ise Orta Gelişmişlik, 0,700 – 0,799 arasında ise Yüksek Gelişmişlik, 0,800 ve üzerinde ise Yüksek Gelişmişlik ifade eder. Türkiye 2021 – 2022 raporuna göre 0,838 ile Çok Yüksek Gelişmişlik göstermektedir ve dünya sırlamasında 48. sıradadır.


Türkiye, 1990 yılında Orta Gelişmişlik Düzeyli ülkeler arasında başladığı endeksde 2005 yılında 0,700 değeri ile Yüksek gelişmişlik düzeyli ülkeler arasına katılmış, 2013 yılında 0,799 değerine ulaşarak bu grupta son dönemini yaşamış 2014 yılında ise 0,819’luk değer ile artık Çok Yüksek Gelişmişlik Düzeyinde bulunan ülkeler arasına girmiştir. Bu durum hâlen güçlenerek devam etmektedir. Ülkemizin bu hızlı yükselişine rağmen kat etmesi gereken çok uzun bir yol olduğunu düşünüyorum.


Doğumda beklenen yaşam süresinin 8,3 yıl artması, Ortalama Eğitim Süresi ve Beklenen Eğitim Süresinin yaklaşık iki katına çıkması, Kişi Başına Düşen Milli Gelirin 2,5 katına çıkması ve dünya ortalamalarının altında iken bugün dünya ortalamalarının çok üzerinde bulunmamıza rağmen gelişmiş ülkelere yetişmek için birçok alanda çok mesafe kat etmemiz gerekiyor. (Tablo-1)

Türkiye'de İnsani Gelişmişlik Endeksi
Türkiye'de İnsani Gelişmişlik Endeksi

Dünya ortalamaları ile neredeyse benzer değerlerde başladığımız endeksde 2021 yılı verilerine göre doğumda beklenen yaşam süresinde 4,6 yıl, Ortalama Eğitim Süresinde 5,5 yıl ve Kişi Başına Düşen Milli Gelirde 14 bin 281 USD daha yüksek değerleri yakalamış durumdayız. Dünyadaki genel gelişme düzeyinin çok üzerinde başarı elde edilen bu sonuç bizden daha gelişmiş ülkelerle kıyaslanınca konunun önemi daha da artıyor. (Tablo-2)


Dünyada İnsani Gelişmişlik Endeksi
Dünyada İnsani Gelişmişlik Endeksi

Endeks değerinin ilk kez hesaplandığı 1990 yılında, İnsani Gelişmiş Endeksinde ilk 3 sırada yer alan ABD, Avustralya ve Kanada’nın ortalama değerlerine baktığımızda, 0,600 olan endeks değerimize karşılık 0,866 ortalama değeri ile karşılaşıyoruz. Aynı şekilde 67,7 yıl olan DBYS değerimize karşılık 76,6 yıl, 9,1 yıl olan OESE değerimize karşılık 16,6 yıl, 4,5 yıl olan BESE değerimize karşılık 11,63 yıl ve 13 bin USD olan Kişi Başına Düşen Milli Gelir değerimize karşılık 33 bin 602 USD değerlerini görüyoruz.


Endeks değerinin son hesaplandığı 2021 yılında, İnsani Gelişmişlik Endeksinde ilk 3 sırada bulunan İsviçre, Norveç ve İzlanda’nın ortalama değerlerine baktığımızda ise 0,838 olan endeks değerimize karşılık 0,961 değeri ile karşılaşıyoruz. Aynı şekilde 76,0 yıl olan DBYS değerimize karşılık 83,3 yıl, 18,3 yıl olan OESE değerimize karşılık 18,0 yıl, 8,6 yıl olan değerimize karşılık 13,6 yıl ve 31 bin 033 USD olan Kişi Başına Düşen Milli Gelir değerimize karşılık 62 bin 458 USD değerlerini görüyoruz.


ree

Ortalama Eğitim Süresi değerlerinde en gelişmiş 3 ülke kategorisini yakalamış olmamıza rağmen DBYS açısından hâlen 7,3 yıl ve Beklenen Eğitim Süresinde 5 yıl geride bulunuyoruz. Kişi Başına Düşen Milli Gelir açısından ise bu ülkelere oransal olarak bir miktar yaklaşmış olsak da değer olarak çok ciddi bir ekonomik eksiğimiz bulunmaktadır.

Ülkemizde son yıllarda niteliği tartışılsa bile neredeyse her ilimizde üniversite açılması, açık öğretim ve uzaktan eğitim imkânlarının artması, zorlaşan hayat şartları ile birlikte istihdam imkânlarındaki zorluklar insanların eğitime daha fazla değer vermesine yol açmış ve Ortalama Eğitim Süresinde çok önemli bir sıçrama yakalamamıza neden olmuştur. Buna karşın OESE’deki gelişme Beklenen Eğitim Süresine yansımamıştır.


ree

Doğumda Beklenen Yaşam Süresinde gördüğümüz gelişme, 1990 yılında 8,9 yıl olan aradaki farkın 7,3 yıla kadar inmesini sağladı. Ancak gelişmiş ülkelerde yaşayan insanların neredeyse yüzde 10’u kadar daha az yaşadığımız gerçeğini değiştiremedik.


Sağlık durumundaki iyileşme için ülkemize ait tüm sağlık göstergelerinde daha fazla başarı hikâyeleri yazılması gerekiyor. Bunların başında hastane, sağlık tesisi, sağlık personeli vb. imkânların geliştirilmesi gerektiği ve yanında en önemlisi olan koruyucu sağlık hizmetlerinin geliştirilmesini de gözden kaçırmamak gerekiyor. Özellikle çevre sağlığı alanında koruyucu hizmetler, görünmeyen birçok sağlık riskini ortadan kaldırarak daha sağlıklı, daha uzun yaşayan bir toplum hayatına kavuşmamızı ve gelişmiş ülkelere hızla yaklaşmamızı sağlayacaktır.


ree

Kişi Başına Düşen Milli Gelirin artması insanımızın daha refah içinde bir hayat sürmesine yol açarken sağlıklı yaşamasına da katkı sağlayacaktır. Bugün ülkemiz insanları Avrupa’daki insanlardan neredeyse 7 yıl daha az yaşıyorsa, öncelikli olarak geliştirmemiz gereken alanların başında bu konunun geldiğini unutmamamız gerekiyor. Her türlü kalkınma hamlesinin içinde, her davranışın ekonomik kalkınma amaçlı olması yanında mutlaka sağlık ve sosyal alanların korunması gözetilmelidir. Başta Birleşmiş Milletler olmak üzere tüm uluslararası kuruluşların Sürdürülebilir Kalkınma kavramını yerleştirmeye çalışmaları bundandır.


ree


İnsani Gelişmişlik Endeksi, tek başına bile içinde eğitim, sağlık, ekonomi gibi alanları değerlendiriyor. Bunun yanında benzer endekslerle hem Birleşmiş Milletler hem de diğer birçok uluslararası kuruluş farklı alanları değerlendirmektedir. Sadece bir tek endeks yerine, örtüşen alanları bir arada çözümleyebilmek için birden fazla endeks değerini yorumlamak daha faydalı sonuçlar doğuracaktır.

  • Yazarın fotoğrafı: BODRUMDergi
    BODRUMDergi
  • 24 Şub 2023
  • 2 dakikada okunur
Sağlıklı yaşam için kaliteli bir uykunun çok önemli olduğunu belirten Bodrum Amerikan Hastanesi Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Melek Kandemir Yılmaz, uykunun hormon düzeyleri, duygu durumu ve kiloyu etkilediğini söyledi. Uyku bozukluklarına sık olarak rastlandığını anlatan Doç. Dr. Yılmaz, en sık görülenlerinin uyku apne sendromu, uykusuzluk, huzursuz bacak sendromu ve parasomniler olduğunu belirterek, “Horlama uyku apnenin belirtisi olabilir. Uykuda solunum problemi olan hastaların horlamaları kesintiye uğrar ve apneden sonra hasta gürültülü bir şekilde tekrar horlamaya başlar. Uykuda solunum bozuklukları nedeniyle uyku parçalanır ve dinlendirici bir uyku olmaz. Gece boyunca defalarca olan bu durum nedeniyle sabah yorgun uyanma ve gün içi uyku hâli görülür. Uyku apne tedavi edilmezse, kalp krizi, inme, ritim bozukluğu, iş ve araba kazaları, unutkanlık, dikkat ve konsantrasyon bozukluğuna sebep olmaktadır. Hipertansiyon ve diyabet gibi kronik hastalıkların kontrolünde de güçlük yaşanır” dedi.


ree

SİGARA KULLANIMI VE OBEZİTE, HASTALIĞI TETİKLİYOR

Sigara kullanımı ve obezitenin de uyku apne sendromuna neden olduğu bilgisini veren Doç. Dr. Melek Kandemir Yılmaz, şunları söyledi: “En sık ‘tıkayıcı tip’te uyku apne sendromuna rastlanmaktadır. Uyku apne sendromuna daha çok 40 yaşından sonra rastlansa da çocuk ve genç erişkinlerde de görülebilir. 65 yaş üzerindeki her 10 kişiden birinde uyku apne olduğu düşünülmektedir. Ailede uyku apne sendromu varsa, erkekseniz ve kilonuz fazlaysa, riskiniz artmış demektir. Obezitenin ‘tıkayıcı tip’te uyku apne sendromuyla ilişkisi net olarak ortaya konulmuştur.


ree

Yağ birikimiyle solunum yolları daralmaktadır. Ayrıca, uyku apne de hormonal değişikliklere sebep olarak kilo almanıza neden olur. Kilo vermek uyku apne ve horlamanın azalmasını sağlar. Bu konuda diyetisyenden yardım almanız faydalı olacaktır.

Alkol, hava yolundaki kasların gevşemesine sebep olarak uyku apnenin artmasına neden olur. Ayrıca, uyku kalitesini de bozmaktadır. Sigara içenlerde uyku apne sendromuna 2 katı sıklıkta rastlanmaktadır. Sigarayı bırakmanız önerilir.


ree

TANI VE TEDAVİ

Tanı ve tedavi süreçlerin uzman hekim kontrolünde ilerlemesi gerekir.Uyku apnesi başta olmak üzere, uyku bozukluklarının tanısında ‘polisomnografi’ adı verilen uyku tetkiki yapılır. Bunun için hastanın tüm gece uyku laboratuvarında kalması gerekir. Hastaya bağlanan çeşitli kayıt elektrotlarıyla horlama, solunum olayları, kalp ritmi, kandaki oksijen seviyesi, bacak hareketleri gibi birçok parametre kaydedilir. Bu çekim ertesi gün doktor tarafından değerlendirilerek size rapor olarak verilir. Uyku apnenin en etkili tedavisi, hava yollarına pozitif basınçlı hava vererek açık tutmaya yarayan CPAP cihazlarıdır. Nasıl bir cihaz kullanacağınız ve basıncının ne olacağı uyku laboratuvarında yapılan 2. gece çekiminden sonra doktorunuz tarafından belirlenir.”


Bodrum Dergi Web Sitesi © Yabancı Ses Prodüksiyon tarafından hazırlanmıştır.

bottom of page