top of page
  • Yazarın fotoğrafı: BODRUMDergi
    BODRUMDergi
  • 20 Şub 2024
  • 2 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 29 Şub 2024

Yiyeceklerin raf ömürleri, paketlenmesi, saklama koşulları gibi etkenler bozulma sürecini etkiliyor. Özellikle her öğünün vazgeçilmezi olan ekmekler, çabuk bayatladığı için kolay gözden çıkarılan yiyecekler arasında yer alabiliyor. Özellikle her öğünde sofraların vazgeçilmezi ekmeklerin israf edildiğine dikkat çeken toptan ekmek imalatı markası Chef Morkoç Gıda Kurucusu Ulaş Morkoç, ekmeklerin raf ömürleri ve saklama koşullarıyla ilgili şu ipuçlarını verdi:

ree

İnsanların gıdaya erişimi kolaylaştıkça, israf edilen gıda sayısı da o kadar arttı. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın verilerinde, dünyada her yıl gıdaların yaklaşık üçte birinin, Türkiye’de ise, kişi başına 93 kilogram yiyeceğin çöpe atıldığı yer alıyor. Bu miktar, küresel çapta perakende satış noktaları, evler ve restoranlardaki tüketime hazır gıdaların yüzde 17’sinin doğrudan atıldığı anlamına geliyor. Gıda kayıpları daha çok üretim, saklama, işleme, dağıtım ve pazarlama aşamalarındaki altyapı eksikliğinden kaynaklanıyor.


ree

Ekmeğin Raf Ömrü 5 Güne Kadar Uzayabilir

“Gıda tüketiminde doğallık ve tazelik özellikle ekmek gibi temel besin maddelerinde hayati önem taşıyor. Doğal ekmeklerin raf ömrü, içerikler, nem oranı, saklama koşulları ve iklim gibi çeşitli faktörlere bağlı. Doğru saklama yöntemleriyle raf ömrü 3 ila 5 gün arasında uzayabilir. Doğal ekmek tüketimi ve doğru saklama yöntemleriyle gıda israfını önleyebiliriz.


ree

Buzdolabında Saklanan Ekmeklerde Lezzet Değişikliği Olabilir

Doğal ekmek; sadece un, su, maya ve tuz gibi temel malzemeler kullanılarak üretilir ve katkı maddesi içermez. Ekmek türü, içerikleri, saklama koşulları ve hijyen, doğal ekmeklerin raf ömrünü etkileyen başlıca faktörlerdir. Doğal ekmeklerde katkı maddesi olmadığı için ömürleri daha kısadır. Ekmekler serin ve kuru yerlerde, hava almayan kaplarda saklanmalıdır. Bu şekilde saklanan ekmeklerin raf ömrü uzar. Ayrıca derin dondurucuda saklamak da alternatif bir yöntemdir. Buzdolabında saklanan ekmekler, nem kaybı ve lezzet değişiklikleri yaşayabilir.


ree

Ekşi Mayalı Ekmekler 10 Gün Taze Kalabilir

Nem oranı yüksek ekmekler, mikrobiyal büyüme için daha elverişli bir ortam oluşturur. Bu durum, ekmeklerin daha hızlı bozulmasına yol açabilir. Farklı ekmek türlerinin raf ömürleri de farklıdır. Örneğin, ekşi mayalı ekmekler doğal asitliği sayesinde küf ve bakteri oluşumunu engeller. Buzdolabında yedi ile on gün taze kalabilir. Buna karşılık, tam buğday ekmeği gibi yüksek nem içeren ekmekler, daha kısa raf ömrüne sahiptir. Buzdolabında beş ile yedi gün taze kalabilir.”


ree

Ekmek Üretiminde Hijyen Raf Ömrünü Etkiler

Hamburger imalatıyla başladıkları hizmetlerini; tost ekmeği, sandviç ekmeği, roll ekmeği, bazlama, çavdar ekmeği, glutensiz burger ekmeği gibi farklı ürünlerle çeşitlendirdiklerini belirten Ulaş Morkoç, “Kavulca buğdayından hamburger ekmeği üretmeye yönelik çalışmalar yapıyoruz. Kars bölgesinde yetişen, kaybolmaya yüz tutmuş Kavulca buğdayı, taş değirmende öğütülür. Zor bir buğday olduğu için çok fazla üretilemiyor. Hava şartlarının değişmesi nedeniyle yetiştirilmesi daha da zor hâle geldi” dedi.

Maria Grazia Chiuri imzalı Dior Haute Couture İlkbahar-Yaz 2024 koleksiyonunun tamamına, büyüleyici Ariadne’nin repliklerini hatırlatan “aura” kavramı nüfuz ediyor.

ree

Büyüleyici bir Ariadne’nin ipliği gibi, “aura” kavramı, Maria Grazia Chiuri tarafından hayal edilen tüm Dior haute couture ilkbahar-yaz 2024 koleksiyonunu besliyor. Tekstil sanatının çoğul güzelliğini keşfeden Kreatif Direktör, gösterinin Big Aura adlı senaryosunu tasarlayan Isabella Ducrot ile büyüleyici, yaratıcı bir diyalog başlattı. Koleksiyondaki 23 siluet, siyah karelerin içerisine yerleştirilmiş görsellerle sunuldu. Her haute couture parçası, aura ve benzersizliğin bir sembolüydü âdeta.


Koleksiyonda çağdaş görünümleri hayata geçirmek için Maison’un arşivleri yeniden ziyaret ediliyor. Mösyö Dior’un 1952 Sonbahar-Kış koleksiyonu için tasarladığı “La Cigale” isimli elbiseden ilhamla tasarlanan parçalar, Christian Dior’un çok sevdiği bir efekt olan rafine “moiré” kumaşla yüceltiliyor.



Sırayla sunulan kreasyonlar mimari bir zarafet inşa ediyor: Heybetli yakalı paltolar, abartılı kesimleri ortaya çıkaran geniş etekler, katmanlar, pantolonlar ve ceketler. Kadife giysiler cazibeyi artırıp akıcı bir şekilde hareket ederken görkemli bir kuş tüyü pelerin, işlemeli çift taraflı organze bir elbisenin üzerine oturuyor. Haute couture’ün auratik, heykelsi ve metamorfik değerini ifade eden bu muhteşem hikâye, başka dünyalara yolculuğa davet niteliği taşıyor.

  • Yazarın fotoğrafı: Mustafa Küçük
    Mustafa Küçük
  • 15 Ara 2023
  • 4 dakikada okunur
Gerçek hayat hikâyelerinin izini sürerek romanlarının çatısını kuran; İncir Kuşları, Piruze, Aşk Başka Evde gibi ses getiren romanların yazarı Sinan Akyüz, hayattaki en önemli başarının insan kalabilmek olduğunu belirterek, “Ama öyle zalim insanlardan biri olarak değil, merhamet sahibi insanlardan biri olarak kalabilmek. Galiba bu hayatta yazılması en zor olan hikâyenin adıdır merhamet!” dedi. ‘Ben, Amir / Savaşın Unutulan Çocuğu” Bosna’daki soykırımı anlatan üçlemenin son kitabıyla raflardaki yerini alan Sinan Akyüz, Bodrum Dergi’nin konuğu.

Sinan Akyüz | Yazar
Sinan Akyüz | Yazar

Biraz kendinizden bahseder misiniz, Sinan Akyüz kimdir?

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunuyum. Aynı zamanda eski bir gazeteci ve fotoğrafçıyım. Uzun yıllar çeşitli gazete ve dergilerde çalıştıktan sonra gazetecilik mesleğini bırakıp emekliye ayrıldım.


Peki yazmaya olan ilginiz ne zaman başladı? Sizi yazmaya yönlendiren, esinlendiğiniz isimler oldu mu?

Doğrusu gazetecilik yaptığım dönemde başladı. Yaptığım haberlerden ve yazdığım köşe yazılarından zevk almamaya başlamıştım. Çünkü o günlerde bir şeyi fark ettim. O da şuydu: ‘Yaptığım her haber ve yazdığım her köşe yazısı suyuna tirit yazılardı!’ Yani, bu yazılar ölümsüz değildi. Bugün vardı ama yarın yoktu. Mesleki çıkmaza girdiğim o dönemde baş ucumda duran kitaba birden gözüm takıldı. Kitabın kapağında ‘William Shakespeare, Romeo ve Juliet’ yazıyordu. Galiba o an bir aydınlanma yaşadım ve şunu fark ettim: Aslında Shakespeare’i ölümsüz kılan şey yarattığı bu güçlü karakterlerdi. Romeo ve Juliet. O gün anladım ki Shakespeare ölümsüz biriydi ve bu ölümsüzlüğün kapısını da Romeo ve Juliet’le aralamıştı. Ben o gün bu gerçeği fark eder etmez suyuna tirit yazılar yazmayı bıraktım ve böylece kalıcı eserler üretmeye başladım.


Çoğu sanat dalında olduğu gibi yazarlar için de motivasyon önemli bir nokta. Çalışırken sizi motive eden şeyler nelerdir?

Bu soruya iki kelimeyle cevap verebilirim: Disiplin ve sabır! Bir roman yazarının motivasyonunu bence bu iki şey sağlıyor. Disiplin çünkü roman yazmak maraton koşmaya benzer. Ancak o disiplin içinde zamanı verimli kullanabiliyorsunuz. Sabır çünkü roman yazmak çok sabır gerektiren son derece sıkıcı bir iştir. Bir de şunu belirtmek isterim ki ben bazı yazarların aksine ilhama inanan biri değilim. İlham dediğiniz şey ya şarkı sözü yazarları ya da şairler için geçerli olabilir ancak. Altı yüz sayfa roman yazan bir yazarın herhâlde ilhamdan daha başka şeylere ihtiyacı var.

Ben, Amir / Savaşın Unutulan Çocuğu
Ben, Amir / Savaşın Unutulan Çocuğu

Ben, Amir / Savaşın Unutulan Çocuğu, Bosna’daki soykırımı anlatan üçlemenin son kitabı. Ben, Amir’in hikâyesi okuyucuya ne vadediyor ve sizi bu üçlemeyi yazmaya yönelten şey neydi?

Bosna üçlemesinin ilk kitabı İncir Kuşları, ikincisi de Meyra’ydı. Ve şimdi üçlemenin son kitabı olan Ben, Amir’i okurlarıyla buluşturuyoruz. Böylece Bosna hikâyesi her yönüyle tamamlanmış oluyor. İlk iki kitap Bosna’da yaşanan savaşı gözler önüne seriyordu. Üçlemenin son romanı Ben, Amir ise savaşı değil, aksine savaşın yarattığı ve geride bıraktığı enkazı anlatıyor. Son kitap aslında Bosna Savaşı’nın izlerinin bir insanda nasıl can bulduğu hâli diyebiliriz. Sırplar savaş zamanı o kadar kötülük yaptılar ki kadınlara ve çocuklara… İşte Ben, Amir o kötülüğün can bulmuş hâli. Sorunuzun diğer kısmına gelirsek… Bosna üçlemesini yazdım çünkü birilerinin çıkıp o dönemde yaşanan iğrençlikleri bütün çıplaklığıyla anlatması gerekiyordu. Tabii vicdan ve merhamet sahibi birilerinin.


Yaptığınız araştırmalarda sizi en çok şaşırtan şey ne oldu?

İnsanların nasıl acımasız olabildiklerini görmek beni hem çok şaşırttı hem de çok üzdü. O gün anladım ki meğerse hayvanlar bu insanlardan daha merhametliymiş. Beni şaşırtan diğer bir şey de meğerse savaşların asıl kurbanı kadınlar ve çocuklarmış. Erkekler şanslı çünkü bir kurşunla hayatları son bulabiliyor. Peki ya savaş zamanında tecavüze uğrayan kadınlara ne demeli?


Sinan Akyüz | Yazar
Sinan Akyüz | Yazar

Bilgisayarın başında değilken, zihninizi üzerinde çalıştığınız projeden uzakta tutabiliyor musunuz?

Asla hayır. Nedeni ise yeni bir hikâyeye başladığım zaman tek başıma eve kapanırım ve hikâye bittiğinde o evden dışarı çıkarım. Tabii bu aylar süren bir tren yolculuğu gibi benim için.


Ülkemizde yazar olarak yaşamanın zorlukları nelerdir?

Bu soruya iki şekilde cevap verebilirim. Birincisi, maddi zorluklar! İkincisi de manevi zorluklar! Türkiye’de ne yazık ki yazarların ikinci bir işi olmalı. Hem de gelir getiren iyi bir işi. Kitap yazıp da zengin olan insan sayısı çok azdır ülkemizde. Bu, işin maddi tarafı. Bir de manevi tarafı var. Bence yazarlar ülkemizde hak ettiği değeri görmüyor. Sosyal medya fenomenleri daha kıymetli gibi bu ülkede. Onlara gösterilen ilginin onda biri yazarlara gösterilmiyor.

Sinan Akyüz | Yazar
Sinan Akyüz | Yazar

Diğer yazarlarla arkadaşlık etmenin entelektüel açıdan canlandırıcı bir etkisi olduğu söylenir. Bunun bir yazar için önemli olduğunu düşünüyor musunuz?

Elbette. Bir kere ortaya çok keyifli sohbetler çıkıyor bir araya geldiğimizde. Bir tarih yazarından geçmişi dinlemek, bir şairin ağzından mısraları duymak muhteşem bir duygu. Ayrıca işin şöyle bir güzelliği de var, besleniyor yazar bu sohbetlerde!


Sinan Akyüz’ün bir yanı yazar diğer yanı ise eş, baba, evlat ve kardeş… Bunların hepsine birden nasıl yetişiyorsunuz? Hayatı ıskaladığınızla ilgili zaman zaman kendinizi sorguluyor musunuz?

Bu hayatta ‘keşke’leri az olan bir insanım. Çünkü hayatı olduğu gibi kabullenmiş biriyim. Aslında mükemmel biri olmaya çalıştığınızda ıskalıyorsunuz hayatı ve kendiniz dâhil hiç kimseyi mutlu edemiyorsunuz. Ben mutlu eden değil, mutlu olmaya çalışan biriyim. Böyle olunca da etrafınızdaki herkes mutlu oluyor. Çünkü sizin yüzünüz gülüyor.


Bir evcil hayvanınız var mı? Varsa onunla ilişkiniz nasıl?

Geçen yıla kadar evimizde ‘guinea pig’lerimiz vardı. Ve bütün ev halkı onlarla duygusal bir bağ kurmuştu. Sonra tek tek ölmeye başladılar. O süreç hepimizi çok etkiledi ve üzdü. İnanın günlerce ağladığımızı biliyorum. Sonra evde hayvan beslememeye karar verdik. Çünkü başlarına bir şey geldiğinde insan üzüntüden perişan oluyor. En çok da çocuklar.

Yazmak dışında zamanınızı nasıl geçirmeyi seviyorsunuz?

Yazmak mesleğim, okumak ve gezmek hobim. Bol bol okurum, gezerim. Ayrıca müzikle uğraşıyorum. On yıldır klarnet eğitimi alıyorum ve deyim yerindeyse artık öttürüyorum.


ree

Hayat felsefeniz nedir? Hayatla eğlenen bir yapınız mı var yoksa ciddiye mi alırsınız?

Gençken ciddiye alıyordum ama şimdi eğleniyorum. Çünkü uzun bir süre önce şöyle bir gerçeğin farkına vardım: Artık hiçbir arkadaşıma ‘Allah sana bol kazanç versin’ demediğimi fark ettim. Peki bunun yerine ne mi diyorum? Şunu: ‘Allah sana sağlık versin!’ Şimdilerde böyle dememim nedeni de çevremdeki dostlarımın hastalık ve ölüm haberlerini alıyor olmamdan kaynaklanıyor. Yaş elliyi geçince hayat felsefem şöyle şekillendi: Az ye, çok gez, sağlıklı yaşamaya bak!


Küresel ısınmayla birlikte doğa, doğal hayat ve dolayısıyla dünyanın geleceği oldukça risk altında. Sizin bu konuyla ilgili düşünceleriniz neler?

Bu hayatta bildiğim bir şey var ki insanoğlu zalim ve yıkıcı! Doğa da işte insanoğlunun bu zalimliğini kaldıramıyor artık. Bunca yıl bu zalimliğe göğüs gerdi ama o da ‘yeter artık, ne hâliniz varsa görün,’ dedi. Ama insanoğlu bu… Doğaya karşı gözleri kör, kulakları sağır! Hâlâ görmezden ve duymazdan geliyor. Bakalım bu durum nereye kadar sürecek böyle?


Sizin için hayattaki en önemli başarı nedir?

İnsan kalabilmek! Ama öyle zalim insanlardan biri olarak değil, merhamet sahibi insanlardan biri olarak kalabilmek. Galiba bu hayatta yazılması en zor olan hikâyenin adıdır merhamet!


Bodrum Dergi Web Sitesi © Yabancı Ses Prodüksiyon tarafından hazırlanmıştır.

bottom of page