top of page
  • Yazarın fotoğrafı: Oğuz Ateş
    Oğuz Ateş
  • 3 gün önce
  • 4 dakikada okunur
Su; yaşamın kaynağı, medeniyetin yönünü belirleyen en değerli hazinemizdir. Ancak sanıldığı kadar zengin değiliz; her damlası kıymetli, her israfı geleceğimizden eksiltir. Barajlarımız, akarsularımız ve deniz suyu arıtma tesislerimizle suyu yönetmek elimizde fakat asıl güç, bilinçli bireylerde saklıdır. Unutmayalım ki su sadece doğanın değil, insanlığın da aynasıdır. Ona nasıl davranırsak, geleceğimiz de öyle akacaktır.

ree

Su; dünya üzerinde bol miktarda bulunan ve tüm canlıların yaşayabilmesi için vazgeçilmez olan, kokusuz ve tatsız bir kimyasal bileşiktir. Sıklıkla renksiz olarak tanımlanmasına rağmen kızıl dalga boylarında ışığı hafifçe emmesi nedeniyle mavi bir renge sahiptir. Dünyanın oluşum sürecinde bir oksijen ve iki hidrojen atomlarının birleşmesiyle meydana gelen suyun döngüsü aslında okyanuslardan başlar. Bu döngüde önce buharlaşan su, daha sonra yoğunlaşır ve gökyüzünden yağmur olarak yeryüzüne geri döner.


Hayatımızı idame ettirebilmemiz için en önemli besin kaynağımız olan su, dolaşım ve sindirim sistemlerinin çalışmasında temel unsur olduğu gibi vücudumuzdan artık ve zehirli maddelerin atılmasında da mühim bir vazifeyi yerine getirir. İnsan organizmasının önemli bir kısmı sudan meydana gelir. Su, vücudun sağlıklı çalışması için vazgeçilmezdir. Hücredeki biyokimyasal tepkimelerden vücut ısısının düzenlenmesine, eklemlerin kayganlığından besinlerin sindirimi ve taşınmasına kadar pek çok hayati görevi vardır. Ayrıca kalsiyum, magnezyum ve flor gibi minerallerin alınmasını sağlar, zararlı maddelerin atılmasına yardımcı olur ve tüm organ sistemlerinin düzenli çalışmasını destekler. Vücudun su dengesini korumak için su ve diğer içecekler büyük önem taşır. Gün içinde yaklaşık 2,5 litre su kaybederiz; bu kaybın yiyecek ve içeceklerle karşılanması hidrasyonun sürdürülmesi için gereklidir. Kaybolan suyun yerine konmaması dehidratasyon denilen sıvı kaybına yol açar. Özellikle bebekler, dehidratasyon açısından en hassas gruptur.


ree

Su; insanlık tarihi boyunca sadece bir ihtiyaç değil, aynı zamanda uygarlığın yönünü belirleyen bir güç olmuştur. Ülkemiz ise bu gücü en yakından hisseden ülkelerden biridir. Dağlarından doğan, ovalarını besleyen ve üç tarafı denizlerle çevrili olan bu güzel ülke, suyun coğrafyasını yaşayan bir memlekettir.


Ülkemizin akarsuları coğrafyanın ritmini belirler. Kızılırmak 1.355 kilometrelik uzunluğuyla ülkemizin en büyük nehri olarak Anadolu’nun ortasından geçer ve topraklara bereket taşır. Fırat ve Dicle ise yalnız ülkemiz için değil, bütün Orta Doğu için stratejik öneme sahiptir. Bu iki nehir hem tarımı hem de bölgesel siyaseti şekillendirir. Sakarya, Gediz, Büyük Menderes ve Çoruh gibi diğer önemli akarsular da ülkenin çeşitli bölgelerinde hayatın kaynağıdır.


Ülkemizin akarsuları genellikle kısa ve eğimli olduğu için bu suların tutulması zordur ve hızla denize ulaşırlar. İşte bu noktada, suyu verimli kullanmanın anahtarı olan barajlar devreye girer. Türkiye, su kaynaklarını en iyi şekilde değerlendirmek amacıyla uzun yıllardır baraj yatırımlarına büyük önem vermektedir. Günümüzde ülkemizde 900’ün üzerinde baraj bulunmaktadır. Bu barajlar yalnızca su depolamakla kalmaz; sel riskini azaltır, sulama kanallarıyla tarımsal üretimi destekler, şehirlerin içme suyu ihtiyacını karşılar ve enerji üretimine katkı sağlar.


Bu alandaki en önemli örneklerden biri, Fırat Nehri üzerinde yer alan Atatürk Barajı’dır. Türkiye’nin en büyük barajlarından biri olan bu dev yapı, sadece Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin kalkınmasına değil, ülke genelindeki enerji üretimine de büyük katkı sunmaktadır. Ayrıca Keban, Karakaya, Deriner, Oymapınar gibi diğer barajlar da Türkiye’nin enerji bağımsızlığı ve tarımsal üretimi için kritik rol oynamaktadır.


ree

Bilinenin aksine ülkemiz sanıldığı kadar su zengini bir ülke değildir. Kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı yaklaşık 1.400 metreküp civarındadır. Su zengini sayılabilmek için kişi başı minimum 8.000 metreküp olması gerekmektedir. Bu nedenle ülkemiz su stresi yaşayan ülkeler kategorisinde yer almaktadır.


Ülkemiz ne yazık ki kuraklık, endüstri, sanayi, kentleşme, yoğun nüfus ve iklim değişikliği gibi nedenlerden ötürü doğal tatlı su kaynaklarımız açısından sorun yaşamaya başlamıştır. Özellikle İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’da su kıtlığı zaman zaman ciddi biçimde hissedilmektedir. Karadeniz’in bol yağışıyla İç Anadolu’nun kuraklığı arasındaki fark suyun coğrafi olarak ne kadar dengesiz dağıldığını açıkça göstermektedir. Bu nedenle alternatif olarak deniz suyu arıtma tesisleri kurulmakta veya planlanmaktadır.


Bir litre deniz suyunda yaklaşık 35 gram tuz bulunur. Bu yüksek tuz oranı nedeniyle deniz suyu doğrudan kullanıma uygun değildir. Ancak çeşitli arıtma sistemleri ve işlemler sayesinde deniz suyu, içme ve kullanma suyu hâline getirilebilir.


Dünya genelinde deniz suyunun arıtılmasında üç temel sistem kullanılmaktadır: Ters osmoz (Reverse Osmosis), Buharlaşma yöntemleri (MSF, MED) ve VSEP (Vibratory Shear Enhanced Processing). Bu yöntemler arasında en yaygın olanı ters osmoz sistemidir.


Ters osmoz yöntemi, yaklaşık 60–70 bar basınç altında çalışan özel bir membran sistemiyle tuz ve diğer çözünmüş katı maddelerin sudan ayrılmasını sağlar. Bu süreçte deniz suyu önce ön filtreleme aşamasından geçirilir, ardından kimyasal dezenfeksiyon uygulanır. Daha sonra yüksek basınç altında membran filtrelerine yönlendirilir. Son aşamada ise suyun pH dengesi ayarlanır, saflık derecesi optimize edilir ve UV dezenfeksiyonu yapılarak tamamen arıtılmış su depolanır. Böylece deniz suyu, güvenle kullanıma hazır hâle gelir.


Dünya genelinde deniz suyu arıtma sistemleri giderek daha yaygın hâle gelmektedir. Ülkemizde de özellikle Ege, Akdeniz ve Marmara kıyılarında bu amaçla çeşitli tesisler kurulmuştur. Türkiye’deki ilk örneklerden biri Avşa Deniz Suyu Arıtma Tesisidir.

Bir deniz suyu arıtma tesisinin kurulum maliyeti; tesisin konumu, kapasitesi ve arıtılacak deniz suyunun kalitesine göre değişmekle birlikte, genellikle milyonlarca dolar düzeyindedir. Arıtılmış suyun maliyeti ise ortalama olarak metreküp başına 0,50 ile 1,5 ABD doları arasında değişmektedir.


Su sadece doğanın değil, insanın da aynasıdır. Biz suya nasıl davranırsak, su da bize o şekilde akacaktır. Bugün atılacak her adım çok önemlidir. İsrafı önlemek, suyu yeniden kullanmak, damla sulama sistemlerini yaygınlaştırmak ve şehirlerde yağmur suyu hasadı yapmak geleceğin su güvenliğini belirleyecektir. Devlet politikaları kadar bireysel bilinç de önemlidir. Musluğu kapatmak küçük bir hareket gibi görünür ama aslında büyük bir kültürün göstergesidir. Ülkemiz barajlarıyla, akarsularıyla ve gölleriyle büyük bir tatlı su potansiyeline sahiptir ancak bu potansiyel doğru yönetilmediği sürece gelecek kuşaklara eksilerek aktarılacaktır. Bu yüzden suyu sadece tüketilecek bir kaynak olarak değil, korunacak bir emanet olarak görmemiz gerekmektedir.

Sonbahar geldiğinde doğa sessizce değişir. Ağaçlar, bir zamanlar büyük bir hevesle büyüttükleri yaprakları usulca bırakır. Rüzgâr dalların arasından geçerken sanki fısıldar: “Bırak gitsin…” Belki sizin de bir süredir taşıdığınız şeyler vardır; tamamlanmamış cümleler, içte kalmış sözler, kapanmamış hesaplar… Sonbahar, işte tam da bunlarla vedalaşmanın mevsimidir. Bir tür ruh detoksu aslında. İçinizi sadeleştirmenin, kalbinizi biraz havalandırmanın zamanı. Doğa bırakırken hafifliyor; belki biz de öyle yapmalıyız.

ree

Hafiflemenin Sessiz Gücü

Dolabınızı düzenlerken “artık bunu giymem” deyip bir kıyafeti elinizden bıraktığınız o anı hatırlayın. Nasıl da ferahlık hissetmiştiniz, değil mi?


Ruh da bazen tam olarak o hissi ister. Kendinize sorun: “Hayatımda hâlâ tuttuğum ama artık bana iyi gelmeyen ne var?” Belki bir ilişki… Belki içten içe taşıdığınız bir kırgınlık… Ya da sürekli peşinden koştuğunuz o onaylanma isteği… Ne olursa olsun, hepsine teşekkür edin. Çünkü bir zamanlar size bir şey kattılar, bir şey öğrettiler. Ama şimdi mevsimleri doldu. Ve artık gitmelerine izin vermek, kendinize iyi davranmanın en zarif hâli.


ree

İlişkilerde Sonbahar Dengesi

İlişkiler de ağaç kökleri gibidir; bazıları derine uzanır, bazılarıysa yüzeyde kalır. Sonbahar, bu köklerin ne kadar sağlam olduğunu görmek için güzel bir zamandır. Konuşmadan da anlaşabildiğiniz, yanında susarken bile huzur bulduğunuz insanlar kimler? Ve sizi sürekli yoran, içinizi daraltan bağlar hangileri?

Bazen bir ilişkiyi onaran şey, daha çok konuşmak değil, biraz sessizliktir. Bazı konuların kendi mevsiminde çözülmesine izin verin. Çünkü sevgi, bazen sadece “olmasına izin vermek” kadar sade ve güçlüdür.


ree

Ruhunuz İçin Minik Ritüeller

Ruhun arınması büyük değişimler istemez. Küçük ama içten dokunuşlar yeterlidir.

  • Sabahları sadece beş dakika derin nefes alın. Hiçbir şey düşünmeyin, sadece var olun.

  • Haftada bir akşam, tüm ekranları kapatın. Sessizliğin sesini hatırlayın.

  • Bir defter açın ve kapağına ‘Teşekkürler’ yazın. Her gün bir cümle ekleyin; küçük bir şey bile olabilir.

  • Günün sonunda kendinize sorun: “Bugün içimi ne hafifletti?”


Bu minik ritüeller, kalbinizi yeniden sizinle tanıştırır. Zamanla fark edersiniz: daha huzurlu, daha dengeli, daha siz olmuşsunuzdur. Ve içinizdeki bu dinginlik, ilişkilerinize de sessizce yansır. Çünkü kendisiyle barışan insan, sevgiyi en temiz yerden verir.


ree

Bırakmak da Bir Sevgi Hâlidir

Bir yaprak, düşerken ağlamaz. Çünkü bilir ki toprağa düşmek yok olmak değil, yeniden doğmaktır. Belki sizin de artık düşmesi gereken bazı yapraklarınız vardır; bazı insanlar, bazı anılar, belki de çoktan dolmuş beklentiler… Hepsine birer teşekkür edin. Size kattıkları, öğrettikleri için. Ve sonra sessizce bırakın gitsinler. Bırakmak sevgisiz olmak değil, sevgiyi olgunlaştırmaktır.


Ruhun da Mevsim Değiştirir

Bu sonbahar; yalnızca doğa değil, siz de dökülün. Fazla düşünceleri, eski korkuları, alışkanlıkla sürdürdüğünüz ilişkileri bırakın. Hepsini toprağa emanet edin; çünkü yeni bir bahar ancak toprak hava aldığında filizlenir.

  • Yazarın fotoğrafı: Mustafa Küçük
    Mustafa Küçük
  • 20 Kas
  • 2 dakikada okunur
İnsanoğlunun doğayla kurduğu en tatlı ilişki belki de bal ile başlamıştır. Tarihi M.Ö. 7000’li yıllara kadar uzanan bal, o dönemlerden bu yana hem lezzet hem de şifa kaynağı olarak sofralarda yerini almıştır. Bugün de kahvaltıların vazgeçilmezi olan bu doğal mucize, yalnızca tadıyla değil; besin değeri, sağlık üzerindeki etkileri ve üretim süreciyle de büyüleyici bir biyolojik hikâyeye sahiptir.

ree

Balın Ardındaki Büyük Emek

Bal; arıların çiçeklerden, ağaçlardan veya meyve tomurcuklarından topladıkları nektarı, özel “bal midelerinde” bulunan invertaz enzimi sayesinde kimyasal olarak dönüştürmeleriyle oluşur. Ardından bu değerli sıvı, petek gözlerine özenle yerleştirilir ve olgunlaşmaya bırakılır. Sonuçta ortaya çıkan şey, doğanın en saf ve en güçlü gıdalarından biridir; bal.


Balın kalitesi; bitkisel kaynak, coğrafi bölge ve kimyasal bileşimi gibi faktörlere bağlı olarak değişir. Ortalama olarak bal, yüzde 82 karbonhidrat, yüzde 17 su ve kalan kısmında mineraller, vitaminler, fenolik bileşikler, aminoasitler ve enzimler barındırır. Bu zengin içerik, balı hem enerji deposu hem de doğal bir ilaç hâline getirir.


ree

Çiçekten Çama: Balın Türleri

Arıların topladığı kaynağa göre ballar iki ana grupta incelenir:

  • Çiçek Balları: Bitki çiçeklerinin nektarlarından üretilir. Ihlamur, akasya, kekik, yonca, pamuk ve turunçgil balları en bilinen örnekleridir.

  • Salgı Balları: Bitkilerin ya da bitkiler üzerinde yaşayan bazı böceklerin salgılarından üretilir. Çam, kestane, köknar, meşe ve yaprak balları bu gruptadır.


Ayrıca bal, tüketim şekline göre de ikiye ayrılır:

  • Petekli bal, arıların peteğe doğrudan depoladığı doğal hâlidir.

  • Süzme bal ise peteklerin sır tabakası kaldırılarak santrifüj yöntemiyle elde edilir.


Balın Şifalı Gücü

Bal yalnızca doğal bir tatlandırıcı değil, aynı zamanda binlerce yıldır kullanılan bir tedavi aracıdır.

  • Bağışıklık sistemini güçlendirir: İçerdiği fenolik bileşikler ve antioksidanlar, vücudu serbest radikallere karşı korur.

  • Yaraları iyileştirir: Scientific World Journal dergisinde yayımlanan 2011 tarihli bir çalışmaya göre, yanık üzerine uygulanan bal yaranın daha hızlı iyileşmesini, steril kalmasını ve iz kalma riskinin azalmasını sağlar.

  • Boğazı rahatlatır: Bal, öksürük ve boğaz ağrısına karşı en etkili doğal çözümlerden biridir.

  • Mide sağlığını destekler: Helicobacter pylori bakterisinin neden olduğu peptik ülserleri hafifletmeye yardımcı olur.

  • Enerji verir: Yüksek karbonhidrat içeriği sayesinde hem fiziksel hem zihinsel yorgunluğu giderir, doğal bir enerji takviyesi sağlar.


ree

Her Şifa Kaynağının Bir Dengesi Vardır

Her ne kadar faydaları saymakla bitmese de balı da ölçülü tüketmek gerekir.

  • Bal, alerjik bireylerde reaksiyonlara neden olabilir.

  • Yüksek kalori ve şeker içeriği, aşırı tüketimde obezite riskini artırır.

  • Diyabet hastaları için dikkatle tüketilmesi gerekir; kan şekerini yükseltebilir.

  • Bir yaşın altındaki bebeklere verilmemelidir, çünkü botulizm riski taşır.

  • Aşırı miktarlarda tüketim; mide bulantısı, ishal, baş dönmesi gibi rahatsızlıklara yol açabilir.


Arılardan Gelen Diğer Mucizeler

Bal, arıların bize sunduğu tek değerli ürün değildir. Propolis, arı sütü, polen, balmumu ve arı zehri gibi diğer arı ürünleri de insan sağlığı açısından son derece kıymetlidir. Bu ürünler; bağışıklığı güçlendirmede, cilt sağlığını korumada ve hücre yenilenmesini desteklemede önemli rol oynar.


Sahte Bala Dikkat!

Gerçek bal, arıların doğadan topladığı nektarın sindirilip enzimlerle dönüştürülmesiyle elde edilir. Ancak bazı üreticiler, arılara şeker şurubu vererek veya doğrudan bala bu şurupları karıştırarak sahte bal üretimi yapmaktadır.


Sahte bal; prolin miktarı, potasyum/sodyum oranı (K/Na) ve polen içeriği gibi kimyasal analizlerle tespit edilebilir. Tüketiciler için en güvenilir yol, güvenilir üretici ve markalardan bal almaktır.


Doğanın Altın Dengesine Saygı

Bir kaşık bal, yalnızca tatlı bir lezzet değil; doğanın, emeğin ve biyolojik dengenin bir yansımasıdır. Her damlasında binlerce çiçeğin özü, yüzlerce arının emeği ve doğanın mucizesi saklıdır. Balı bilinçli tüketmek, doğaya duyulan saygının ve sağlıklı yaşamın da bir göstergesidir.

Bodrum Dergi Web Sitesi © Yabancı Ses Prodüksiyon tarafından hazırlanmıştır.

bottom of page