top of page
  • Yazarın fotoğrafı: Seda Küçük
    Seda Küçük
  • 4 saat önce
  • 2 dakikada okunur
Bahar Bodrum’a erken gelir... Toprak hafifçe uyanır, begonviller yavaştan göz kırpar, deniz ise hâlâ uykuludur… Ama güneş, her sabah biraz daha cesur doğar. Bu yıl da öyle oldu. Güneş, umutla yüreğimizi ısıtırken İstanbul’un derinlerinde sessizce biriken bir gerilimle karşı karşıyayız. Beklenen o büyük deprem… Her yeni gün, ona biraz daha yaklaştığımızı bilmek, içimizi burksa da göz ardı edemeyeceğimiz bir gerçek.


Deprem; yalnızca yerin altındaki fayların değil, zihnimizdeki “bize bir şey olmaz” duvarlarının da kırılması demek. İstanbul gibi kadim bir şehrin sokaklarında yürürken geçmişin mirasıyla bugünün ihmalleri iç içe geçiyor. Her taşın altında bir hikâye, her binada bir hayat saklı… Ama ne yazık ki pek çoğumuz, depremin sadece birkaç saniyede bu hikâyeleri paramparça edebileceğini unutuyoruz. Oysa afetler unutmuyor. Hatırlamak, hazırlanmak ve önlem almak zorundayız.


Binalarımız ne kadar sağlam? Mahallelerimiz ne kadar bilinçli? Ailemizle bir afet anında nasıl buluşacağımızı konuştuk mu hiç? Belki de artık sadece “duvarların dışını” değil, içini de sağlamlaştırmamız gerekiyor. Çünkü gerçek hazırlık, bilgiyle, dayanışmayla, hatırlamakla başlar. Ve belki de en önemlisi, korkularla yüzleşerek…


Bu topraklar güzel olduğu kadar kırılgan da. Ve biz, ne kadar teknolojik çağda yaşasak da hâlâ doğaya karşı hazırlıklı olmayı tam anlamıyla başaramadık. Olası İstanbul depremi sadece bir jeoloji meselesi değil; şehir planlamasından toplumsal farkındalığa, eğitimden kent estetiğine kadar uzanan çok katmanlı bir konu. Bu sayımızda bu kırılganlığı hatırlatmak, unutmamak ve unutturmamak istedik. Çünkü bilmek, değişimin ilk adımıdır.


Ama elbette bu bahar sayısında sadece kaygılar değil, hayatın neşesi de var. Çünkü yaşam, her zaman dengede. Bir yanda Moskova sokaklarında esen bahar rüzgârı, diğer yanda dijital dünyanın aile bağlarını nasıl şekillendirdiğine dair düşündüren bir yazı… Braveheart’ın puslu İskoçya’sında kalbimize dokunan notalar, altın zincirlerde sofistike detayların zarif ihtişamı ve tatlı severleri mest edecek yeni trend: Bihter tatlısı…


Gelecek dediğimiz şey bazen bir tabakta, bazen bir ritimde, bazen de bir otomobilin sessizliğinde gizlidir. Elektrikli araçlarla birlikte fosil tüketiminin yüzde 40 azalması umut verici değil mi? Belki de bu dönüşüm sadece çevre için değil, hayatlarımızı sadeleştirmek için de bir fırsattır.


Bu sayımızda doğaya, geleceğe ve hayatın kendisine dair çok sesli bir senfoni bulacaksınız. Baharın yeni başlangıçlarını selamlarken İstanbul’a ve tüm sevdiklerimize içten bir duayla…

  • Yazarın fotoğrafı: Seda Küçük
    Seda Küçük
  • 12 Kas 2024
  • 2 dakikada okunur

Seda Küçük | Ajans Başkanı
Seda Küçük | Editör

Merhaba,


Kimini hüzünlendiren kimini de sevindiren kasım ayının gelmesiyle turizm kentlerinde de inşaat sezonu başlamış oldu. Her yerden iş makinalarının sesi yükseliyor. Ebetteki ihtiyaç varsa inşaat yapılacak ama bunu yaparken insanların huzur bulduğu bu kentlerin ekosistemini yok edip yaşanmaz hâle getirmemek gerekiyor.


Türkiye’nin turizm başkenti Bodrum, ne yazık ki son yıllarda yoğun inşaat çalışmaları nedeniyle âdeta şantiye kent havasına büründü. Bu hızla giderse çok değil 10 yıl içinde Bodrum’da ne mandalina bahçeleri kalır ne zeytinlik ne de ormanlık tek bir alan…

Özellikle pandemi sonrası yazlıkçıların, yılın büyük bir bölümünü Bodrum’da geçirmeyi tercih etmesi, insanların “Ege’de bir sahil kasabasında yaşama” isteği karşılığı olarak Bodrum’u hayal etmesi ve bir bölümünün bunu hayata geçirmesi Bodrum’da önemli bir nüfus patlamasına neden oldu.


Resmi rakamlara göre 2007’de 100 bin nüfusu olan Bodrum’un şu anki nüfusu 200 bin civarında. Fakat turizm sezonunda 2 milyonu bulan Bodrum nüfusu sezon dışında da 400 binin altına düşmüyor. Hâl böyle olunca İller Bankasından 200 bin kişilik ödenek alan yerel yönetimin bu kadar nüfusa hizmet götürmesi ve yetişmesi de mümkün olmuyor. Bodrum’da yapılan bir anket, tüm sıkıntıları açıkça ortaya koyuyor. “Bodrum’un en büyük sorunu nedir” sorusuna verilen yanıtlar sırasıyla; yüzde 52 altyapı yetersizliği, yüzde 20 su sorunu, yüzde 9 hayat pahalılığı ve yüzde 5 trafik diye devam ediyor.


Türkiye’nin vitrin turizm kenti Bodrum’da ne yazık ki 2024 yılında bile hâlâ kanalizasyon altyapısı yok denecek kadar az. Turistler rahatsız olmasın diye inşaat yasağı var ama daha kötüsü yaz-kış vidanjörler foseptiklerden sürekli atık taşıyor.


Eskiden bir yere; yol, su ve elektrik geldi mi oraya medeniyet geldi demekti… Bu üç ihtiyaç, tartışmasız çok önemli. Bu zamanda mutlaka olması ve eksikliğinden söz edilmemesi gerekir. Yıl olmuş 2024 ve biz hâlâ Bodrum’da bu sıkıntılarla boğuşuyoruz. Uzun süredir yağmur yağmayan Bodrum’da ne yazık ki barajlar kurudu. Eski altyapısı nedeniyle patlayan borulardan az olan suyumuz da sokaklara taşıyor. Üstelik kent merkezinden uzaklaştıkça sorunlar daha da büyüyor. Tepelerdeki sitelere ne şebeke suyu verilebiliyor ne de kanalizasyonla atıkları toplanıyor. Âdeta kendi kaderlerine terk edilmiş durumdalar ve taşıma su ile değirmeni döndürmeye çalışıyorlar. Bu hizmetlerin de bir bedeli var tabii. Bodrum’da 20 tonluk bir tanker su; kalitesine göre 5 ile 10 bin lira, bir vidanjör çekimi ise konuma göre 3 bin ile 5 bin lira arasında değişiyor. O da şimdilik…


Özelde Bodrum, genelde küçük turizm kentlerinde, su ve kanalizasyon sorununu yerel yönetimlerin tek başına çözmesi mümkün değil. Merkezi yönetimin bu konuda acilen yerel yönetimlere destek olması gerekiyor. İşe ilk olarak da su götüremediği, kanalizasyonla atığını boşaltamadığı yerlere ev ve site yapılmasına izin vermeyerek başlamalı. İzin veriyorsanız hizmet de götürmek zorundasınız… Bu da su götürmez bir gerçek!


Sevgiler,



























  • Yazarın fotoğrafı: Seda Küçük
    Seda Küçük
  • 10 Ağu 2024
  • 2 dakikada okunur

Seda Küçük | Ajans Başkanı
Seda Küçük | Editör

Merhaba,


Turizm, Türkiye’nin en önemli gelir kalemlerinden biridir. Dört mevsimi yaşayan güzel ülkemiz; muhteşem doğası, insanlığın başlangıcı sayılan tarihi, ilmek ilmek işlenen medeniyeti, kendine has kültürü ve tesisleriyle tam bir turizm cennetidir. Fakat son yıllarda yaşanan yüksek enflasyonu gerekçe gösterip fiyatlarda âdeta uçuşa geçen turizmcilerimiz, bırakın yabancı turistleri yerli turistleri bile avucunun içinden kaçırıyor.


Geçtiğimiz yıl Türkiye ile Yunanistan arasında esen soğuk rüzgârların yerini ılıman bir ilişkiye bırakması tatilcilerin de tercihlerini değiştirdi. Ege kıyılarındaki fahiş fiyatlar hem yabancı turistleri hem de yerli turistleri yanı başımızdaki Yunan Adaları’na yöneltti.


Bodrum başta olmak üzere geçtiğimiz yıllarda hınca hınç dolan dünyaca ünlü tatil beldelerimiz, Kurban Bayramı’ndaki dokuz günlük tatil sonrası âdeta sezonu kapatma noktasına geldi. Yunan Adaları’na günübirlik vize uygulaması nedeniyle çıkış kapılarında uzun kuyruklar oluştu.


Hayat pahalılığıyla mücadele ederken bütün yılın yorgunluğunu kısa bir tatil yaparak üzerinden atmak isteyen yerli turistler; günlük oda, kahvaltı ve yemek fiyatlarını duyunca ne yapacaklarını şaşırdı. Hele bir de esnafından ustasına kadar fahiş fiyatlara gerekçe olarak söyledikleri “Burası Bodrum” diye başlayan cümleler, tatilcileri bıktırdı. Yıllardır aynı muameleye maruz kalan tatilciler ise bu durumdan çok sıkılmış olmalı ki bizim kıyıların hemen yanındaki Yunan Adaları’na akın etti.


Hatırlarsanız, bir dönem Türkiye’de “Laleli Efsanesi” vardı. Demir perde ülkelerinden gelen insanlar bavullarını doldurur ülkelerine götürüp satarlardı. Bu bavul ticareti o kadar büyümüştü ki ülkenin ihracatında çok önemli bir paya sahip olmuştu. Gel zaman git zaman Laleli Esnafı, altın yumurtlayan tavuğu kesmeye karar verdi ve gelenleri yolunacak kaz gibi görmeye başladı. Sonrasında ne mi oldu? Ne bavul kaldı ne de ticareti...


Şimdi aynı hatayı turizmcilerimiz yapıyor. Daha önce yerli turiste ikinci sınıf turist muamelesi yapan turizmcilerimiz, yabancı turistleri de kaçırınca bu kez tekrar yerli turiste döndüler ama bir de ne görsünler onlar bıraktıkları yerde değiller. “Biz ne yaparsak yapalım nasılsa gelirler” düşüncesi günün sonunda insanları bezdirdi ve yeni arayışlara itti.


Şimdi turizmciler ve turizm esnafımız için karar anı. Ya uzun zamandır yaptıkları gibi turistlere faiş fiyatlar uygulayarak sektörü yok edecekler ya da sürdürülebilir fiyat anlayışıyla sektörü yeniden diriltecekler.


Sevgiler,



























Bodrum Dergi Web Sitesi © Yabancı Ses Prodüksiyon tarafından hazırlanmıştır.

bottom of page