top of page
  • Yazarın fotoğrafı: Özge Zeki
    Özge Zeki
  • 17 Şub
  • 3 dakikada okunur
Sosyal medya kanalları üzerinden yayınladığı içeriklerle dijital denge alanında farkındalık yaratmayı hedefleyen Tuğba Şengül Lik ile dijital bağımlılığı önlemenin yollarını konuştuk.


Dijitalle çevriliyiz ve günümüzün büyük kısmı bu şekilde geçiyor. Dijitale ayırdığımız zaman gitgide artıyor mu?

Son araştırmalara göre günde yedi saatimizi internette geçiriyoruz. Bunun üç saati dijital platformlarda, sosyal medyada geçiyor. Bazen 10 dakika diye girip “Instagram’a bakıp çıkacağım” diyoruz ama sonra saatlerce içerikler tüketiyoruz. Maalesef ne içerik tükettiğimizin de farkına varamıyoruz. Aslında gerçekten çok yorgunuz. Silikon Vadisi’ndeki mühendisler bizi orada tutmak için o kadar farklı yöntemler deniyorlar ki biz de gerçekten dalıyoruz. İşte dijitalzedelik de maalesef bu farkında olmadan geçirdiğimiz saatlerin bizi tükettiğinin bir göstergesi.


Tuğba Şengül Lik
Tuğba Şengül Lik

Sizce dijitalzedelik bizi nasıl etkiliyor?

Artık hepimiz odaklanmakta zorluk çekiyoruz. Hepimiz kilo almaya başladık, hareket etmek istemiyoruz. Bir kitabın ortasında sıkılıyoruz. Bana göre bu dönemin en önemli para birimi dikkat, konsantrasyon. Şu anda da aslında izleyicilerden bunu talep ediyoruz. Dolayısıyla her şeyi hızlı anlatmaya çalışıyoruz. Bir hız çağındayız. Hepsinin olumsuz yansımaları maalesef bizi birer dijitalzedeye dönüştürmüş durumda. Ben ısrarla şunu söylüyorum; derneği kurarken de iş hayatımda da teknolojinin varlığını reddetmek kesinlikle benim istediğim bir şey değil. Teknoloji hayatımızda var olmaya devam edecek.


Bize sonsuz nimetler sunuyor ancak bilinçli kullanırsak ya da teknolojinin bizi yönetmesini değil de bizim onu yönetmemizi sağlarsak, efendisi biz olursak diyorum. O zaman teknoloji süper bir şekilde hayatımızda verimli her şeyi kolaylaştıracak.


“Biz de Aslen Buralı Değiliz: Bir Dijitalzedenin Dengeyi Bulma Rehberi” kitabınız pandemi sonrasında çıktı. Şimdi yeni kitabınız da yolda. Neler anlatıyorsunuz?

İlk kitabımda dijital göçebeliği yani dijitalle sonradan tanıştığımızda gözlemlediğimiz konuları anlatıyordum. “Biz de aslen buralı değiliz” diyordum. Tamam, biz bunun içinde doğmadık ama öğrenmeye de çalışıyoruzu anlatan bir kitaptı. Yeni kitabım çok yakında çıkacak. Orada daha çok pandemi sonrası değişen dijital alışkanlıklarımızı aktarıyorum ve homo sapiens’den homo digitus’a evrildik diyorum. Yeni nesil insanın gerçekten bu hayatta karşılaştığı, belki de biraz geçmişte kalan bazı özlemlerin de yer aldığı, karşılaştığı sorunları ama o sorunları nasıl olumluya çevirebileceği, bu dönüşüm hikâyesinde nelere tanıklık ettiğini, yeni nesil insanın nelerde zorlanacağını, gelecekte onları nelerin beklediğini anlatan yine kısa kısa makalelerden oluşan keyifli bir kitap yazdım.


Tuğba Şengül Lik
Tuğba Şengül Lik

Dijital denge konusunda farkındalık yaratmak için ne tip çalışmalar yapıyorsunuz?

Öğrenmeye, bilgiye meraklı bir sosyal girişimciyim. Neyi öğrendiysem onu paylaşmayı çok seviyorum. Bilginin paylaşılmasının çok değerli olduğunu düşünüyorum. Ben de öğrenmeye devam edeceğim. Öğrendikçe, elimden geldiği kadar bunları yazı yoluyla, YouTube kanalıyla, eğitimlerimle, kitaplarımla paylaşmaya devam edeceğim. Gerçekten bir insan değişirse herkes değişiyor yavaş yavaş. Özellikle gençler değişirse Türkiye’nin geleceği, ülkenin geleceği de değişiyor dolayısıyla bunu çok önemsiyorum.



Siz hayatınızda dijital dengeyi nasıl koruyorsunuz?

Planlı zamanlarım var. İşten eve geldiğim zaman çocuklarımla, ailemle geçireceğim zamanlarda, yemek masasında olduğumuz zamanlarda o ekranları masamıza koymuyoruz. En az yarım saat telefonlarımıza dokunmuyoruz, ekranlarla sohbetimizi bölmüyoruz. Dünya dönmeye devam ediyor. Yemek sonrası yarım saat civarında sosyal medyada vakit geçiriyorum. Nitelikli içerikler seyredip kendimi eğitiyorum. Çocuklar da aynı şekilde. Onların da bir saati var. Uyku zamanım yaklaştığında, yatmadan 30 dakika önceden ekranlarla ilişiğimi kesiyorum. Kitabımı yanı başıma alıyorum, kitabımı okuyorum çünkü o mavi ekran gerçekten sürekli beynin gündüz olduğunu zannetmesine sebep oluyor. Evet bizde de alışkanlık, yatmadan bir bakmak, uyanınca da ilk iş telefona bakmak. Dijital denge için hayatıma kazandırdığım ilk alışkanlığım, gece yatarken ve sabah uyandığımda telefona bakmamak oldu. Bu da benim için çok güzel, verimli oldu. Sabah kalkıyorum. En azından zihnim berrakken o sırada odaklanmam gereken şeylere yöneliyorum,  ekran beni bölmüyor, kesintiye uğratmıyor.


@dijitaldenge adıyla Youtube ve Instagram üzerinden dijital denge konusunda farkındalık yaratmayı sağlayan içerikleriniz de ilgi görüyor. Konularınızı nasıl belirliyorsunuz?

Şu anda kuşak sorunları, dijital zorbalık, dijital bağımlılık konuları ilgi görüyor. Dijital vatandaşlık, dijital okuryazarlık konuları da çok dikkat çekiyor. İlişkiler de açıkçası benim dikkatimi çekiyor. İlişkiler dijitalde başlıyor, dijitalde devam ediyor ve dijitalde sona eriyor artık. Kimse ilişkilerini yüz yüze bile bitirmiyor. Tamam dijitalde yaşıyoruz bu aşkı, bu ilişkiyi bari onu düzgün yaşayalım. Bu konularda uzmanlarla konuşarak tüyolar verdiğimiz içerikler de çok ilgi görüyor.

Sömestir tatili geldiğinde her ne kadar çocukları ve gençleri tatil heyecanı sarmış olsa da kimi ailelerde karne gerginliği yaşanabiliyor. Sömestir, bazı çocuklara göre tatil ve eğlence iken bazılarına göre ise yaşanan sınav ve not stresi sonrası ailelerle yüzleşme olabiliyor. İlkokul çağındaki çocukların okula başladıklarında adaptasyon sorunları yaşamamaları için
uygun bir tatil programı oluşturulması önemli. Ortaokul ve lise çağındaki çocuklar için ise ilerde kaygı ve özgüven eksikliği gibi sorunlara yol açabilecek duyguların önüne geçilmesi
büyük önem taşıyor.


Sömestir tatili için ebeveyn tutumlarının önemine değinen Psikolog Buse Başakgil, çocuk ile anne-baba arasındaki iletişim kopukluklarının çocuğun ailesinden uzaklaşarak dış çevreye yönelmesine neden olacağını vurguluyor.


Psikolog Buse Başakgil ebeveynleri uyararak şunları söyledi: “Çocuğunuzun karnesini başka karneler ile kıyaslamayın. Akranları ile kıyaslanmak, arkadaşlarının kendisinden daha iyi olduğuna vurgu yapmak, başarısızlıkla suçlamak; çocuğunuzda kaygı, yetersizlik, özgüven eksikliği ve hatta değersizlik duygusuna yol açar. Bu nedenle karne notlarını değerlendirirken öncelikle karnedeki olumlu yönlere vurgu yapın. Bu durum, onun özgüveninin artmasına, başarı duygusunun pekişmesine zemin hazırlar. Olumlu yönleri vurguladıktan sonra çocuğunuzun kendini ifade etmesine de fırsat vererek başarısızlıklar üzerinde durmak, bu durumun nedenlerini birlikte, suçlayıcı ve yargılayıcı dil kullanmadan değerlendirmek gerekir. Bu nedenle esasında sömestir, başarısız olunan derslerin desteklenmesi ve telafisi için bulunmaz bir fırsattır.



Çocuğunuz Hayattan ve Sizden Kopma Duygusu ile Tanışmasın

Başarısızlık geçici bir durumdur. Karnedeki notların çocuğun kimliğine ait bir özellikmiş gibi yaftalanmasının ve ‘Sen tembelsin, yaramazsın, aklın beş karış havada! Bu gidişle ikinci dönemde sınıfı geçemezsin, bu kadar çalışmayla başarılı olamazsın’ gibi söylemlerden kesinlikle uzak durulması gerekiyor.


Örneklerle belirttiğimiz bu tip cümleler çocukta ‘Ben hiçbir işe yaramıyorum, hep başarısızım ve öyle kalacağım’ algısına sebep olup kaygıyı arttırır, çocuğun özgüvenini azaltır. Çocuk bir alanda başarısız ise ilgi alanları değerlendirilip iyileştirmeye yönelik neler yapılacağına bakılması gerekiyor. Geçmiş yıllarda ailesinin tepkisi nedeniyle karne yüzünden intiharlar gündeme gelmişti. Kırık karne notları yoğun kaygı ve cezalandırma korkusu ile birleşerek yaşama son verme girişimine neden olabilir. Çocukların aldıkları karne ve sınav notları maalesef onların değerlerini belirleyen bir ölçüt hâline geldi. Bu nedenle çocuklar başarısız olduklarında kendilerini aynı zamanda değersiz hissediyorlar ve bu durum sadece o dönemle kısıtlı kalmıyor. Geleceğe yönelik umutsuzluk, ‘ben yeterince akıllı değilim, çalışkan değilim’ gibi düşünceleri yaratıyor. Kişinin kendine duyduğu değer ve saygıda düşme oluyor. Bu da bazen, çocuğun kendine zarar verici davranışlara başvurmasına neden olabiliyor.



Pahalı Hediye, Öğrenme ve Gelişme Hedefinde Sapmaya Neden Oluyor

Okul dönemi çocuk ve gençler için hediye seçiminde daima öncelik sözlü ödül olmalı, daha sonra ise çocuğun istediği, yaşı ve sınıfı ile uyumlu bir maddi ödül olabilir.


Maddi ödülün değerinden çok, sembolik anlamı önemlidir. Özellikle ilkokul seviyesinde olan çocuklar için karmaşık olmayan basit oyuncaklar, boya kalemleri, top, bisiklet, giysi, doğa tatili, sinema ve müze gezileri olabilir. Karne hediyesi olarak bilgisayar, çok pahalı oyuncaklar, değerli takı, cep telefonu, evcil hayvan alımını önermiyoruz. Çocuk ders notlarının yüksek olduğunda pahalı bir hediye ile ödüllendirildiğinde çocuğun birincil hedefi öğrenmek ve gelişmekten çok ödüle ulaşmak olacaktır. Dolayısıyla anne ve baba ile çocuk arasında yapılan hediye anlaşması ya da pazarlığının, öğrenme ve okul başarısına hiçbir katkısı olmayacaktır.



Buse Başakgil | Psikolog
Buse Başakgil | Psikolog

Ebeveynlerin Kötü Karne Sonrası Yapmaması Gereken Davranışlar

Öncelikle kötü not getirdiği için çocuğunun ilgi duyduğu voleybol, futbol benzeri bir alanı kısıtlamak sıklıkla karşılaştığımız hatalı davranış modellerinden. Ayrıca sürece değil, sonuca odaklanmak yani karnedeki notlar kötü gelse dahi dönem içerisinde ders çalıştığı, emek verdiği görülen çocuğun notu kötü diye onu yargılamakta bu duruma dahil olan davranışlardan. Yine karne görüldüğünde, ilk önce düşük notlara odaklanıp bunlar üzerinden yorumlar yapmak ve kötü not getirdi diye çocuğunuzu şefkatten, ilgiden ve sevgiden mahrum bırakmak gibi tutumlarda, klinik olarak sıklıkla karşılaştığımız ve onaylamadığımız durumlardır.”

Türkiye’de genç nüfusun harcama alışkanlıklarına, eğilimlerine ve güven algılarına odaklanan yeni bir araştırma, 15-24 yaş arası gençlerin yarısının ailelerinden finansal destek veya harçlık aldığını ortaya koydu. Araştırmada gençlerin yüzde 53’ünün, fırsat bulursa yurt dışında yaşamak istediği görüldü.


Türkiye’de gençlerin beklentilerini, harcama alışkanlıklarını, eğilimlerini, güven algılarını anlamak için yeni bir araştırmaya imza atıldı. Veri bazlı tüketici içgörüsü üreterek pazarlama fikirlerine dönüştüren araştırma ve pazarlama çözümü şirketi Virtua Consult, Kasım 2024 döneminde gerçekleştirdiği “2025’e Girerken Türkiye’de Gençler Araştırması”nı yayımladı. Türkiye’nin 19 farklı şehrinden örnekleme temsil eden 15-24 yaş arası 482 gençle anket ve 12 gençle derinlemesine görüşme yöntemiyle yapılan araştırma, gençlerin yarısının aile desteğiyle ayakta durduğunu ortaya koydu. İki gençten birinin ailesinden harçlık veya finansal destek aldığını gösteren araştırma, tam zamanlı çalışanlarda dahi aile desteğinin yüzde 27 seviyesinde olduğunu ortaya koydu.


İş hayatına atılmanın Türkiye’deki gençler için finansal özgürlük anlamına gelmediğini söyleyen Virtua Consult Strateji Direktörü Murat Akdağ, “Aileye yönelik finansal bağımlılık bir gerilim noktası. Finansal bağımlılık gençlerde sadece ekonomik değil, psikolojik bir yük de yaratıyor. Beklenmedik masraflar durumu daha da zorlaştırıyor. Tam zamanlı çalışan gençler dahi, örneğin yeni bir bilgisayara ihtiyaç duyduğunda aile desteğine başvurmak zorunda kalıyor ve bu durum gençlerin stres seviyelerini artırıyor” dedi.



Yüzde 53’ü Fırsat Bulursa Yurt Dışında Yaşamak İstiyor

Araştırma, gençlerin yüzde 53’ünün fırsatını bulursa yaşamını yurt dışında sürdürmek istediğini gösterdi. Bu durumun basit bir yurt dışı hayalinin ötesinde, gençlerin içinde bulunduğu finansal kıskaçtan kurtuluş arayışı olduğunu belirten Murat Akdağ şunları söyledi: “Gençler, ‘Ne yapmak istiyorum?’ diye sormadan önce, ‘Nasıl bağımsız olabilirim?’ diye soruyor. Finansal bağımsızlık, gençler için bir ekonomik hedefin ötesinde, varoluşsal bir mesele hâline gelmiş durumda. Bu, pek çoğunu ideallerinden uzaklaşarak daha garantili seçeneklere yönelmeye veya sosyal sıkışmışlıktan kurtulmak için ülkeyi terk etmeye yönlendiriyor.


Murat Akdağ | Virtua Consult Strateji Direktörü
Murat Akdağ | Virtua Consult Strateji Direktörü

Bir Gencin Ortalama Harcaması Bir Asgari Ücrete Denk Geliyor

Araştırma sonuçlarına göre 15-24 yaş aralığındaki gençlerin aylık ortalama harcama tutarı 17 bin TL olarak tespit edilirken ilk üç harcama kalemini sırasıyla gıda, giyim ve eğitim başlıklarının oluşturduğu görüldü. Önyargıların aksine gençler alışveriş tercihlerinde ‘savurgan’ değil, tam tersi ‘tutumlu’ ve ‘rasyonel’ olmaya özen gösteriyor. Gençler için alışveriş, artık bir tür stratejik planlama gerektiriyor. Gençler ihtiyaçlarına ulaşabilmek için büyük indirim dönemlerini bekliyor, almak istedikleri ürünlerin fiyat alarmlarını açarak fiyat düşüşlerini takip ediyor. Favori listesindeki ürünlerin fiyatlarını her akşam kontrol ettiğini söyleyen gençler var.


Yeni Tüketim Modeli Geliştirdiler

Ekonomik koşullara hızlı adapte olan ve yeni tüketim modelleri geliştiren genç kuşak, mikro-ekonomik modellerle hayata tutunmaya çalışıyor. Kendi ‘akıllı alışveriş’ stratejilerini geliştiren gençler, hem bir tasarruf yöntemi hem de sahiplik temelli ekonomiye alternatif bir model olan paylaşım ekonomisini de fazlasıyla benimsiyor.


Mağazada Deniyor, İnternetten Alıyor

Araştırma kapsamında gençlerin bir yılda ortalama 42 kez online alışveriş yaptığı saptandı. Gençler için online alışveriş, ekonomik koşullara karşı geliştirdikleri bir hayatta kalma stratejisi. Fiyat karşılaştırma, indirim takibi, kampanya incelemeleri gibi davranışlar yeni nesil tüketicinin günlük rutininin parçası. Bazı gençler, online fiyatlar daha uyguna geldiği için bir ürünü mağazada deneyip online platformlardan almayı tercih ediyor. Bu noktada perakende markaları için fiziksel mağazalar satış noktasının ötesine geçerek birer deneyim merkezine dönüşüyor. Bu da markalar için fiziksel ve dijital kanallar arasında kesintisiz deneyim sunmayı kaçınılmaz hâle getiriyor.


Gençlerin Yarısına yakını Endişeli

Gençlerin “Ne kadar mutlu hissediyorsunuz?” sorusuna verdikleri yanıt, 10 üzerinden 5,7 olarak saptandı. Geleceğe ilişkin tutum ve beklentileri üzerinden de gençler 3 gruba ayrıldı. Gençlerin yarısına yakını (yüzde 46), gelecek konusunda derin kaygılar taşıyan endişeliler grubunda yer aldı. Bu, aynı zamanda kurumlara en düşük güveni duyan segment olarak öne çıktı. Her gün moralini bozmaktansa akışına bırakan ve aktif bir kayıtsızlık stratejisi geliştiren yüzde 37’lik bir kesim umursamazları oluşturdu. Ümitli gençlerin oranı ise yüzde 17’de kaldı. Pozitif değişime inanan bu grubun, inançlarının çoğunlukla somut temellere dayanmadığı görüldü.


Araştırma Gençlerin Beklentilerine Işık Tutuyor

Virtua 2025’e Girerken Türkiye’de Gençlik Araştırması”, hem bugünün markalarının birincil hedef kitlesi olan hem de yarınki dönüşümün mimarları konumunda olması beklenen gençlerin beklentilerine ışık tutuyor. Gençlerin ekonomik koşullara adaptasyona dayalı yaşama pratikleri, perakendeden finansa, teknoloji şirketlerinden kamu kurumlarına derinlikli içgörüler sunuyor. Virtua, araştırmanın çarpıcı bulgularını Türkiye kamuoyuyla ve gençliği derinlemesine anlamak isteyen kurumlarla paylaşıyor.”

Bodrum Dergi Web Sitesi © Yabancı Ses Prodüksiyon tarafından hazırlanmıştır.

bottom of page