top of page
  • Yazarın fotoğrafı: Melis Tutan
    Melis Tutan
  • 14 May 2022
  • 2 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 22 Eyl 2022

Sylvester Stallone’nin Rocky karakterinden edebiyat dünyasındaki soyadını alan bir yazarımız var Türk yazınında. Sırası gelmişken burada itiraf edeyim, ben Balboa’yı kendi soyadı sanıyordum, hakkında biraz araştırana kadar. Çünkü neden olmasın, ne soyadları var neticede... O da Balboa olmuş ve yazın dili Rocky gibi bir kadın. Adı Aylin Balboa. Kitaplarının girişindeki özgeçmişinde; “1980 yılında İzmit’te doğdu. Öğrencilik yıllarını Ankara’da geçirdi. Balık adlı bir köpeği var. Bir ağaçta yaşıyor” cümleleri geçiyor. O yüzden ben de sadece bu cümlelere yer veriyorum. Kendisini tanımak isterseniz, sosyal medyasından ağaç evi Balboa Palas’a hayran olabilir, Balsu ve Körsu adlı dostları ile tanışabilir, pazar günlerine karşı duyduğu hassasiyete tanık olabilirsiniz.

ree

“...gülünecek hiçbir durumu boş geçmiyorum. Böylece katlanıyorum. Görseniz, her tarafım kat izi…” Belki Bir Gün Uçarız

Aylin Balboa 10 yılı aşkındır blogunda yayımlıyor yazılarını. Uzun zamandır da Kafa Dergisi’nde yazıyor. Osman adlı yazı dizisi ile tanımıştım kendisini. Osman serisinin kitaplaştığı müjdesini verdi. Merakla bekliyoruz.


Yazarın ilk kitabı “Belki Bir Gün Uçarız” 2014 yılında İletişim Yayınları’ndan çıkmış. Bu kitapta, yıllardır bloğunda yazdıkları birleşip kitap raflarına uçmuş. Aylin Balboa yazınındaki yumruk sahici. Yazar, sert gerçeklere arabeskten uzak sesleniyor, acının evirdiği bir ton belki de onunki… “Yıldızlar, acıdan delirmiş insanların gökyüzüne sıktıkları kurşunların açtığı deliklerdir” diyor. Hangi acıların böyle delirttiği ise öykülerinde saklı. Öyküleri, acıların ötesine, yer yer mizah, yer yer de salt gerçekliğin içindeki ironiyle geçiyor. “…gülünecek hiçbir durumu boş geçmiyorum. Böylece katlanıyorum. Görseniz, her tarafım kat izi…” diyor, Belki Bir Gün Uçarız’da. İkinci kitabı “Ateş Sönene Kadar” ise 2021 yılında yine İletişim Yayınları’ndan çıktı. İki kitabı da ardışık gibi görünen kimi otobiyografik kısa öykülerden oluşan anlatı türünde.


ree

“Belki Bir Gün Uçarız, yeknesaklığa celalleniyor, huzursuz, şedit ve enerjik... Yeni bir yazarın ilk kitabı... Aylin Balboa, deşeliyor, haykırıyor, söyleniyor... Şah damarı atıyor tıp tıp, sokak taşıyor yanında.”

(Arka kapaktan)

ree





Ateş Sönene Kadar, bazen boğazda bir düğüm, bazen de manyakça bir kahkaha. Aylin Balboa’dan, o kendine özgü bıçkın ve muzip anlatımıyla, geçmişle hesaplaşıp geleceğe kafa tutan sarsıcı ve tesirli öyküler. (Arka kapaktan)




Bu yazımda, Ateş Sönene Kadar’dan beni sarsan, güldüren, düşündüren altını çizdiklerim ya da çizemeyip içimde kalanlara yer vereceğim.


Kitaba ismini veren Ateş Sönene Kadar öyküsü, sarsıcı. Bir kasabanın olanca çirkinliğini; çırılçıplak gözler önüne serip yüzüne tükürüyor, üstüne bir de sigara yakıyor. Yüreğinizi deşiyor biraz, bunu bilin. “Kargalar” ve ardından bağlanan “Yalnız” öyküsünde ise aslında giden mi kalan mı karmaşasına, boğazda takılıp yutkunmaya çalıştıkça batanlar karışıyor. Aklın içinde uçan balonlar ve evde dönüp duran kargalar var bu öykülerde.


ree

“Tabii ki eve varana kadar, yaşadıklarını unutturacak bir sürü badire atlatacaktık. Sonra da bu olanların anlamsızlığına tutunup aslında başına gelenlerin ne komik şeyler olduğunu düşünecek, kendi kendini güldürmeye çalışacaktı” diyor öyküsünde ama bu sefer olanlara gülmüyor. Bir ayrılığın ardından kovulmuş, kurtulmuş ya da bıkmış gibi iç içe geçen duygularla bitiyor “Yalnız” adlı öykü.


ree

Ardından gelen “Nafile” ise nafile kelimesini her görüşünüzde aklınıza artık öyküsünü getirecek. SEKA Kağıt Fabrikası’nın yazarın yaşamındaki yeri bu öyküde geçiyor. Yazar, kitabını Seka Kağıt Fabrikası’na ithaf etmiş. Kitabın kapağında, kağıt üretimine ait akım şeması var. “Gelecek Seni Bekliyor” öyküsünde ise bu umutvari cümle, Aylin Balboa’nın dilinden gökyüzüne savrulan bir yumruk olup kitabın kapanışını yapıyor.


ree
Bu yazıyı yazarken Gülten Akın’ın Balina şiiri geçti içimden; “senin mi kan, yaralarımdan mı” dizesi… Reamonn’un Supergirl şarkısı eşliğinde bir pazar günü kendisi ve kitapları hakkında yazmaya teşebbüs ettiğim yazarımıza, Balsu ve Körsu’ya sevgilerle…
  • Yazarın fotoğrafı: Mustafa Küçük
    Mustafa Küçük
  • 13 May 2022
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 11 Haz 2022

Heykeltraş Seda Yaman, büyük şehrin kaotik ortamından kaçıp Bodrum’a sığınanlardan... Seda Yaman, “Henüz 7 yaşındayken bir duvarın üzerine oturup; kırılmış cam parçalarıyla sokaktan topladığım taşları kazıyarak tozlarını çıkartıp sonra da o tozları ıslatıp heykelcikler yapardım... Benim heykelle, çamurla maceram böyle başladı. Şimdi de hurdalıklara gidip enteresan metal ve ahşap parçalar topluyorum. Mümkün olduğunca çok malzeme araştırması, denemesi yapıyorum. O malzemeler mutlaka bir heykelin parçası ya da bana ilham kaynağı oluyorlar. Stresten uzak yaşamak yaratıcılığımı arttırdı. Ben kendi maceramı kovalıyorum. Benim hayalim, bu yolculuğun kendisi” diyor.


ree

Seda Yaman, 1976 yılında İstanbul’da doğdu. Çamurla tanışması henüz çocuk yaşta başladı. Sokakta oynarken taşlardan çıkardığı tozları ıslatıp minik heykeller yaptı…

Tutkusunun peşinde koştu ve Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü Heykel Ana Sanat Dalı’nı bitirdi. Sonrasında medya sektörüne yöneldi. İlk durağı o dönemler Türkiye’nin “Amiral Gemisi” olarak bilinen Hürriyet Gazetesi oldu. Bir kaç yıl burada Foto Muhabiri olarak çalıştı. Ardından 18 yıl süreyle dergilerde konser ve sahne fotoğrafçılığı yaptı. Bu süreçte çok sevdiği ve okulunu okuduğu seramik ve heykel çalışmalarını da eş zamanlı olarak sürdürdü. İç ve dış mekânlara seramik tasarımlar hazırladı. Bir yandan da seramik öğretmenliği... Özellikle Darüşşafaka Lisesi’nde vermiş olduğu seramik dersleri kendisine mesleki tecrübenin yanı sıra, yurdun dört bir yanından gelen birbirinden yetenekli öğrenciler ile çalışma keyfini de yaşatmış oldu.


ree

"Ben Şehir İçin Yaratılmış Bir Organizma Değilim"

Başta Bodrum olmak üzere yurt içi ve yurt dışından hem özel hem de kurumsal müşterilerine ait çok farklı mekânların dekorasyonları için tasarımlar yapan Heykeltraş Seda Yaman, “Şehir hayatında 34 yıl. Bu seneler boyunca kalabalık, şehir karmaşası ve sonucunda oluşan sebepsiz koşuşturma, hayatın her alanındaki sürekli bir yerlere yetişme hâli benim bir gün ‘Ben şehir için yaratılmış bir organizma değilim’ diyerek arabaya atlayıp Bodrum’a gelmeme sebep oldu. Bodrum’a ilk adım attığımda 3-4 ay kadar bir yelkenlide yaşadım ve neler yapabileceğimi kurguladım. Sonrasında dağın yamacına, küçük bir taş eve yerleşip aynı

mekanda atölyemi de oluşturarak yaşamaya başladım" dedi.


"Heykelle, Çamurla Maceram Çocukken Başladı"

ree

7 yaşındayken sokakta bazı taşları topladığını, sonra bir duvarın üzerine oturur, kırılmış cam parçalarıyla taşları kazıyarak tozlarını çıkarttığını, sonra da o tozları ıslatıp heykelcikler yaptığını anlatan Seda Yaman şunları söyledi: "Benim heykelle, çamurla maceram böyle başladı. Şimdi de hurdalıklara gidip enteresan metal ve ahşap parçalar topluyorum. Mümkün olduğunca çok malzeme araştırması, denemesi yapıyorum. O malzemeler mutlaka bir heykelin parçası ya da bana ilham kaynağı oluyorlar. Çamurla kullanılabilir obje tasarlarken, kendim bir seramik parçayı nerede kullanmaktan keyif alıyorsam o ürünleri yapmayı tercih ediyorum. Şarap bardaklarım da böyle ortaya çıktı. Ek olarak, heykel formları kullanarak oluşturduğum viski karafları ve puro tablaları da var. Benim en büyük tutkum metalle karışık heykeller. Heykellerimde konusuz işleri seviyorum. benim için görsel sanatlar estetik ve teknik konudan bağımsız bir kavram. Çoğunlukla uykudan önce veya rüyamda gözümün önünde tasarımlar beliriyor. ‘aa tamam bu tam yapmak istediğim şey’ diyorum. Kendi anlarımı tasarlıyorum. Önceyi sonrayı değil anları. Bence bu işin en önemli parçası malzeme tanımak ve çok merak. Ürünlerimi kendi mekânlarında barındıranların beğenerek eşsiz bir parçaya sahip olmalarından çok mutlu oluyorum. Örneğin şarap sofralarına estetiği, tasarımı ve özgünlüğü katmak bana büyük bir keyif veriyor. Malzemeyle uğraşmanın her evresi çok enteresan. Her yaptığım çalışmada olasılıkları görmek için sabırsızlanıyorum. Seth Godin’in bana ilham veren bir sözü var; ‘İyi bir iş yapmak sizi mükemmel yapmaz. Sizi mükemmel yapan şaşırtıcılıktır, göze çarpmaktır, sürprizlerle dolu olmaktır, zarif ve dikkate değer olmaktır’ Kesinlikle benim sanattan anladığım tam da bu. Anlayışım gibi yaşıyorum. Bu da sizi ne kadar farklılaştırıyorsa..."


ree

‘Cebimdeki Yabancı’ Filmi ile Şansı Açıldı

Kadrosundaki ünlü oyuncularla yayınlandığı dönemde başarılı bir çıkış yakalayan, “Cebimdeki Yabancı” filminin neredeyse tamamının geçtiği muhteşem yemek masasındaki seramik bardakları da ilgi odağı olmuştu. Belçim Bilgin, Buğra Gülsoy, Şebnem Bozoklu, Leyla Lydia Tuğutlu, Serkan Altunorak, Şükrü Özyıldız ve Çağlar Çorumlu gibi ünlü isimleri bir araya getiren filmde kullanılan bardaklar tasarımcısı Seda Yaman’a da şans getirdi. Ferzan Özpetek’in yapımcılığını üstlendiği film boyunca oyuncuların elinden düşürmediği bardaklar izleyenler tarafından büyük ilgi görmüştü. Filmde kullanılan Sedaceramic bardakları, Bodrum’da yaşayan seramik sanatçısı Seda Yaman’ın “Aşk ve Şarap” koleksiyonunda yer alan ürünlerinden oluşuyor.



ree

O Masada Olmayı Hayal Ederdim

Filmlerini izlemeye başladığından b


eri hep Ferzan Özpetek’in sofrasında olma hayali kurduğunu belirten Seda Yaman, “Yapımcılığını Ferzan Özptek’in yaptığı ‘Cebimdeki Yabancı’ filminde, benim seramik şarap bardaklarım kullanıldı. Dolayısıyla bir biçimde o sofrada bulunmuş oldum. Bu beni çok mutlu etti” dedi.




  • Yazarın fotoğrafı: Mustafa Küçük
    Mustafa Küçük
  • 11 May 2022
  • 1 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 11 Haz 2022

Bodrum Tanıtma Vakfı’nın 25. yılında ‘Bodrum Kültür ve Sanat Elçisi’ unvanı verilen Türkiye’nin Süper Starı Ajda Pekkan, “Mavisi ve yeşiliyle insana huzur veren, sıcacık insanlarıyla Bodrum, benim için sonsuza kadar sürecek büyük bir aşk hikâyesi diyebilirim. Bodrum’un kültür ve sanat elçisi olmak benim için büyük bir onur oldu” dedi.


ree

Bu Görevin Kalbimdeki Değeri Paha Biçilmez

ree

Bodrum Kültür ve Sanat Elçisi Ajda Pekkan, Bodrum’a olan aşkının Zeki Müren sayesinde başladığını belirterek şunları söyledi: “O Bodrum’un hiç sönmeyen sanat güneşi olarak kalbimde. Kendisini sevgiyle ve rahmetle anıyorum. Mavisi ve yeşiliyle insana huzur veren, sıcacık insanlarıyla Bodrum, benim için sonsuza kadar sürecek büyük bir aşk hikâyesi diyebilirim. Bodrum’un Kültür ve Sanat Elçisi olmak benim için büyük bir onur oldu. Bu vesileyle Sayın Bodrum Belediye Başkanımız Ahmet Aras’a ve tüm Bodrum halkına şükranlarımı sunuyorum. Takdim edilen Sanat ve Kültür Nişanını çok beğendim. Emeği geçen herkese çok teşekkürler. Evimde çok özel bir yerde muhafaza edeceğim. Bu özel görev için Bodrumluların nezaketlerini fazlasıyla ortaya koydukları değerli bir tasarım olduğunu düşünüyorum ama inanın bu görevin kalbimdeki değeri paha biçilmez.”


Bodrum çok iyi tanıtılmalı

ree

Bodrum Belediye Başkanı ve BOTAV Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Aras, Bodrum ve Ajda Pekkan birlikteliğinin önemli bir enerjiyi ortaya çıkaracağını belirterek, “Bodrum çok iyi tanıtılmalı. Biz dedik ki BOTAV ve Belediye olarak her yıl kültür ve sanat elçileri oluşturalım. Bunun ilk temsilcisi sevgili Ajda Pekkan. Pekkan, ‘Bundan sonra Bodrum’dayım, projeler yapalım, sosyal yardım projeleri ile sanatsal ve kültürel işler yapalım’ dedi. Bu amaçla düzenlenecek üç konserin ilkinin gelirini okul öncesi eğitim için, ikinci konser sokaktaki canlarımızın barınak ve rehabilitasyon merkezi yapımı için, üçüncü konser geliri ise gençlerimizin faydalanacağı bir kütüphane için olacak” dedi.

Bodrum Dergi Web Sitesi © Yabancı Ses Prodüksiyon tarafından hazırlanmıştır.

bottom of page