top of page
  • Yazarın fotoğrafı: BODRUMDergi
    BODRUMDergi
  • 20 Eyl 2023
  • 2 dakikada okunur
Atatürk’ün manevi kızı olan Sabiha Gökçen, Türkiye’nin ilk kadın pilotlarındandır ve dünyanın da ilk kadın savaş uçağı pilotu olarak biliniyor. 22 Mart günü doğdu ve yine 22 Mart günü 88 yaşında hayata veda etti. Uçuş kariyeri boyunca 8 bin saat civarı uçuş gerçekleştirdi ve 32 farklı askerî operasyona katıldı. Hayatı boyunca 22 değişik hafif bombardıman ve akrobatik uçakla uçtu.

ree

1913>>

22 Mart’ta, Mustafa İzzet Bey ve Hayriye Hanım’ın altıncı çocuğu olarak Bursa’da doğdu.


1925>>

Babası ve annesinin ölümünün ardından 1925 yılında Bursa’yı ziyaret eden Atatürk tarafından evlat edinildi. Çankaya İlkokulu, Arnavutköy Amerikan Kız Koleji ve İstanbul Üsküdar Kız Koleji’nde eğitim gördü. Bir süre Fransızcasını ilerletmek amacıyla Paris’te bulundu.


1934>>

“Gökçen” soyadı, henüz havacılıkla ilgisinin olmadığı 1934 yılında soyadı kanununun çıkmasıyla Atatürk tarafından verildi.


1935>>

1935’te Türk Hava Kurumu’nun Türkkuşu Sivil Havacılık Okulu’na girdi. Ankara’da yüksek planörcülük brövelerini aldı. Gökçen 7 erkek öğrenci ile birlikte Kırım Rusya’ya gönderildi ve orada yüksek planörcülük eğitimini tamamladı.


1936>>

Eskişehir Askeri Hava Okulu’na girdi ve burada aldığı özel eğitimden sonra askeri pilot oldu. Eskişehir’de 1. Tayyare Alayı’nda bir süre staj yaptı, avcı ve bombardıman uçakları ile uçtu. Başarılı görevler yaparak dünyanın ilk “Kadın Savaş Pilotu” unvanını kazandı.

30 Ağustos’ta askeri uçuş brövesi aldı. Türk Hava Kurumu’nun yetiştirdiği ilk kadın pilot olması nedeniyle kurumun “9 numaralı Murassa (iftihar) Madalyası” ile ödüllendirildi.


1938>>

Balkan devletlerinin davetlisi olarak, uçağıyla Balkan turu yaptı. Türk Hava Kurumu Türkkuşu’na ‘Başöğretmen’ tayin edildi.


1940>>

Hava Okulu’nda askerî coğrafya ve topoğrafya öğretmeni olan Üsteğmen Kemal Esiner ile evlendi ve eşine, kendi soyadını verdi.


1943>>

12 Ocak’ta eşini kaybetti.


1953>>

Davet üzerine ABD’ye giden Sabiha Gökçen, 1959 yılına kadar Türk toplumu ve Türk kadınını tanıttı.


1996>>

Havacılık kariyerinin en büyük ödülünü aldı. Amerikan Hava Kurmay Koleji’nin mezuniyet töreni için düzenlenen Kartallar Toplantısı’nın onur konuğu olarak katıldığı Maxwell Hava Üssü’ndeki törende “Dünya Tarihine adını yazdıran 20 Havacıdan biri” seçildi. Gökçen bu ödüle layık görülen ilk ve tek kadın havacı oldu. Son uçuşunu 83 yaşında iken Fransız pilot Daniel Acton eşliğinde Falcon 2000 uçağıyla yaptı.


2001>>

Gülhane Askerî Tıp Akademisinde 88 yaşında kalp yetmezliği sebebiyle hayatını kaybetti.



ree

  • Yazarın fotoğrafı: BODRUMDergi
    BODRUMDergi
  • 19 Eyl 2023
  • 1 dakikada okunur
Yalıkavak Briç İhtisas Kulübü Derneği tarafından bu yıl 15.’si düzenlenen “Yarımada Briç Festivali”nde şampiyonlar belli oldu.

ree

13-16 Temmuz tarihleri arasında Bodrum Gündoğan’daki Kulüp Lokali’nde gerçekleştirilen ve 24 Masada toplam 96 kişinin ikişerli olarak yarıştığı festivalde, “Yarımada Açık MP İkili” Genel Sonuçlarına göre; 60,80 puan toplayan Erol Koç-Orhan Özçelik çifti birinci, 60,66 puan toplayan Fikret Köroğlu-Volkan Galip Tunalıgil çifti ikinci, 59,51 puan toplayan Kaan Doruk Çetin-Çetin Şener Gebeceli çifti ise üçüncü oldu. “Yarımada Açık MP İkili”de; Kuzey-Güney yönünde Fikret Köroğlu-Volkan Galip Tunalıgil çifti, Doğu-Batı yönünde ise Hatice Özgür-Burçak Sencer Çokgör çifti birinci oldular.


ree


Yarımada Briç Festivali’nin en etkili oyuncularından Volkan Galip Tunalıgil, 1962 Ankara doğumlu. ODTÜ Endüstri Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldu. ODTÜ’de Okutman olarak çalıştı. 1980’de briç oynamaya başladı. 1983’te Ankara Aşağı Ayrancı Briç Kulübü’ne üye oldu. 2004’ten beri de Briç hocalığı yapıyor.


ree

  • Yazarın fotoğrafı: Ali Tanrısever
    Ali Tanrısever
  • 18 Eyl 2023
  • 3 dakikada okunur
Kaç kez adımı yitirdim, sayısını unuttum. Rüzgârın öfkesiyle savrulan yapraklar gibi ansızın kayboluverirdi adım. Ne zamanını ne de sebebini bir türlü kestiremezdim. Bir anlığına gizemli bir isimsizliğin kucağına bırakılırdım. Bir insanın adının ne kadar önemli olduğunu o zaman idrak ederdim. Adımın tatlı çağrışımlarını, hatıraları ve hayatımı belirleyen kimliğimi terk etmek, bir isimsiz olarak yola devam etmek ilk zamanlarda çok zor geliyordu.

ree

İsimler munis, alışılandırlar, yadırganmazlar; ahbap, dostturlar. İnsanlardan kolayca kaçmazlar, içinize işlemişlerdir, sokulgandırlar. Hümanist bir yapıyla programlandırılmışlardır. Ancak bazen biraz vahşi, biraz yabandırlar. Arada ıssız bir tenhaya sığınmak, insandan kaçmak, kimseyle diyaloğa girmemek isteyebilirler. İçe dönüktürler; âdeta platonik bir âşık gibidirler.


Adımı yitirmeyi her zaman öyle kolay kabullenemezdim. İsmimin yerini başka bir isimle doldurmak da imkânsız gibiydi. Soruyordum kendime; adsız ne kadar yaşayabilirim ve bir daha hiç bulamazsam adımı ne yaparım? Daha doğrusu ne derler bana, nasıl çağırırlar beni?


Oysa, insanın yüzünü kaybetmesi daha kötüydü. Ben hiç yüzümü kaybetmedim ama kaybedenlerin hikâyelerini dinledim. 12 Eylül sonrası bıraktığı sakalını yıllar sonra kesen biri yüzünün aynada yitip gittiğini anlatmıştı. Kendisinde kalan bu yabancı yüzü beğenmediğini, bir türlü benimseyemediğini, bazı sabahlar aynada yüzünü görünce “Bu da kim yahu?” dediğini anlatmıştı.


Neyse, bizim konumuz yitirilen yüzler değil, yitirilen adlar.

Yitik adım bazen öyle oraya buraya savrulur ki onu nerelerde bulup toparlayacağımı tahmin dahi edemem. Larvasını besleyip büyütmüş, onu kelebek hâline getirmiş, bir kabuk gibi kaldığını hisseder insan. Kelebeği kanatlanıp gitmiştir...


Bazen çılgın bir denizin devirdiği dalgada, bazen bir vişne bahçesinde, gümüş bir şafağın içinde bazen, bir minik bebeğin sımsıkı kapalı avucunun içinde, toprağa sımsıkı sarılmış tohumun kalbinde çıkıverir ortaya, geri döner birden ve bir daha gidene kadar tekrar, yeniden bir ismim olur.


Aslında bu çoğunlukla bir gece sürer. Taptaze bir güneşle tekrar ismine kavuşur insan genellikle.

İsimsiz, tehlikeli uykulardan sonra.

İşte günlerden geçen gün sabah kalktım; ismim yok. Adımı kaybettim yine.


Çıktım balkona, sabahın serinliği vursun yüzüme ve ayılayım isimsiz bir sabaha diye.


Bir bağ bahçe kokusu var havada, alınca derin bir nefes. “Domates var, patlıcan var, ayşekadın, biber var, şeftali var, kavun, karpuz var” diye bağırıyor Meksikalı.


O da ismini kaybetmiş mi bilemem ama, “Meksikalı” diyor herkes ona.

Atının arkasına bağladığı arabasında satıyor bağırdıklarını ve daha birçok bağırmadıklarını da. İsmen bağırılmasalar da bekliyorlar kasalarında onlara da bir müşteri çıkar elbet diye sessiz, vakur öylece duruyorlar bir kıyısında at arabasının.


Bilir misiniz? Paslı bir dil ile uyanırsınız gece sizi terk etmişse isminiz. Kum yalamış gibi kötüdür, küflü gibidir diliniz. Bir şeyler yemek, kumu, pası atmak istersiniz ama kolay değildir o kadar.


Öyle dolabı açıp bir şeyler atıştırmakla geçmez o kum yalamış dil. Bir bilgi işidir bu biraz, tecrübedir tabii biraz da.

Benim de o sabah ilacım olacak gibi geldi ağaçta pişmiş, dalında sevgi ile büyümüş, aşk ve şefkatle döllenmiş gülgillerden olgun bir armut..


Terliklerimi geçirdiğim gibi ayağıma, koşturdum arkasından Meksikalının.


Seslendim “Hey baksana!” diye.


Duydu, baktı gerisin geriye bana doğru ve sonra dönüp “Hoop oğlum!” diye asıldı dizginlerine atının.


Durdular hep birlikte; at önce, araba sonra ve sebze meyveler en sonunda.


“Armut alacağım” dedim.


At huysuzdu. Sanki bir an önce gitmek istiyordu, başına bir şey gelecekmiş gibi. Başı dönüyordu sanki, hızla daireler çizerken kuyruğuyla.


Anlam veremedi besbelli Meksikalı da atın bu huysuzluğuna ve “Dur oğlum Ali” deyiverdi birden kızarak.


Ben yorgun, ben dilim pas, ben alnım uykulu, asfalt daha sabahın bu saatinde sıcak ve daha da çok var imbata, elimde armut poşeti,

“Atın adı Ali mi” diye sordum ben öylesine, ben sessizce, ben solgunca.


“Evet” dedi Meksikalı “Adı, Ali...”


Bu kez de bir atın terkisinde bulmuştum adımı. Aldım geldim adımı armut ile beraber. Armut dolapta şimdi. Bense adımla besleniyorum sabahtan beri.





Bodrum Dergi Web Sitesi © Yabancı Ses Prodüksiyon tarafından hazırlanmıştır.

bottom of page