top of page
  • Yazarın fotoğrafı: Dr. Öğr. Üyesi Turhan Şalva
    Dr. Öğr. Üyesi Turhan Şalva
  • 14 May 2023
  • 4 dakikada okunur
İnsani Gelişmişlik Endeksi; ekonomi, eğitim ve sağlık boyutlarından oluşan ve her bileşenin kendi konusunu etkileyen birçok alt bileşenin etkilerini barındıran bir endekstir. Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse, İnsani Gelişmişlik Endeksi; yaşam uzunluğu, okuryazarlık oranı, eğitim düzeyi ve ekonomik yaşam düzeyini gösteren ölçümlerin birlikte değerlendirildiği bir endekstir.


ree

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), 22 Kasım 1965 tarihinde Birleşmiş Milletler Özel Fonu ve Teknik Yardım Genişletilmiş Programı (EPTA) ortaklığı ile kurulmuştur. Küresel kalkınma ağı oluşturmak için kurulmuş bir programdır. 166 ülkede ofisleri bulunmaktadır. Binyıl kalkınma hedeflerine ulaşmak ve küresel kalkınmayı desteklemek için yoksulluğun azaltılması, demokratik yönetişim, enerji ve çevre, sosyal kalkınma, kriz önleme ve atlatma konuları üzerinde çalışır. Aynı zamanda insan haklarının korunmasını ve kadının güçlendirilmesini de destekler.


Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, bu amaçlarına ulaşmak için Birleşmiş Milletler üyesi ülkeleri birçok yönden değerlendirerek çeşitli endeksler yayınlamaktadır. İnsani Gelişmişlik Endeksi (İGE), Çok Boyutlu Fakirlik Endeksi gibi endeksler geliştirerek ülkelerin farklı alanlarda geldikleri düzeyleri değerlendirmektedir.


İnsani Gelişmişlik Endeksi; ekonomi, eğitim ve sağlık boyutlarından oluşan ve her bileşenin kendi konusunu etkileyen birçok alt bileşenin etkilerini barındıran bir endekstir. Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse İnsani Gelişmişlik Endeksi; yaşam uzunluğu, okuryazarlık oranı, eğitim düzeyi ve ekonomik yaşam düzeyini gösteren ölçümlerin birlikte değerlendirildiği bir endekstir. (Şekil-1)


İnsani Gelişme Endeksi (İGE)
İnsani Gelişme Endeksi (İGE)

Çoklu bileşenlerin tek bir formülde değerlendirildiği bu tür endeksler iyi okunursa, belirli bir zaman diliminde ülkelerin gelişme durumlarına ışık tutarlar. Elde edilen ipuçları ile gelecek dönem politikalarına yön verebilirler. Biz de bu yazıda, Türkiye’nin bu endeksin hesaplanmaya başladığı 1990 yılından bugüne kadar farklı boyutlarda kat ettiği mesafeyi inceleyeceğiz.


İnsani Gelişmişlik Endeksi, 0 ile 1 arasında bir değerdir. Değer 1’e yaklaştıkça insani gelişmişlik artar, 0’a yaklaştıkça insani gelişmişlik azalır. Ülkelerin insani gelişmişlik değerlerine göre Düşük, Orta, Yüksek ve Çok Yüksek olarak gruplandırılırlar. İnsani Gelişmişlik Endeks değeri 0,550’den küçük ise Düşük Gelişmişlik, 0,550 – 0,699 arasında ise Orta Gelişmişlik, 0,700 – 0,799 arasında ise Yüksek Gelişmişlik, 0,800 ve üzerinde ise Yüksek Gelişmişlik ifade eder. Türkiye 2021 – 2022 raporuna göre 0,838 ile Çok Yüksek Gelişmişlik göstermektedir ve dünya sırlamasında 48. sıradadır.


Türkiye, 1990 yılında Orta Gelişmişlik Düzeyli ülkeler arasında başladığı endeksde 2005 yılında 0,700 değeri ile Yüksek gelişmişlik düzeyli ülkeler arasına katılmış, 2013 yılında 0,799 değerine ulaşarak bu grupta son dönemini yaşamış 2014 yılında ise 0,819’luk değer ile artık Çok Yüksek Gelişmişlik Düzeyinde bulunan ülkeler arasına girmiştir. Bu durum hâlen güçlenerek devam etmektedir. Ülkemizin bu hızlı yükselişine rağmen kat etmesi gereken çok uzun bir yol olduğunu düşünüyorum.


Doğumda beklenen yaşam süresinin 8,3 yıl artması, Ortalama Eğitim Süresi ve Beklenen Eğitim Süresinin yaklaşık iki katına çıkması, Kişi Başına Düşen Milli Gelirin 2,5 katına çıkması ve dünya ortalamalarının altında iken bugün dünya ortalamalarının çok üzerinde bulunmamıza rağmen gelişmiş ülkelere yetişmek için birçok alanda çok mesafe kat etmemiz gerekiyor. (Tablo-1)

Türkiye'de İnsani Gelişmişlik Endeksi
Türkiye'de İnsani Gelişmişlik Endeksi

Dünya ortalamaları ile neredeyse benzer değerlerde başladığımız endeksde 2021 yılı verilerine göre doğumda beklenen yaşam süresinde 4,6 yıl, Ortalama Eğitim Süresinde 5,5 yıl ve Kişi Başına Düşen Milli Gelirde 14 bin 281 USD daha yüksek değerleri yakalamış durumdayız. Dünyadaki genel gelişme düzeyinin çok üzerinde başarı elde edilen bu sonuç bizden daha gelişmiş ülkelerle kıyaslanınca konunun önemi daha da artıyor. (Tablo-2)


Dünyada İnsani Gelişmişlik Endeksi
Dünyada İnsani Gelişmişlik Endeksi

Endeks değerinin ilk kez hesaplandığı 1990 yılında, İnsani Gelişmiş Endeksinde ilk 3 sırada yer alan ABD, Avustralya ve Kanada’nın ortalama değerlerine baktığımızda, 0,600 olan endeks değerimize karşılık 0,866 ortalama değeri ile karşılaşıyoruz. Aynı şekilde 67,7 yıl olan DBYS değerimize karşılık 76,6 yıl, 9,1 yıl olan OESE değerimize karşılık 16,6 yıl, 4,5 yıl olan BESE değerimize karşılık 11,63 yıl ve 13 bin USD olan Kişi Başına Düşen Milli Gelir değerimize karşılık 33 bin 602 USD değerlerini görüyoruz.


Endeks değerinin son hesaplandığı 2021 yılında, İnsani Gelişmişlik Endeksinde ilk 3 sırada bulunan İsviçre, Norveç ve İzlanda’nın ortalama değerlerine baktığımızda ise 0,838 olan endeks değerimize karşılık 0,961 değeri ile karşılaşıyoruz. Aynı şekilde 76,0 yıl olan DBYS değerimize karşılık 83,3 yıl, 18,3 yıl olan OESE değerimize karşılık 18,0 yıl, 8,6 yıl olan değerimize karşılık 13,6 yıl ve 31 bin 033 USD olan Kişi Başına Düşen Milli Gelir değerimize karşılık 62 bin 458 USD değerlerini görüyoruz.


ree

Ortalama Eğitim Süresi değerlerinde en gelişmiş 3 ülke kategorisini yakalamış olmamıza rağmen DBYS açısından hâlen 7,3 yıl ve Beklenen Eğitim Süresinde 5 yıl geride bulunuyoruz. Kişi Başına Düşen Milli Gelir açısından ise bu ülkelere oransal olarak bir miktar yaklaşmış olsak da değer olarak çok ciddi bir ekonomik eksiğimiz bulunmaktadır.

Ülkemizde son yıllarda niteliği tartışılsa bile neredeyse her ilimizde üniversite açılması, açık öğretim ve uzaktan eğitim imkânlarının artması, zorlaşan hayat şartları ile birlikte istihdam imkânlarındaki zorluklar insanların eğitime daha fazla değer vermesine yol açmış ve Ortalama Eğitim Süresinde çok önemli bir sıçrama yakalamamıza neden olmuştur. Buna karşın OESE’deki gelişme Beklenen Eğitim Süresine yansımamıştır.


ree

Doğumda Beklenen Yaşam Süresinde gördüğümüz gelişme, 1990 yılında 8,9 yıl olan aradaki farkın 7,3 yıla kadar inmesini sağladı. Ancak gelişmiş ülkelerde yaşayan insanların neredeyse yüzde 10’u kadar daha az yaşadığımız gerçeğini değiştiremedik.


Sağlık durumundaki iyileşme için ülkemize ait tüm sağlık göstergelerinde daha fazla başarı hikâyeleri yazılması gerekiyor. Bunların başında hastane, sağlık tesisi, sağlık personeli vb. imkânların geliştirilmesi gerektiği ve yanında en önemlisi olan koruyucu sağlık hizmetlerinin geliştirilmesini de gözden kaçırmamak gerekiyor. Özellikle çevre sağlığı alanında koruyucu hizmetler, görünmeyen birçok sağlık riskini ortadan kaldırarak daha sağlıklı, daha uzun yaşayan bir toplum hayatına kavuşmamızı ve gelişmiş ülkelere hızla yaklaşmamızı sağlayacaktır.


ree

Kişi Başına Düşen Milli Gelirin artması insanımızın daha refah içinde bir hayat sürmesine yol açarken sağlıklı yaşamasına da katkı sağlayacaktır. Bugün ülkemiz insanları Avrupa’daki insanlardan neredeyse 7 yıl daha az yaşıyorsa, öncelikli olarak geliştirmemiz gereken alanların başında bu konunun geldiğini unutmamamız gerekiyor. Her türlü kalkınma hamlesinin içinde, her davranışın ekonomik kalkınma amaçlı olması yanında mutlaka sağlık ve sosyal alanların korunması gözetilmelidir. Başta Birleşmiş Milletler olmak üzere tüm uluslararası kuruluşların Sürdürülebilir Kalkınma kavramını yerleştirmeye çalışmaları bundandır.


ree


İnsani Gelişmişlik Endeksi, tek başına bile içinde eğitim, sağlık, ekonomi gibi alanları değerlendiriyor. Bunun yanında benzer endekslerle hem Birleşmiş Milletler hem de diğer birçok uluslararası kuruluş farklı alanları değerlendirmektedir. Sadece bir tek endeks yerine, örtüşen alanları bir arada çözümleyebilmek için birden fazla endeks değerini yorumlamak daha faydalı sonuçlar doğuracaktır.

  • Yazarın fotoğrafı: Dr. Öğr. Üyesi Turhan Şalva
    Dr. Öğr. Üyesi Turhan Şalva
  • 12 Şub 2023
  • 4 dakikada okunur
Koruyucu hizmetler nankördür. Uygulayıcıları açısından etkisini hemen göstermeyen bu önlemler, yıllar sonra ortaya çıkan olumlu ya da olumsuz sonuçlarla takdir kazanır. Belki hayat boyu sonucunu hiç görmeyeceğimiz önlemleri değerlendirmek için mutlaka olumlu ya da olumsuz bir sonuç olmasını bekleyemeyiz. Akciğer kanseri olmadan yaşamının sonuna kadar sağlıklı bir şekilde yaşayan kişiye, bunun sigara içmeden yaşamını sürdürmesinin bir ödülü olduğunu ya da ona sigarasız bir yaşamı benimseten ailesinin, öğretmenlerinin, basın yayın organlarının ya da hekimlerin koruyucu hizmet ve destekleri sayesinde olduğunu hissettirmek zordur.

ree

Sağlık hizmetlerinde koruyucu/önleyici çalışmalar birçok hastalığın kişi ya da toplum bazlı oluşumunu ya da yayılımını önlemektedir. Bunun örneklerini pandemi döneminde fazlasıyla yaşadık ve toplumlar korunma kavramı ile tanıştı.

Kavramlara baktığımız zaman korumak; bir kimseyi ya da bir şeyi tehlikeden, güç bir durumdan ya da dış etkilerden uzak tutmak olarak tanımlanırken koruyucu; korumak eylemini yapan, koruyan, esirgeyen, gözeten kişi ya da kurallar/eylemler için kullanılan bir kavramdır.

Birçok alanda koruyucu kural ya da eylemlerden bahsedebiliriz. Mesela ülke güvenliği için askeri önlemler almak, ordu kurmak, silahlanmak, sınır güvenliğini sağlamak koryucu önlemlerdir. Bu uygulamalar yapılmadığında ülke güvenliği tehlikededir. Ancak bir savaş olmazsa eksikliği fark edilmeyebilir. Savaş başladığında iş işten geçmiş olur. Artık ordu kurmaya ya da silahlanmaya çalışmanın belki de hiç faydası olmayacaktır. Çünkü düşman ülkenizi zayıf yakalamıştır.

Adalet sistemi her türlü suç teşkil edecek eyleme karşı kurallarını belirleyerek önlemini alır. Başta anayasa olmak üzere anayasaya uygun yasalarla adalet sistemi inşa edilir. Toplum bu yasalar çerçevesinde kendi kendini yönetmeye başlar. Yönetim sisteminin basamakları kendi kuralları içerisinde adil bir toplum düzeni oluşturur. Anayasa ve yasalar toplum düzenini sağlar, haksızlık ve karışıklıkları önlemek için tedbirler alınmıştır.

Sağlık da benzer şekilde koruyucu önlemlerle yürütülen bir yapıdır. Hem bireysel sağlık hem de toplumsal sağlık ortamı koruyucu hizmetlerin etkisi ile yürütülür.


ree

Doğumdan itibaren bebeğin mümkün olduğunca uzun süre anne sütü ile beslenmesinin önemini vurgulamak, yaklaşık 80 yıl ortalama ile devam edecek yaşam boyunca bağışıklık sisteminin daha güçlü olmasını ve hastalıklara karşı daha dirençli olmayı sağlar. Bebeklik ve çocukluk çağında yapılan birçok aşı bazı hastalıklara karşı ömür boyu bağışıklık sağlar. Fiziksel aktivite ve sağlıklı, dengeli beslenme ile sürdürülen bir yaşamın bireyin sağlığına olan katkısı gelecek yıllarda hissedilebilir. Temizlik, hijyen kurallarına uyulması birçok bulaşıcı hastalığı önler. Dezenfeksiyon uygulamaları yine birçok bulaşıcı hastalığı önler. Çevre kirliliği oluşturan etkenlere karşı alınan tedbirler gelecekte oluşabilecek çevresel felaketleri önler. İş kazalarına veya meslek hastalıklarına karşı alınan birçok tedbir olası kaza ya da hastalıkların sonuçlarını ortadan kaldırır.

Örnekleri verilen olası sağlık sorunlarına karşı olayın gerçekleştiği tarihe kadar alınan önlemler, bir olay gerçekleşmediği takdirde hissedilemez. Değeri anlaşılmaz. Yeterince anne sütü ile beslenenlerin hastalıklara karşı daha dirençli oldukları günlük hayatımızda konuşulmaz. Değerlendirilmez. Ancak anne sütünü yeterince alamayan bir çocuğun bir süre sonra önemli bir hastalığa karşı vücudunun zayıf kalması ve hayatını kaybetmesi, olayı yaşayanlar tarafından değerlendirilebilir. Hekimler bu konunun önemini vurguladıkları zaman, anne sütünün koruyucu etkisini hatırlatır.

Kızamık aşısı olmayan bir çocuk, komplikasyonlar nedeniyle hayatını kaybettiği zaman, aşılı çocukların aileleri çocuklarına yaptırdıkları aşının koruyucu etkisini ve önemini hissederler.

Sağlıklı ve dengeli beslenen, hareketli bir yaşam süren kişiler, birçok sistemik hastalığı önlediğini normal yaşam sırasında hissedemezler.

Obez ya da hareketsiz kişiler, sağlık sorunu yaşayana kadar yaşamlarından şikayet etmezler. Ama sistemik sağlık sorunları yaşadıkları zaman geçmişte yanlış yaşam tarzı içinde yaşadıklarını fark ederler ancak geç kalmış olurlar.

Sigara içen insanlar, ciddi sağlık sorunları yaşayana kadar sorunun farkına varmazlar. İçmeyenler ise hem kendi sağlıklarını hem de toplum sağlığını korumak için ne kadar önemli bir tedbir aldıklarını bilmeyebilirler. Çevrelerinde sağlık sorunu yaşayan ve sigara içen kişileri görünce farkında olmadan ne kadar önemli bir tedbiri uyguladıklarını anlayabilirler.

Koruyucu hizmetler nankördür. Uygulayıcıları açısından etkisini hemen göstermeyen bu önlemler yıllar sonra ortaya çıkan olumlu ya da olumsuz sonuçlarla takdir kazanır. Belki hayat boyu sonucunu hiç görmeyeceğimiz önlemleri değerlendirmek için mutlaka olumlu ya da olumsuz bir sonuç olmasını bekleyemeyiz.

Akciğer kanseri olmadan, sağlıklı bir şekilde yaşayan kişiye, bunun sigara içmeden yaşamını sürdürmesinin bir ödülü olduğunu ya da ona sigarasız bir yaşamı benimseten ailesinin, öğretmenlerinin, medyanın ya da hekimlerin koruyucu hizmet ve destekleri sayesinde olduğunu hissettirmek zordur.

İnsanlara, başlarına gelmeyen olayların kendi kendilerini sakınmaları sayesinde olduğunu hissetiremezsiniz. Kişisel sağlık önlemlerine ve toplumsal kurallara uymaları, çevrelerinde istenmeyen olaylarla karşılaşan birileri olmadan anlam kazanmıyor.

Sonuç olarak, koruyucu hizmetler görünmeyen etkiler yaratır. Görünmeyen etkilerin normal yaşam içinde farkına varılmıyor. Tıpkı altyapı yatırımlarının görünmeyen yatırımlar olduğu, gözle görülmeyen hizmetler sınıfına girdiği için etkilerinin çok uzun vadede ortaya çıkması gibi koruyucu hizmetlerin etkisi de ya hiç fark edilmeyebilir ya da çok uzun süre sonunda anlaşılabilir.

Koruyucu sağlık hizmetleri de bu kapsamda değerlendirilebilir. Hekimlerin hastalıklarımızı tedavi etmelerinden daha değerli olanı, hastalanmamızı önleyici yaklaşım ve uygulamalarıdır. Bunları onlar tek başına yapamazlar. Uzun uğraşlar sonucunda eğitimle ya da sabırla olumlu sağlık davranışları kazandırarak koruyucu sağlık hizmetleri verirler. Bu bazen doğrudan kişiye yönelik olabilirken bazen ve çoğunlukla da toplumsal olarak uygulanabilir.Doğrudan almadığımız bir hizmeti fark etmememiz doğaldır. Hava kirliliğini önlemek için geliştirilen politikalar halk sağlığını doğrudan etkiler. Ancak insanlar bunun etkisini belki de hiç fark edemezler.

Hastalıkları tedavi eden hekimlerimize olan ihtiyacımız sınırsızdır. Dahili veya cerrahi tedavileri uygulayan hekimlik branşları hayatımızın vazgeçilmez bir parçasıdır. Ancak bir o kadar vazgeçilmez olan da hastalanmamızı önlemeye yönelik tıbbi yaklaşımlardır. Bugün için koruyucu sağlık hizmeti veren hekim ve sağlık personeli sayımız, tedavi edici hizmet veren hekim ve sağlık personelimiz ile kıyaslanamayacak kadar azdır.

Gelecekte tedavi edici hizmet veren hekim ve sağlık personeline olan ihtiyacımızın yok denecek kadar az olacağı günler yaşanması, koruyucu sağlık hizmetleri kavramının değerinin anlaşılacağı bir dünyaya ulaşılması dileğiyle sağlıklı günler dilerim.


  • Yazarın fotoğrafı: Dr. Öğr. Üyesi Turhan Şalva
    Dr. Öğr. Üyesi Turhan Şalva
  • 30 Kas 2022
  • 5 dakikada okunur
Ev kiralarının aşırı artışı, öğrencileri ve velileri ekonomik seçenek arayışlarına yönlendirdi. Birkaç öğrencinin birleşip ev kiralaması bir seçenek olsa da en ekonomik ve kullanışlı seçenek olarak öğrenci yurtları ilk sırada yer alıyor. Öğrencilerimizin barınma sorunları, beraberinde getireceği birçok sağlık sorunu nedeniyle önemli bir halk sağlığı sorunu olmaya başladı.

ree

Eğitim öğretim yılının başlaması ile birlikte üniversite öğrencilerinin barınma sorunları yeniden ortaya çıktı. Son dönemde artan enflasyonla birlikte ev kiralarının aşırı artışı, öğrencileri ve velileri ekonomik seçenek arayışlarına yönlendirdi. Birkaç öğrencinin birleşip ev kiralaması bir seçenek olsa da en ekonomik ve kullanışlı seçenek olarak öğrenci yurtları ilk sırada yer alıyor. Öğrenci yurtlarının yetersizliği de son günlerde sıkça konuşulmaya başlandı. Öğrencilerimizin barınma sorunları, beraberinde getireceği birçok sağlık sorunu nedeniyle önemli bir halk sağlığı sorunu olmaya başladı.


ree

Ülkemizde üniversite öğrencileri ve barınma ihtiyaçları ile ilgili son duruma bir bakalım. Türkiye’de 2021-2022 eğitim öğretim yılında toplam 7 milyon 829 bin 148 ön lisans ve lisans öğrencisi bulunuyor. Bunların 3 milyon 513 bin 4’ü açıköğretim programlarına kayıtlı olduğu için devam zorunluluğu olan öğrenci sayısının 4 milyon 316 bin 144 olduğunu söyleyebiliriz.


Yurt imkânlarına baktığımız zaman 2020-2021 eğitim öğretim döneminde Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı 773 yurtta 695 bin 834 öğrenci kapasitesi bulunuyor. Aynı yıl verilerine göre özel öğrenci yurt sayısı 1.855 ve öğrenci kapasitesi 174 bin 924.


Danimarka, Hollanda, İsveç gibi birçok Avrupa ülkesinde üniversite öğrencilerinin yurtlardan yararlanma oranı yüzde 30 civarında. Bu durumda, ülkemizde yaklaşık 1 milyon 300 bin öğrenci kapasiteli yurt ihtiyacı olduğunu söyleyebiliriz. 2021 yılı verilerine göre hâlen ülkemizde 870 bin civarında öğrencimize barınma imkânı sunabiliyoruz. Yaklaşık 430 bin yani mevcut kapasitenin yüzde 50’si kadar daha yurt ihtiyacımız var. Yapılacak yeni yurtların inşası öncesinde yurtların fiziki koşulları ile diğer özelliklerini gözden geçirmenin yapılacak yatırımların verimliliğini olumlu etkileyeceğini düşünüyorum.


ree

Ayrıca, öğrencilerimize sadece yatıp kalkacakları mekânlar yerine, her açıdan uyum sağlayıp değerlendirecekleri bir yaşam alanı sunmanın önemini de vurgulamak zorundayız. Öğrencilerin kaliteli bir yaşam sürerek iyi bir eğitim almaları önceliğimiz olmalıdır. Türkiye’de öğrenci yurtlarının mevzuatımızla belirlenen bazı özelliklerini vurgulamak gerekirse;


  • Binalarda yangın ve depreme yönelik önlemler konusunda ilgili mevzuat hükümlerine uygun önlemler alınır.

  • Yurtlara giriş çıkışlarda elektronik kayıt sistemi uygulanır.

  • İş Sağlığı ve Güvenliği Mevzuatı hükümleri yerine getirilir.

  • Kişi başı en az 12 metreküp hava hacmi olan yatakhane bulunmalıdır.

  • 8 öğrenci için bir duş, lavabo ve tuvalet bulunmalıdır.

  • Odalarda en fazla 6 öğrenci barınabilir.

  • Sabah kahvaltısı hizmeti verilmesi zorunludur.

  • Binalarda en az yılda 2 kez böcek ve haşerelere karşı ilaçlama yapılır.

  • Temiz içme ve kullanma suyu ile yedek su deposu bulunur.

  • Sağlık ve güvenlik şartlarına uygun nitelikte aydınlatma ve ısıtma sistemi bulunur.

  • En az 2 hasta kabul edilebilir nitelikte revir bulunur.

  • Özürlü öğrenciler için uygun tuvalet, rampa veya asansör bulunur.


ree

2018 yılında Gençlik ve Spor Bakanlığı Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu tarafından, “Hizmetlerde süreklilik ve etkinliği sağlamak, öğrencilerin yaşam kalitesini arttırmak ve öğrenci memnuniyetini yükseltmek” amacıyla Yurt Hizmet Kalite Standartları Uygulama Rehberi yayınlandı. Bu rehbere göre;


  • Yurtlarda bulunan asansör, jeneratör, telefon santrali, fotokopi ve diğer tüm cihazların özelliklerine uygun periyotlarda bakım ve onarımlarının yapılması

  • Yurtlarda öğrencilerin ders çalışabilmelerine olanak sağlayıcı fiziksel alanlar oluşturulmalıdır. o Ders çalışma alanları öğrenci odaları içerisinde ve/veya yurdun imkânlarıyla orantılı şekilde her blokta en az 1 adet ders çalışma salonu şeklinde düzenlenmelidir.

  • Her bloğun zemin katında engelli öğrencilerin kullanımına uygun şekilde düzenlenmiş, içerisinde tuvalet, duş ve lavabosu bulunan oda tahsis edilmelidir. (İkişer kişilik)

  • Yurt müdürlüklerinde, yurdun fiziki konumu ve şartlarına uygun olarak yeteri kadar dış yüzü beyaz, üzerinde kırmızı ay işareti olan ecza dolabı bulunmalıdır.

  • Çölyak, diyabet vb. hastalığı olan öğrencilere istekleri hâlinde, lokanta ve kantin işletmelerinden uygun yemek çıkartılması sağlanır.

  • Solunum rahatsızlığı olan öğrenciler, daha az öğrencinin barındığı odalara yerleştirilir ya da başka bir yurda nakli yapılır.


Bunların dışında beslenme, eğitim ve güvenlikle ilgili standartlar da rehberde yer almaktadır. Bu tür mevzuat ya da standartların düzenlenmesi gerekiyor ve önemli tespitler yapılmış durumda. Ancak uygulamada bu kuralların ne kadar uygulandığı, öğrencinin yaşam kalitesine nasıl yansıdığı gözden kaçırılmamalı.


ree

Kamuya bağlı yurtlar açısından oluşan bu durum mevzuatta özel yurtlar için de geçerlidir. Ülkemizde kamu veya özel yurtların güncel durumu hakkında bir gözlem yapılamadı. Ancak öğrencilerimizin hem eğitimdeki başarısını hem de fiziksel ve ruhsal sağlıklarını etkileyebilecek süreçler içeren yurt sorununun dikkatle izlenmesi gerektiği bilinmelidir.


Eğitim öğretim yılının başlaması ile birlikte üniversite öğrencilerinin barınma sorunları yeniden ortaya çıktı. Son dönemde artan enflasyonla birlikte ev kiralarının aşırı artışı, öğrencileri ve velileri ekonomik seçenek arayışlarına yönlendirdi. Birkaç öğrencinin birleşip ev kiralaması bir seçenek olsa da en ekonomik ve kullanışlı seçenek olarak öğrenci yurtları ilk sırada yer alıyor. Öğrenci yurtlarının yetersizliği de son günlerde sıkça konuşulmaya başlandı. Öğrencilerimizin barınma sorunları, beraberinde getireceği birçok sağlık sorunu nedeniyle önemli bir halk sağlığı sorunu olmaya başladı.


Ülkemizde üniversite öğrencileri ve barınma ihtiyaçları ile ilgili son duruma bir bakalım. Türkiye’de 2021-2022 eğitim öğretim yılında toplam 7 milyon 829 bin 148 ön lisans ve lisans öğrencisi bulunuyor. Bunların 3 milyon 513 bin 4’ü açıköğretim programlarına kayıtlı olduğu için devam zorunluluğu olan öğrenci sayısının 4 milyon 316 bin 144 olduğunu söyleyebiliriz.


Yurt imkânlarına baktığımız zaman 2020-2021 eğitim öğretim döneminde Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı 773 yurtta 695 bin 834 öğrenci kapasitesi bulunuyor. Aynı yıl verilerine göre özel öğrenci yurt sayısı 1.855 ve öğrenci kapasitesi 174 bin 924.


ree

Danimarka, Hollanda, İsveç gibi birçok Avrupa ülkesinde üniversite öğrencilerinin yurtlardan yararlanma oranı yüzde 30 civarında. Bu durumda, ülkemizde yaklaşık 1 milyon 300 bin öğrenci kapasiteli yurt ihtiyacı olduğunu söyleyebiliriz. 2021 yılı verilerine göre hâlen ülkemizde 870 bin civarında öğrencimize barınma imkânı sunabiliyoruz. Yaklaşık 430 bin yani mevcut kapasitenin yüzde 50’si kadar daha yurt ihtiyacımız var. Yapılacak yeni yurtların inşası öncesinde yurtların fiziki koşulları ile diğer özelliklerini gözden geçirmenin yapılacak yatırımların verimliliğini olumlu etkileyeceğini düşünüyorum. Uzun yıllar sağlıklı bir şekilde kullanılması açısından önemlidir.


  • Su depoları yılda iki defa (ara yıl ve yaz tatillerinde) boşaltılarak dezenfekte edilir ve kayıt altına alınır.

  • Suyun şehir şebekesi dışında herhangi bir yerden temini hâlinde en geç ayda bir kez su numunesi alınır ve analiz yaptırılarak kayıtları tutulur.

  • Atıklar düzenli periyotlarda toplanır ve taşınır. Atıklar teslimine kadar, geçici depolama alanlarında muhafaza edilir.

  • Öğrenci odaları planlanırken öğrencilerin rahat kullanımı göz önünde bulundurulmalıdır. Bu amaçla öncelikle her bir öğrencinin yaşam alanı asgari 10 metrekare ve her odada 3 veya 4’er kişi kalacak şekilde planlama yapılmalıdır. Banyo ve tuvalet oda içerisinde yer almalıdır.

  • Öğrencilerin odalarında giyinme alanı ve ders çalışabilmeleri amacıyla odada barınan öğrenci sayısı kadar çalışma masası bulunmalıdır.


Burada bazı önerilerle konuya farklı açılardan bakmamız gerekebilir. Örneğin;


  • Yurtların kontrol ve denetimi öğrencilerin geri bildirimleri ve bağımsız denetim kuruluşlarının raporlarının birleşiminden oluşan bir sistemle sağlanabilir,

  • Teknolojik gelişim ve eğitimin dijitalleşmesini düşünerek yurtların elektronik imkânları güçlendirilmeli, özellikle internet kapasiteleri geliştirilebilir,

  • Öğrencilerimizin sosyal gelişimlerine katkı yapacak organizasyonlar özendirilebilir, bu konuda engelleyici değil özendirici olunabilir,

  • Hizmet içi eğitim benzeri faaliyetler geliştirilerek öğrencilere verilecek eğitimler (sosyal konular, sağlığı geliştirme programları, stresle baş etme vb.) özendirilerek oluşturulan puanlama sistemiyle yurt ücretlerinde indirimler yapılabilir,

  • Birçok sivil toplum kuruluşunun sosyal yardım olarak, öğrencilere verdiği nakdi bursların bir kısmı yurt yatırımına dönüştürülerek ihtiyaç sahibi öğrencilerin bir kısmına yurt sağlanabilir.


Gençler ve öğrenciler arasında intihar eğiliminin arttığı, bulaşıcı hastalıkların dünyamızı kasıp kavurduğu, birçok bağımlılık türünün giderek yaygınlaştığı, mental sorunların arttığı bugünlerde hem gençlerimizin sağlığını korumak, hem başarılı bir eğitim dönemi geçirmelerini sağlamak hem de yaşam kalitelerini arttırmak için öğrencilerimizin barınma ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılamak zorundayız.


Her bir öğrencinin eğitimi ülkemiz için büyük önem taşıyor. Üniversitelerimizde görev yapan eğitim ordumuz kadar toplum olarak öğrencilerimizin ihtiyaçlarını en uygun şekilde karşılamak da geleceğimize katkı sağlayacaktır. Unutmayalım ki eğitim bir ekip işidir. Aileden başlayarak devam eden bu süreçte öğrenciyi okula taşıyan servis vb. araçlarının, üniversitelerimizdeki sosyal, spor ve rekreasyon alanlarının, yemekhanelerin, yurtların önemi de yadsınamaz.


Yaşam kalitesi, öğrencilerimiz için tüm boyutları ile değerlendirilerek en üst düzeyde nitelikli hizmet almaları sağlanmalıdır.

Bodrum Dergi Web Sitesi © Yabancı Ses Prodüksiyon tarafından hazırlanmıştır.

bottom of page